Rocky, 4. Murat padişahlar içinde spora en düşkün olanlarındandır. 4. Murat iyi bir avcı ve çok iyi bir güreşçidir. Bilindiği gibi güreşte olmazsa olmaz olan şey, kuvvettir. IV.Murat döneminde yapılan en iyi güreşçi idmanlarını rahatlıkla yapabiliyordu, ayrıca beslenmesinde yüksek kalorili ve bol protein, karbonhidralı gıdalardan oluşuyordu. Kaldı ki içinde çok özel doğal bileşimler bulunan baharatlar ve karışımları da özel doktorlarının kontrolünde kullanarak doğal doping yaparlardı.
IV. Murat'ın çok ağır dökme giryalarla çalıştığında bugünkü anladığımız anlamda vücut geliştirme yapıyordu diyebilriz. Ancak şu unutulmamalıdır, bugünkü anladığımız vücut geliştirme yalnızca vücut geliştirme değil GÜZELLEŞTİRME dir. O dönemde böyle ESTETİK kaygısı yoktu daha doğrusu bugünkü gibi bir estetik anlayışı yoktu. En basit örnek, karın kası aranmıyordu. Padişahın idmandaki hedefi kuvvet arttırımı, kondisyon, dayanıklılık, sürat, kemik dokusunu ve lifleri sağlamlaştırmaya yönelikti.
Osmanlı da kullanılan kılıçlar 3 ana gruba ayrılırlar. Bunlar Senin de sorunda dile getirdiğim gibi Savaş, İdman ve Gösteri amaçlıdır. Osmanlı da kullanılan savaş kılıçları Türk geleneğine göre imal edilmiş kılıçlardır.
Son dönemde kullanılan Süvari kılıçları ise Avrupa geleneğinde olup Osmanlı'nın kendine mal ettiği bile basit bir uyarlamadan öte değildir. Onun için sahibinin arzusuna göre 1 metreden 140 cm'ye kadar uzarlar ancak ben süvari kılıçlarını konuya dahil etmiyorum.
Osmanlı'da Savaş kılıçları 60-85 cm arasındadır.
İdman kılıçları ise TAHTA kılıçtan başlar ve giderek ağırlaşırdı bunlar 1 metreden uzun olabilirdi.
Gösteri kılıçları ise genellikle Merasimlerde kullanılan kılıçlardı ve normalden daha büyük olabiliyordu. Ancak ben Topkapı sarayında boyu 1,5 - 2 metreye varan kılıçları görecek kadar gezmedim. Türk tarzı hiçbir savaş kılıcı o kadar uzun değildir. Sarayda bulunan Arap tarzı kılıçlarda 130cmyi geçmez. Avrupa'da gösteri kılıçlarının nadiren 2 metreye ulaştığını biliyorum. Ama Osmanlı da 2 metrelik devasa bir kılıç kullanılmamıştır.
Osmanlı mızrak dersen evet 2 metreliği vardır.
Günümüzde bile o ağırlıkları akdlıran insanlar olabileceğine inanıyorum. Yerden 300 kg.lık bir tomruğu kaldırıp 100 metreden fazla götüren bir insan olduunu duydum daha ilginci gözlerimle 8 çimento çuvalını omzuna alan bir hamal gördüm, dediklerine göre 10 tanesini alıyormuş eskiden ama bacağı sakatlanmış ve artık kendini fazla zorlamıyormuş. Bu arada bir çuval çimento elli kilodur ve o çuvalları omuzlarına almak için ellerini ensesinde kenetledi ve başını öne eğerek kollarında oluşan üçgenler yardımıyla iki yana çuvalları 4'er 4'er koydu.15 metre kadar götürüp yığıyordu. Bu bahsettiğim adamla memlekette birgün benim baktığım dükkana gelince çay ve yemek ikram edip konuşmuştum.Adı Mustafaydı. Bacağını nasıl sakatladığını sordum, gösterdi ve 7. kata tek başına bir kasa çıkarttığında olmuş çıkartırken ağrımış. Sanırım o kasa hiç yoksa 200 kg vardır.Bu iş için 100 lira aldığını öğrendiğimde ayrıca kahroldum.Yazık....
Bu dediğim adamın boyu yaklaşık 2 metreydi ve çokta iri değildi. Ona ciddi bir spor kapasitesini olduğunu söylediğimde yaşının artık geçtiğini söyledi ve hayatım boyunca unutmadığım şu lafı söyledi " Biz hamal adamız bir ekmeğimiz iki olmuyor ki" artık 100 kgdan fazla işlere mecbur kalmadıkça girmiyormuş. Bu konuşma 2006'da geçmişti, böyle memleket çocuklarının değerlendirilemeyip 100 kg kaldırıyorum diye şişinen zengin çocuklarının kendilerini sporcu sayıp halkı küçümsediğini görünce kahrolduğumu da ayrıca anlatırım....
Osmanlı'da Okçular daha iyi yay çekmek için, güreşçiler daha iyi elense çekebilmek için ve askerlerde daha iyi kılıçş kullanabilmek için ellerini mermer veya başka sert taşlara vurarak idman yaparlardı.
Yeni başlayanlar 5-10 tekrarla başladıkları bu idmanı 10 katına kadar arttırırlardı. Bu yöntemle eldeki kaslar sıkılaşıyor, kemikler dayanıklılık kazanıyor ve kemik yoğunluğu artıyor ayrıca eller sinir kaybına uğrayarak hassasiyetliğini yitiriyor dolayısıyla elden dolayı duyulabilecek acıların bir nebze önüne geçiliyordu.
Islatılmış mermerle antrenman yapan ayrı bir sınıftan sözedilir, "deliler" diye. Tabii ki esas adları delil , hüccet olup halk arasında deli diye adlandırılmışlar korkusuzlukları yüzünden. Ancak araştırmalarıma göre Osmanlı'da böyle bir sınıf yoktur. Sınıf oluşturacak bir disiplinde olmadıklarından. Varlıkları ise doğrudur.
BİR TOKATTA DÜŞMANIN KAFASINI GERÇEK ANLAMDA PATLATABİLEN bu deliler iri yarı ve gönüllü çocuklardan (Bazen de toplumda akılsız oalrak bilinen çocuklar alınırdı) seçilerek özel olarak eğitilir ve savaşlarda DÜŞMANIN moralini bozmak için hayvan postundan müteşekkil kıyafet ve zırhlarla bağıra çağıra düşmanın üzerine saldırır ve silah olarak sadece mermer çatlatan ellerini kullanırlardı. Çoğu deli bu hücumlar sonucu ölse de düşman bir tokatta geberen veya sakat kalan askerleri gördükçe moral olarak çöker, cesaretini yitirir ve kaçma eğilimine girerdi.
Bu tokatçılar zaten hiç bir özel eğitim yapmasalarda kodum mu oturtacak tiplerden seçilirdi. Geçirdikleri eğitim sonucu da abanarak attıkları bir tokatla normal bir insanın yüz kemiklerini ezip kırabilecek, boynunu kırabilecek bir hale geliyorlardı.
Ayrıca Bir Savaştan başarılı çıkan bir tokatçı cömertçe ödüllendiriliyordu, eğer o savaşta yara almışsa bu gireceği diğer savaşlarda daha da korkunç gözükmesine yardımcı oluyordu.
OSMANLI TOKADI OSMANLI ORDUSUNDAKİ GERÇEKTEN GÜÇLÜ PİSKOPATLARIN ÖLÜMCÜL TOKATITIR.
Not: Tokatçılar Padişahın Özel Koruma Askerleriyle ve de Azap birlikleriyle karıştırmamak gerekir, Azaplar ve Yeniçeriler Aklı başında adamlardır.
Son düzenleyen: Moderatör: 1 Ağustos 2008