@R10'un anlatmaya çalıştığı şey -benim de fikrim- şu: bir doktor çıkıyor, bu gıdalar şartlarda yenirse zararlıdır diyor, sonra mürit konumunda birçok insan burda o doktorun zararlı dediği herşeyi (şartları görmezden gelerek) düşman belliyor ve propagandaya başlıyor. Bakın canan karatay şunu diyor:
Meyve triglesit hastaları için zararlıdır.
Bu cümle doğru bir cümle, öyle değil mi. kimsenin itirazı yok, zira meyveler fruktoz içerir ve bu bazı hastalıklar için zararlıdır. Ama işin garip tarafı bu cümleyi duyan ketocular, cümleyi komple algılamak yerine
meyve zararlıdır şeklinde propagandaya başlıyorlar, hemen internette buldukları meyvenin az vitamin içermesi, az lif içermesi tablolarını buraya yapıştırıyorlar. Evet doğrudur, bazı yeşilliklere göre bazı meyveler az vitamin içerebilir. fakat bu meyvenin vücudumuz tarafından zararlı olarak algılanmasını gerektirmez ki. meyve sadece triglesit hastaları için zararlıdır. ayrıca vitamin bakımından yüksek yeşilliklerin aslında ne kadar yenmesi gerektği de bir problemdir. mesela maydanoz, iyi vitamin içerir ama maydanozu 100gr yerseniz. 100 gr maydanoz da neredeyse bir 'buzdolabı poşetini' doldurur, o kadar maydanozu yiyebiliyorsanız, yiyin buyrun. bu biraz da çocukluğumda duyduğum 'namaz günahtır' cümlesine benziyor. halbuki 'namaz alkollü kılınırsa günahtır'.
Canan Karatay olsun Ahmet Aydın olsun, çok güzel şeyler söylüyorlar. ve bence söyledikleri çok mantıklı ve hakkaten de çok yararlı bilgiler. Fakat günümüz şartlarında %100 uygulanması imkansıza yakın olan şeyler. Eğer onların dediklerinin tamamını eksiksiz noksansız yapacak olursak: köyde yaşamalıyız, en az 100 dönüm arazimiz ve en az 200 adet hayvanımız olmalı. Deli gibi büyük devasa ve çok verimli meralarımız olmalı. 24 saatlik günümüzün tamamını tarla işleri, hayvan bakıcılığı, et kesimi, yumurta toplayıcılığı, süt sağımı gibi işlere ayırmalıyız. Ayrıca dost meclislerine neredeyse hiç katılmamalıyız, sosyal hayatımız sıfıra yakın olmalı, zira çok çok büyük ihtimalle dostlarımız bizim seçtiğimiz hayat tarzında yaşamıyor olacaklar ve evlerinde poğaça-kanepe-tatlı-pasta-beyaz ekmek-makarna-pilav-pataes-aşure gibi bilumum karbonhidratlı ve şekerli yiyecekler olacak. muhtemelen çoğu gece evlerinde etsiz yemekler pişecek. gece dışarı bir restauranta çıkmak mümkün değil. kebap iskender haricinde ne künefe ne pide ne de başka bir karbonhidart içerikli şey yemek mümkün değil. patatesli basit bir sulu yemek bile olmuyor çünkü. kuru-pilav zaten yok. ayrıca birayı şarabı rakıyı, felekten bir geceyi daha saymadım bile. simit bile yasak. yemekleri kendinin çıkardığı bir işyerinde de çalışmak büyük eziyet haline gelecek, zira her gün karbonhidratsız yemek çıkmııcak.... iyi tarafı marketten sadece 2 gıda ile çıkabilceksin: et ve roka-marul gibi yeşillikler. tabii marketteki ete ve yeşilliklere sağlık olarak güvenmen gerekir ki, ketocuların güveneceğini sanmıyorum... bakın adamın kitabının adı bile şu:
taş devri diyeti. yani taş devrinin doğal şartlarında ancak bu mümkün olabilir. bakın taş devri diyorum, yani yazının icat edildiği dönemden bile yüzbinlerce hatta milyonlarca yıl önce.
yıllar önce katıldığım bir çevre seminerinde, bir uzman aynen şunu söylemişti: tüm şehirlerin tüm su şebekeleri baştan aşağıya değişmeli. zira evlerde kullanılan suyun büyük kısmı içilmiyor ama kullanılıyor. şebeke suyunu içme suyu olarak kullansanız dahi bu durum değişmiyor. zira suyun büyük kısmını banyo için çamaşır için tuvalet için lavaboda kullanıyorsunuz, bu suları neredeyse hiç içmiyorsunuz, ama o sular size büyük işlemlerden geçerek geliyor. bu pahalı suları aynen sifonla atıyorsunuz. halbu ki bu suları minimal işlemlerden geçirerek ikinci bir kullanım suyu şebekesi koyarak su maliyetinde büyük düşüşler elde edebiliriz. tonlarca ısıl-kimyasal işemlerden geçirilen ve hijyenik hale gelen suları sifonla kanalizasyona atmak büyük israftır, çevreye büyük zarardır...demişti ve mantık olarak dediklerinde de son derece haklıydı.... peki uygulanabilir mi? bakın tüm şehiri bıraktım, bir binanın bile ikinci bir su şebekesi hattını kurmak için bile büyük fedakarlıklar yapmak zorundasınız..
aynı yukardaki uzmanın söylediği gibi, doktorlar da söyler, söylemeleri de gerekir, çünkü onların eğitimi bu. halkı uyarmak. yani sağlık için ne gerekiyorsa söylemeliler. zaten dikkat edin; statin ilacı haricinde hiçbir doktor canan karataya-ahmet aydın gibi düşünenlere tam anlamıyla itiraz etmiyor. onlar da karbonhidratın-şekerin zararlarını aynen sayıyorlar...
sorun bunu bizim kendi mantık çerçevemizde değerlendirip, kendi bedenimizi iyice anlayıp günümüz yaşantımızda uygulamaya çalışmak...işin 'body building' kısmı ise apayrı bir vaka.
Genişletmek için tıkla...