"Doktorum" programını hiç izlemedim ancak konuk olan profesörün açıklamalarını bizzat dinlemek isterdim lakin neye dayanarak (hangi bilimsel veriye) bu tip açıklamalar yapabilmiş incelemek gerekir diye düşünüyorum.
Elbette ki profesörler kesinlik kazanmış bir bilimsel veriye dayanmayan "kişisel görüşler" de ortaya atabilirler ve ihtimal dahilinde olduğunu halka açıklayabilirler ancak "kesin" kanısına varabilmek için farklı topluluklarda ve geniş kitleler üzerinde eş zamanlı deneyler yapılması gerekir ki tam olarak ortaya bilimsel bir veri çıksın.
Bir önce ki mesajımda da belirttim soya ve soya ürünlerine gelene kadar gün içinde tükettiğimiz ve artık rutin olmuş bir çok besin maddesi soya'dan çok daha yüksek miktarda fitoöstrojen içremektedir.
Peki nedir bu çok korkulan fitoöstrojen?
En basit tanımıyla açıklayacak olursam östrojenin etkisine benzeyen ama kesinlikle bir östrojen olmayan ve vücuda girdiğinde alınan limite göre çok zayıf bir östrojen etkisi gösteren ve iki grubu ayrılan (izoflavon/lignan) bir çeşit bitkisel hormondur.
Kuru fasülye ve Nohut'da en az soya kadar fitoöstrojen içerir! Bunlar Türk halkının baş yemeğidir! Mercimek, bezelye, hemen hemen tüm sebzeler ve tabii ki çay, şarap fitoöstrojen'in izoflavon grubunu temsil eder ve hormon etkisi zayıf-orta düzeydedir.
Asıl temkinli tüketilmesi gereken ise fitoöstrojen'in Lignan grubunda yer olan besinlerdir. Neredeyse tüm tahıl ürünleri, özellikle keten tohumu, ay çekirdeği, susam, Türk kahvaltılarının baş aktörü zeytin ve zeytin yağı, neredeyse tüm meyveler; elma, kiraz, erik, armut ayrıca havuç, brokoli (brokoli ilginç olarak testosteron'u da arttırır!) yine Türk mutfağının vazgeçilmezi soğan, sarımsak (sarımsağı çok severim) bitki çaylarının neredeyse hepsi; rezene, ahududu, böğürtlen, şerbetçi otu, liderliği kimseye kaptırmayan adaçayı fitoöstrojen oranları oldukça yüksek besinlerdir.
Evet kış aylarının vazgeçilmez içecekleri adaçayı ve ıhlamur birer fitoöstrojen bombasıdır. Özellikle adaçayı fitoöstrojen konusunda sabıkalıdır. Ancak antibiyotik etkisinden dolayı gerektiğinde erkeklerin hafta 2 fincanı geçmemesi kaydıyla tüketmesinde büyük yarar vardır.
Yazıyı yazarken aklıma geldi biraz önce şeftali yedim (oruçlu değilim) o da fitoöstrojen'in lignan grubunda yer alan bir meyvedir. Şu an da da bu yazıyı yazarken yeşil çay içiyorum ve o da fitoöstrojen'in izoflavon grubundandır.
Bira yapımında kullanılan şerbetçiotu'na ne demeli? Tam bir fitoöstrojen bombasıdır. Dünya genelinde su'dan sonra en fazla tüketilen içecek sanırım bira olmalı! Dünya nüfusunda bir azalma olduğunu düşünmüyorm.
Bunları neden yazıyorum?
İş soya ve soya ürünlerine gelene kadar etrafımızda ki hemen hemen her türlü besin maddesi fitoöstrojen grubunun bir kolunu temsil ediyor. Çünkü doğa ana bunu böyle uygun görmüş. Nedeni ise fitoöstrojen çok ama çok güçlü bir antioksidandır. Kötü kolesterolü neredeyse yok eder! Kalp ve damar koruyucu olduğu bilimsel araştırmalarla kesinlik kazanmıştır.
Hatta hap şeklinde dahi satılmaktadır!
Bir önce ki mesajımın sonunda da belirttim; Sağlıklı bir erkek bünyesinde özel bir çaba yoksa testosteron'un düşmesi o kadar kolay değildir. Vücut buna müsaade etmez.
Sağlıcakla kalın...
Son düzenleme: 6 Ağustos 2011
Azi ve umur35 bunu beğendi.