Bu yukardaki tanıma katılmıyorum. Zaten kimilerine göre aşk kimyasal bir olay, bir hormonun fazla salgılamasından ibaret. Değişmeler, garip huylar bu hormonun salgılanması bittikten sonra başlıyor ki doğru bu.
Fakat Bana göre aşk böyle bir şey değil. Aşk daha ruhsal bir olay. Vücut kimyasından baksaydım ben de aşk yok, eninde sonunda biter derdim.
Zaten o umut olmasa insan büyük bunalımlara girer, sonunda da delirir. Hatta karşısına doğru insan çıktığında bile inanmayarak bunu reddedecektir.
Kişiyi sevmek herkesin yapamayacağı bir iş olduğu için, çoğunluk sevilmeyi, sevgisini reklam etmeyi, yani EGOsunu sevecektir. Başka bir şey değil. Aslında gün geçtikçe maddeleşen, maneviyatın ne olduğu hakkında bir fikri olmayan, tabiat denince aklına park gelen insanlar için bu çok normal.
Karl Marx'ın çok sevdiğim bör sözü var: " İnsan doğaya ne kadar yabancılaşırsa o kadar toplumsallaşır, ne kadar toplumsallaşırsa da o kadar kendisine yabancılaşır... "
Şimdi diyeceksiniz ki ne alakası var, ama aslında konuyla direkt bağlantılı. İnsanlar artık kendini bile kandırıyor, vasıflarını, özelliklerini bilmiyor, sevmeyi bilmiyor, egosunu kontrol edemiyor. Tabiatı sevmeyen bir insan başka insanı sevebilir mi? Tabii ki hayır...
Sevginin bilincinde olan, karşısındakini RAĞMEN SEVGİSİ ile sevebilecek, olgun, ne istediğini bilen insanlar, nerdesiniz?
Genişletmek için tıkla...