ilk masadan kalkışım, tüm arkadaşlarımın aksine yüzümde hiç ergenlik sivilcesi çıkmıyor diye aralarında hayli havalı olduğum ve elini tutabildiğim ilk kız arkadaşımı da o hava sayesinde edinebildiğim yıllara, ortaokul yıllarına tekabül eder. ondan önce pekala çok defa kalktığım masa oldu ama bahsedeceğim şeyin bir fiziksel eylem olmadığından birazdan bahsedeceğim.
nuran güzel kızdı. çabuk kuruduğu için sık sık selektör yaptığı boncuk gibi siyah gözleri ve her otuz saniyede bir sağ elinin işaret parmağıyla sağ kaşını iki sağa bir dola kaşıma tikiyle aklımı başımdan alıyordu. sınıf maçı yaparken çektiğim şutun suratında patlamasıyla apartopar götürüldüğümüz müdür muavini osman hocanın odasında tanıştık. onun burnuna tampon yapılıp benim tokatlanmamla başlayan ilişkimiz tam iki ay sürdü.
bittiği günü daha dün gibi hatırlıyorum. sınava gireceğiz kalemim yok. koştum yanına bana kalem ver dedim. bunu veremem deyip elindeki kalemi koydu masasının üstüne. iki kolunu ve kafasını çantasının içine sokup başladı yedek kalem aramaya. zil çalmış herkes sınıflara girmiş hocalar geldi gelecek nuran çantanın içinde sondaj yapıyor. ya sikerim şimdi kalemini de yedeğini de deyip koştum kendi sınıfıma. kalemim yok diye bir ton azar işiterek girdiğim sınavdan o moral bozukluğuyla ancak üç soru yapıp çıkabildim. akşam da nuran’ı beklemeden bastım eve gittim.
ertesi gün sınıf kapısının önünde karşılaştık. beni görünce koşarak içeriye girip yerine kuruldu. geçtim oturdum yanına, konuşmaya başladım. ne dediysem kar etmedi. ağzından tek kelime çıkmadı. şirinlik olsun diye uzanıp elini tutayım öyle gönlünü alayım dedim onun daha evvel onlarca kere bunu yapmasına müsaade edip meseleyi uzatmamış biri olarak. tam parmaklarım dizinin üstünde duran eline temas edecekti ki birden çekti bu. altımdaki sıra yanardağ olsa da götümde patlasa o kadar zoruma gitmez, canım yazmazdı. o öfkeyle kalkıp bu sefer de sikerim küfürünü de kaprisini de dedim. kalemi alamadığım günkünden daha hızlı adımlarla sınıfı terkettim.
üç ders sonra sınıfın önünden geçerken şöyle göz ucuyla bir bakayım dedim. hala aynı yerinde, aynı biçimde, aynı ifadeyle oturuyordu.
sonraları birbirimizi çok kez görsek de hiç konuşmadık. her karşılaştığımızda ben göreyim diye kırk takla attı ama görmezden geldim, o yokmuş gibi davrandım. bir zaman sonra da ne kadar gözümün önünde durmaya çalışırsa çalışsın benim için okuldaki demirbaş eşyalardan hiçbir farkının olmadığını anladım.
sonraki hayatım da bu paralelde devam etti. şu yaşıma geldim her şey değişti bir bu baki kaldı. hep masadan kalkan oldum ben. ne kaprisin, ne pazarlığın, ne de kabahati silah edinip karşısındaki insanı palazlanmaya gayret edenlerin yeri olmadı hayatımda.
çünkü masadan kalkmak bir çizgi bir tavır sahibi olmayı gerektirdi, biliyordum. masada kalmaksa insani ilişkilere tüccar mantığıyla bakmayı.
işte bu yüzden hiç masada kalan olmadım. sende öyle yap ; masada kalan olma