Anzakli Ömer in hikayesi....

Konusu 'Konu Dışı' forumundadır ve KaRaTe tarafından 12 Temmuz 2005 başlatılmıştır.

  1. KaRaTe
    Offline

    KaRaTe Üye

    Katılım:
    10 Mayıs 2005
    Mesajlar:
    267
    Beğenileri:
    76
    Ödül Puanları:
    0
    >>Bu hakiki hikayeyi aktaran , sayın Dr. Ömer Musoğlu 85 yasindadir
    ve halen MODA/ Istanbulda oturmaktadir.

    Anzaklı Ömer'in Hikayesi

    1957 Yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun olup ihtisas yapmak
    üzere ABD'ye
    giden doktor Ömer Muşluoğlu, görev yaptığı hastahanede başından
    geçen çok
    enteresan bir hadiseyi şöyle anlatıyor:

    Amerika 'ya gittiğim ilk yıllar.. New York'da Medical Center
    Hospital'da görev
    almıştım. Fakat vazifem kan almak, kan vermek, serum takmak,
    elektrokardiyografi çekmek gibi işler.. Hastaya o kadar önem
    veriyorlar ki
    yeni doktorlar hemen direkt olarak hasta muayenesine, tedavisine
    verilmiyor.Diğer zamanlarda da laboratuarda çalışıyorum. Bir
    hastaya
    gittim. Yaşlıca bir adam, tahminen yetmiş beş yaşlarında.."Kan
    vereceğim
    kolunuzu açar mısınız?" dedim. Adamcağız kanserdi ve aynı zamanda
    kansızdı.. Kolunu açtım, baktım pazusunda bir Türk bayrağı dövmesi
    var.
    Çok ilgimi çekti, kendisine sormadan edemedim:


    "Siz Türk müsünüz?"

    Kaşlarını yukarıya kaldırarak "hayır" manasına bir işaret yaptı.Ama ben hala merak ediyorum. "Peki bu kolunuzdaki Türk bayrağı
    nedir?"

    "Aldırma öylesine bir şey işte" dedi.

    Ben yine ısrarla: "Fakat benim için bu çok önemli, çünkü bu benim
    milletimin
    bayrağı, benim bayrağım..."
    Bu söz üzerine gözlerini açtı. Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı
    halinde sordu:
    "Siz Türk müsünüz?"

    "Evet Türk'üm...."

    İhtiyar gözlerime tanıdık bir göz arıyor gibi baktı.. Anlatmaya
    başladı:
    "Yıl 1915. Çanakkale diye bir yer var Türkiye'de.. Orada savaşmak
    üzere bütün
    Hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı. Ben, Avustralya
    Anzaklarındandım. İngilizler bizi toplayıp dediler ki: 'Barbar
    Türkler
    Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar. Bütün dünya o barbarlara
    karşı
    cephe açmış durumda.. Birlik olup üzerine gideceğiz. Bu savaş çok
    önemlidir. ' Biz de inandık sözlerine ve savaşmak isteyenler
    arasına
    katıldık..

    Beynimizi yıkayan İngilizler Türklere karşı topladığı askerlerin
    tamamını
    Çanakkale'ye sevkediyormuş. Bizi gemilere doldurup Mısır'a
    getirdiler,
    orada birkaç ay talim gördük, sonra da bizi alıp Çanakkale'ye
    getirdiler.
    Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm. Öyle ki denize düşen
    gülleler
    suları metrelerce yukarı fışkırtıyor, gökyüzünde havai fişekler
    geceyi
    gündüze çeviriyordu.

    Her taaruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatının
    baharında can
    veriyordu. Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti
    gördükçe
    şaşırıyorduk. Teknolojik yönden çok çok üstün olduğumuz gibi sayı
    bakımından da fazlaydık. Peki onlara bu cesaret ve kuvveti veren
    şey
    neydi? İlk başlarda zannediyordum ki İngilizlerin bize anlattığı
    gibi
    Türkler barbarlıktan böyle saldırıyorlar. Meğer bu barbarlıktan
    değil,
    kalplerindeki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş. Biz karaya
    çıktık.
    Taarruz edeceğiz, bizi püskürtüyorlar.. Tekrar taaruz ediyoruz,
    bizi gene
    püskürtüyorlar. Tekrar taaruz ediyoruz.. Derken böyle bir taarruzda
    başımdan yediğim bir dipcik darbesiyle kendimden geçmişim.
    Gözlerimi
    açtığımda kendimi yabancı insanların arasında buldum. Nasıl
    korktuğumu
    anlatamam. İngilizler bize Türkleri barbar, vahşi kimseler olarak
    tanıttı
    ya... Ama dikkat ettim, bana hiç de öfkeli bakmıyorlar, yaralarımı
    sarmışlar. İyice kendime gelince bu defa çantalarında bulunan
    yiyeceklerden ikram ettiler bana. İyi biliyorum ki onların
    yiyecekleri çok
    çok azdı. Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram
    ediyorlardı. Şoke
    oldum doğrusu..Dedim ki kendi kendime:
    'Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler, ama
    öldürmüyorlar...
    Veyahut
    isteseler önceden öldürebilirlerdi.. Halbuki beni cephenin gerisine
    götürdüler..' Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı. Bu
    duygularla
    'Yazıklar olsun bana' dedim. 'Böyle asil insanlarla ben niye
    savaşıyorum,
    niye savaşmaya gelmişim?
    Bu İngiliz milleti ne yalancıymış, ne kadar Türk düşmanıymış'
    diyerek
    pişman
    oldum.. Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki... Bu iyiliğe karşı ne
    yapsam
    diye düşündüm durdum günlerce.. Nihayet bizi serbest bıraktılar.
    Memleketime döndüm. İşte memlekette Türk milletini ömür boyu
    unutmamak
    için koluma
    bu Türk bayrağı dövmesini yaptırdım. Bu bayrağın esrarı bu işte.."
    Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti:
    Talihin cilvesine bakın ki, o zaman ölmek üzere iken yaralarımı
    iyileştirerek,
    sıhhate kavuşmama çaba sarfeden Türkler idi. Şimdi de Amerika gibi
    bir
    yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye çaba sarfeden bir Türk... Ne
    garip
    değil mi? Avustralya 'dan Amerika'ya gelirken bir Türkle
    karşılaşacağımı
    hiç tahmin etmezdim. Siz Türkler gerçekten çok merhametli
    insanlarsınız.
    Bizi hep kandırmışlar, buna bütün kalbimle inanıyorum.

    Peşinden nemli gözlerle "Bana adınızı söyler misiniz?" dedi. "Ömer"
    cevabını
    verdim. Merakla tekrar sordu: "Peki niçin Ömer ismini vermişler
    sana?"

    Babam müslümanların ikinci halifesinin isminden ilham alarak bana
    Ömer adını
    vermiş."

    "Senin adın müslüman adı mı?" Ben -"Evet, müslüman adı" deyince
    yüzüme
    baktı,doğrulmak istedi. Onun yatakta oturmasına yardım ettim.
    Gözleri dolu
    doluydu. Yüzüme bakarak dedi ki: "Senin adın güzelmiş. Benim adım
    şimdiye
    kadar Josef Miller idi, şimdiden sonra "Anzaklı Ömer" olsun."

    "Olsun" dedim.

    "Peki doktor beni müslüman eder misin? Müslüman olmak zor mu ?"

    Şaşırdım, nasıl da birdenbire müslüman olmaya karar vermişti. Meğer
    o
    bunu hep
    düşünüyormuş da kimseyle konuşup soramadığı için
    gerçekleştirememiş..

    "Tabii" dedim.. "Müslüman olmak çok kolay." Sonra kendisine imanın
    ve
    İslamın
    şartlarını anlattım, kabul etti. Hem kelime-i şehadet getiriyor,
    hem de
    ağlıyordu.. Mırıldandı: "Siz müslümanlar tesbih çekersiniz, bana da
    bir
    tesbih bulsan da ben de yattığım yerden tesbih çekerek Allah'ımı
    ansam
    olur mu?"

    Bu sözden de anladım ki dedelerimiz savaş esnasında Hakk'ı
    zikretmeyi
    ihmal
    etmiyormuş. Hemen bir tesbih bulup kendisine getirdim. Hasta
    yatağında
    tesbih çekiyor, biz de tedavisiyle ilgileniyorduk. Bir gün yanına
    gittiğimde samimi bir şekilde rica etti.

    "Beni yalnız bırakma olur mu?"
    >>
    "Ne gibi Ömer amca?" "Ara sıra gel de bana İslamiyeti anlat!.. Sen
    çok
    güzel
    şeylerden bahsediyorsun. O sözleri duydukça kalbim ferahlıyor."

    O günden sonra her gün yanına gittim, bildiğim kadarıyla dinimizi
    anlattım.
    Fakat günden güne eriyip tükeniyordu. Kaç gün geçti tam
    hatırlamıyorum, hastanenin
    genel hoparlöründen bir anons duydum;

    "Doktor Ömer, lütfen 217 numaralı odaya gelin!"
    Hemen yukarı çıktım. Ömer amcanın odasına vardığımda gördüğüm
    manzara
    aynen
    şöyleydi: Sağ elinde tesbih, açık duran sol kolunun pazusunda dövme
    Türk
    bayrağı, göğsünde imanı ile koskoca Anzaklı Ömer son anlarını
    yaşıyordu.
    Hemen başucuna oturdum, kendisine kelime-i şehadet söylettirdim, o
    şekilde
    kucağımda teslim-i ruh etti...
    Bir Çanakkale gazisi görmüştüm. Yıllar sonra da olsa Müslüman Türk
    Milletine olan
    sevgisi sayesinde kendisine iman nasip olmuştu.
    Ne yalan söyleyeyim, ağladım...
    ***********************************************************
    "Madem ki; düşünceyi zindana koymayan, hakikat sevgisini zincire
    vurmayan bir
    millet, o cesur ve adil Türkler var, üzerinde hakikatin, adaletin
    ve
    hürriyetin hüküm sürdüğü bir güneş ülke neden vücut bulmasın..."

    "NE MUTLU TURKUM DIYENE"
    M.K.ATATURK
     
  2. hsd
    Offline

    hsd Üye

    Katılım:
    28 Şubat 2005
    Mesajlar:
    2.584
    Beğenileri:
    306
    Ödül Puanları:
    93
    HARİKA BİR YAZI NEKADAR ÇOK ANLAMI VAR TEŞEKKÜRLER
     

Sayfayı Paylaş