Yaşlılarda SPorun Fizyolojik Fonksiyon Kaybına Etkisi

Konusu 'Çeşitli Makaleler' forumundadır ve ebb tarafından 29 Ağustos 2006 başlatılmıştır.

  1. ebb
    Offline

    ebb Üye

    Katılım:
    1 Ağustos 2006
    Mesajlar:
    103
    Beğenileri:
    2
    Ödül Puanları:
    0
    Yaklaşık 2400 önce Hipokrat "...genel olarak konuşacak
    olursak, beden ılımlı miktarlarda kullanılıp ve alışık olduğu biçimde
    çalıştırılırca, sağlığa kavuşur, iyi gelişir ve daha yavaş yaşlanır;
    ancak beden kullanılıp, atıl bırakılırsa hastalanır, büyümesi
    sorunlu olur ve daha hızk yaşlanır..." demiştir (1). Bu düşünce
    günümüzde de değişmemiştir ve bu bilgeliğin sırrına günümüzde
    erişilmeye çalışılmaktadır.
    Sanayileşmiş ülkelerde insan ömrünün süresi uzamıştır. Sadece
    geçen yüzyılda insanın doğuştan itibaren özellikle yaşam beklentisi
    25 yıldan daha fazla uzamıştır. Artık, azalan doğum oranları
    nedeniyle de 80 yaş üstündeki nüfus, nüfus piramidinde gözle
    görülür bir artış sergilemiştir (2). Ülkemizde 1955-1960 yılları
    arasındaki beklenen yaşam süreleri 44.61 yıl iken, 1998 yılında
    69.00 yıla çıkmıştır (3). Özellikle, sağlık hizmetlerindeki gelişmeler
    insan ömrünü uzatmışlardır. Ancak insanların ömürleri
    uzadıkça, bilinen ya da bilinmeyen toksik ajanlara maruziyetleri
    artmaktadır. Böylece yaşlılıkla beraber başka sağlık sorunları ortaya
    çıkmaktadır (2).
    İnsanların çevre ve sağlık koşulları düzeltilse de kişinin, yaşam
    süresine ilişkin genetik potansiyelini aşması mümkün değildir.
    Ancak uygun diyet ve hijyen, yaşam koşulları ve çevre koşulları
    kişilerin enerji kapasitelerinin erkenden tükenmesini ve biyoenerjetik
    zayıflamanın oluşmasını engelleyecektir. Böylece kişide
    var olan herediter gen defektlerinin (Parkinson hastalığı, tip 2 diyabet,
    mitokondrial miyopatiler gibi) erkenden devreye girmesini
    de önlemenin mümkün olduğu ileri sürülmektedir (4).
    Yaşlanma farklı biçimlerde açıklanmaktadır. Holloszy ve ark.
    (5) yaşlanmayı birincil ve ikincil yaşlanma biçiminde sınıflamaktadır.
    Birincil yaşlanma, içsel (intrensek) nedenlere bağlı yapı ve
    işlevlerde ilerleyen bozulma olarak ifade edilmektedir (Örn. proteinlerin
    çaprazlanma (cross-linking) yapması, postmitotik hücrelerde
    kayıp ve somatik mutasyonlar gibi "normal yaşlanma" süreci).
    İkincil yaşlanma ise hastalık, yaralanma, çevre ve yaşam biçimde
    bağlı yapısal ve işlevsel hasarların birikimi olarak tanımlanmaktadır.
    Nedeni ne olursa olsun, bu süreçteki ilerleyici yapısal
    ve işlevsel kayıplar, stresle başa çıkma mekanizmalarının zayıflamasına,
    kronik hastalık riskini artmasına ve ölüm olasılığının
    artışına neden olmaktadır (6).
    İnsanın yaşam süresine ilişkin potansiyel genetik olarak belirlenmiş
    olsa da, çocuk çağında ve genç erişkinlik çağında hayati
    organların (beyin, kas, kemik, damarlar gibi) uygun biçimde büyüyüp,
    gelişmeleri; ilerideki yaşamda destekleyici reservler yaratacaktır.
    Böylece çocuklukta uygun yağ asidi tüketimi ya da bilişsel
    maruziyetler, kalsiyum alımı ve bedensel etkinliğin; ileri yaşlarda
    katkısı olacaktır. İleri yaşlarda ise hasarların azaltılması (infeksiyonlar
    ve toksinler), hasarların önlenmesi (antioksidant kullanımı)
    ya da kullanmamaya bağlı kayıpları azaltmak (bedensel
    ve zihinsel etkinliği sürdürmek) yararlı olacaktır (7).
    Diğer koruyucu önlemler yanı sıra birçok ülke ve Dünya Sağlık
    Örgütü, bedensel etkinliğin yaşam niteliğini artırmada, birincil
    korumada yararlan nedeniyle sağlık hedefleri arasına sokmuşlardır
    (8). Yaşlılarda bedensel etkinlik ve yüklenmelere ilişkin
    Amerikan Spor Hekimliği Koleji'nin (ACSM) önerileri bulunmaktadır
    (9).
    Yaşlılıkta Fizyolojik Değişiklikler
    Ergenlik çağından itibaren başlayan yaşlanma, ömür boyu süren
    bir süreçtir. Yaşlanma ile birlikte organ sistemlerinde meydana
    gelen değişiklikler, genellikle normal koşullar altında beden işlevleri
    üzerine etkili olmayıp, daha çok sistemlerin yedek kapasiteleri
    azaltmaktadır. Yaşlanma sürecinden birçok organ sistemi
    etkilenmektedir. Örneğin, boşaltım sisteminde böbrek kütlesinde
    kayıp, glomerüler kayıp, kreatin klirensinde düşme, etkin böbrek
    plazma akımında azalma, böbreklerin idrar konsantrasyonu yeteneklerinde
    azalma, plazma renin ve aldosteron düzeylerinde azalma,
    tübüllerin salgılama ve geri emilim kapasitesinde azalma,
    mesane kapasitesinde azalma; gastrointestinal sisteminde özefagus
    hareket bozuklukları, mide mukozasında atrofi, mide boşlamasında
    gecikme, intrensek faktöre salgısında azalma, kolon duvarı
    kaslarında kalınlaşma, karaciğerde küçülme, karaciğer kolesterol
    sentezinde artma ve safra asidi sentezinde azalma, pankreastan
    amilaz ve tripsin salgısında azalma; hipotalamo pituiter endokrin
    ekseninde değişiklikler; solunum sisteminde rezidüel hacimde
    artış ile alveollerin yüzey alanındaki ve kanın oksijenlenmesinde
    azalma, ventilasyon perfüzyon eşitliğinde azalma, elastin
    ve kolajenlerde çapraz bağların oluşmasıyla akciğer elastisitesinde
    azalma, ekspiryumda alt solunum yollarında daha erken kapanma
    ve kapanma hacminde artma, küçük solunum yolları çaplarında
    azalma, göğüs kafesi kompliyansında azalma, akciğer silyer
    hareket ve bağışıklığında azalma; ve deride epidermis hücrelerinin
    mitotik bölünmesinde giderek azalma nedeniyle epidermiste
    incelme, melanosit sayısında azalma, kıl foliküllerinde pigmentasyon
    azalması, dermişte bulunan kolajen liflerinin kalınlaşmasına
    bağlı deride kırışıklıklarında artma olur (7,10), Diğer
    önemli değişiklik ise beyin, merkezi sinir sistemi ve periferik sinirlerdeki
    değişikliklerdir. 20-96 yaşlar arasında beyin ağırlığı
    %7-ll oranında azalır. Beyinde 10-12 milyar nöron olduğu tahmin
    edilmektedir ve her gün bu miktardan yaklaşık 100 000 nöron
    eksilmektedir (10).
    Sporun etkili olabileceği yaşlılığa bağlı değişiklikler ise kalp
    damar sistemi, kas ve kemikler ve psikolojik duruma ilişkin değişikliklerdir
    (9).
    Kalp damar sisteminde yaşlanmayla beraber kardiyak miyositlerin
    boyutları büyür ve buna bağlı olarak sol ventrikül duvarı
    ile interventriküler septumda kalınlaşma olur. Büyük damarların
    GERİATRİ 2003, CİLT: 6, SAYI: 4, SAYFA: 143
    YAŞLILARDA SPORUN FİZYOLOJİK FONKSİYON KAYBINA ETKİSİ
    (aorta, pulmoner arter ve karotid arter) kompliyansı azalır, damar
    kalınlığında artış olur, küçük damarlarda da benzer değişiklikler
    olur. Arterlerin sertleşmesine bağlı olarak sistolik basınç ve nabız
    basıncında artış olur. Diyastolik basınçta değişiklik olmaz (periferik
    vasküler direnç artışına bağlı olarak). Sol ventrikül yükünün
    artmasına bağlı sol ventrikül duvarında kalınlaşma olur. Sinoartriyal
    düğüm etrafında yağ birikmesine bağlı pacemaker hücre sayısı
    azalır. Kalbin iskelet sisteminde kalsifikasyon olur ve ileti
    bozuklukları gelişir. Yaşlılardaki kalp damar değişiklikleri özellikle
    yüklenme altında belirgindir (7,10).
    Makimum yüklenmelerde, doruk oksijen tüketimi (VO2-
    maks) 25 yaşından itibaren her 10 yılda %5-15 azalmaktadır. Bu
    azalmaya kalp debisinin azalması ve doruk arteriyovenöz O2 farkının
    artması neden olmaktadır (11). Doruk kalp atım sayısı her
    on yılda 6-10 atım/dk. azalır ve yaşa bağlı kalp debisinin azalmasından
    sorumludur (9). Atım hacmindeki artışı sağlayabilmek için
    için ise Frank-Starling mekanizmalarından fazlasıyla yararlanılmaktadır
    (11). Yaşlılarda erken diyastolik dolma olasılıkla kalbin
    kompliyans düşüklüğüne bağlı düşüktür (12). Bu nedenle kalp debisi
    yaşlılarda ağırlıklı olarak geç atriyal diyastolik dolum ile sağlanmaktadır
    (11). Doruk yüklenmeler sırasında sistol sonu hacim
    de yaşlılarda daha fazla kullanılmaktadır (13). Doruk yüklenmelerde
    yaşlıların sol ventriküler kontraktilitesi de azalmıştır. Ayrıca
    sistolik kan basıncı ve periferik vasküler direnç de artar. Doruk
    yüklenmelerde, yaşlı kadınlar daha düşük sistolik kan basıncı,
    kalp, diyastol sonu ve atım hacmi değerlerine ve daha yüksek damar
    direncine sahiptirler (11).
    Submaksimal yüklenmelerde, yaşlı ve genç arası kalp damar
    yanıtlar arasında fark silik ya da yoktur (9). Kalp atım sayıları göreceli
    olarak aynı çalışma hızında (aynı maksVO2 yüzdesinde)
    yaşlılarda daha düşüktür, ancak mutlak çalışma hızında (eşdeğer
    yürüme hızı, kuvvet miktarı vb.) kalp hızları eşit miktarda artmaktadır
    (l l ,12). Buna bağlı olarak yaşlılarda kalp debisi göreceli
    olarak aynı yüklenme miktarında daha düşük ve aynı mutlak
    yüklenme miktarında biraz düşük ya da eşittir, ancak arteriyovenöz
    fark daha fazladır (13). Atım hacmi göreceli ve mutlak olarak
    eşit yüklenmelerde yaşlılarda daha düşük, kan basınçları daha
    yüksek ve periferik damar direnci daha yüksek bulunmuştur (11).
    Kas kütlesinin kaybı (sarkopeni) yaşla birlikte gerçekleşen bir
    süreçtir. Yaşla birlikte kas kütlesi azalırken, kas içi yağ dokusu
    artmaktadır. Bu değişiklikler özellikle kadınlarda daha fazla olmaktadır
    (9). Kas liflerinde de sayıca azalma olmaktadır. Özellikle
    tip 2 kas liflerinin özgül atrofisi söz konusudur(14). 70 yaşından
    sonra kas kaybının daha dramatik bir biçimde gerçekleştiği
    düşünülmektedir. Kas kütlesinin azalmasına bağlı yaşla birlikte
    kuvvet kaybı olmaktadır (9). Kas kütlesi bedende enerji tüketimini
    de belirlemektedir. Enerji tüketimi 30-80 yaşları arasında %15
    oranında azalmaktadır. Bu da bazal metabolizmanın yavaşlamasına
    neden olmaktadır. Bazal metabolizma hızının yavaşlamasıyla
    beden ağırlığı ve özellikle beden yağının artışı söz konusu olmaktadır
    (15). Kemikler yaşlanmayla beraber osteoporoza uğrar ve
    yaşlılarda kemik kırılmalarının birincil nedenleri arasında bulunmaktadır.
    Özellikle 30 yaşından sonra kemik kütlesinde azalmalar
    olmakta ve kadınlarda menapozdan sonra ivmelenmektedir
    (16). Osteoporoz kemiklerin yeterince kullanılmamasına bağlı geliştiği
    gibi, endojen ve eksojen nedenlere bağlı da olmaktadır
    (5,6).
    Yaşlanmayla beraber yapısal değişiklikler yanı sıra işlevsel
    değişiklikler de olmaktadır. Örneğin, postural stabilitede de ve esneklikte
    de kayıplar olmaktadır.
    Postural stabilite ayakta dururken ya da hareket halindeyken
    dengeyi koruma ve düşmeme biçiminde tanımlanabilir (9). Bu yeti
    motor, duyusal ve daha yüksek (bazal gangliyon, serebellum,
    algısal sistem gibi) sistemlerin etkisi altındadır. Vestibüler, görsel
    ve somatosensöryal sistemlerde yaşlanmayla beraber değişiklikler
    olmaktadır ve postür denetim merkezine uygun bilgi aktarımı
    engellenmektedir (9).
    Esneklik bir ya da birden fazla eklemin hareket açıklığını ifade
    eder ve ilgili anatomik bölgenin işlevini belirler. Yaşlanmayla
    birlikte kolajen yapısında değişiklikler olmakta (kolajen liflerlin
    kristalinitesinin artması) ve kolajen liflerinin çapı da artmaktadır.
    Böylece bağ ve kirişlerin esneklikleri azalmaktadır. İnsanların esnekliklerinde
    azalma 20'li yaşların ortalarından itibaren başlar ve
    ömür boyu. sürer. Yetmiş yaşına varılınca esnekliğin %25-30'u
    kaybolmuş olur (17).
    Yaşlanmayla beraber ruhsal işlevlerde de değişiklikler olur.
    Bu alana ilişkin birçok araştırma yapılmasına rağmen, temelde
    spordan yarar gören üç temel ruhsal işlev üzerinde durulacaktır:
    bilişsel işlevler, depresyon ve denetim ya da kendi kendine yetme
    (self-efficacy) algısı. Bilişsel işlevlerin kaybının yaşlanmayla beraber
    arttığı ve geri dönüşümsüz olduğu hatta bireyler arasında
    genetik bir yatkınlığın olduğu da bildirilmektedir (4). Depresyon
    yaşlılarda yaygın olan bir duygudurum bozukluğudur ve yaşlılar
    arasındaki intihar oranın yüksekliği de dikkat çekicidir (9,18).
    Bedensel, duyusal ve bilişsel kayıpla beraber yaşlılarda denetim
    algısında azalma olmaktadır. Denetim algısının azalması ise yaşlılarda
    kendine güven ve kendini yeterli hissetme duygularının
    azalmasını beraberinde getirmektedir (9).
    Yaşlanmaya Bağlı Değişikliklere Sporun Yararları
    Kalp damar sistemine dayanıklılık çalışmalarının olumlu etkileri
    bilinmektedir. Uzamış dayanıklılık antrenmanlarıyla yaşlılarda
    gençler kadar, %10-30 oranında maksVO2 artışlarının sağlandığı
    bildirilmektedir. Ancak dayanıklılık çalışmalarının yararlı olması
    için yüklenme şiddetinin hafif düzeyden fazla olması gerekmektedir
    (9). Yaşlılarda antrenmana bağlı maksVO2'deki artış
    GERİATRİ 2003, CİLT: 6, SAYI: 4, SAYFA: 144
    THE EFFECT OF SPORTS TO THE PHYSIOLOGICAL FUNCTION IN THE ELDERLY
    doruk arteriyovenöz O2 farkının genişlemesine bağlanırken, özellikle
    erkeklerde merkezi kalp damar uyumunun da gerçekleştiği
    düşünülmektedir. Antrene yaşlılar Frank-Starling mekanizması
    aracılığıyla diyastol sonu hacmini artırarak doruk atım hacmini,
    doruk kalp debisini ve maksVO2'yi artırırken, gençlerde bunlara
    ek olarak genişlemiş plazma ve total kan hacmi yardımcı olmaktadır.
    Yaşlılarda antrenmana bağlı dinlenme ve yüklenmenin diyastolik
    dolumda da artışa neden olabileceği bildirilmektedir
    (19). Bazı çalışmalarda antrenmana bağlı inotropik etki artışının
    da doruk atım hacmini arttırdığı gösterilmiştir (14). Ayrıca dayanıklılık
    sporcularında damar sertliğinin de az olduğu bildirilmektedir.
    Böylece "afterload"un azalmasına bağlı doruk atım hacminin
    artması söz konusu olur. Kadınların erkekler kadar spora bağlı
    uyum geliştiremediklerine ve verim artışının ancak geliştirebildikleri
    arteriyovenöz farka bağlı olduğu ileri sürülse de, uzamış
    ve yoğun antrenmanlarla erkeklere benzer merkezi uyumun gerçekleşebileceğine
    ilişkin kanıtlar bulunmuştur (9). Mevcut antrenman
    uyumunu korumak için yüksek yoğunluktaki antrenmanların
    sürdürülmesinin gerekli olduğuna dair kanıtlar bulunmaktadır
    (19). Ancak bir çalışmada 70 yaşından sonra maksVO2 azalmasında
    spor yapan ile yapmayan bireyler arasında fark bulunamamıştır
    (9).
    Ağırlıklı olarak kas kaybına bağlı kuvvet kaybı olmaktadır.
    Kuvvet kaybı yaşlı insanların günlük yaşam etkinliklerini önemli
    ölçüde etkilemektedir. Örneğin, tercih edilen yürüme hızı ile kas
    kuvveti arasında ilişki bulunmuştur. Dolaysıyla bacak kas kuvvetinin,
    yaşlıların günlük yaşam etkinliğine ve işlevsel kapasitelerine
    ilişkin yararlı bir belirteç olabileceğine inanılmaktadır. Kas
    kütlesinin kaybı bazal metabolizmayı yavaşlattığı gibi, kemik yoğunluğunda,
    insulin duyarlılığında ve aerobik kapasitede de azalmalara
    neden olmaktadır (20). Bu nedenle yaşlıların bağımsızlığını
    artırmak ve yaşlılığa bağlı kronik hastalıkları azaltmak için kas
    kütlesinin ve kuvvetinin artırılması önerilmektedir (21).
    Kuvvet antrenmanında zaman içerisinde, ilerleyici bir biçimde
    l doruk tekrarının (1-RM) %60-100 yapılmak koşuluyla uyum
    gelişmesi beklenmektedir (9). Kuvvet çalışmaları kas hücrelerinin
    boyutunun büyümesine ve dolaysıyla kas içindeki proteinin artmasına
    neden olmaktadır (9). Yaşlılara gençlere benzer yoğunlukta
    kuvvet çalışmaları yaptırıldığı taktirde aynı ya da daha yüksek
    düzeyde kuvvet artımı olduğu gösterilmiştir. Üç dört ay gibi
    kısa bir sürede 2-3 misli kuvvet artımı elde etmek mümkündür.
    Şiddetli kuvvet antrenmanları yaşlılarda anabolizan etkilere neden
    olabilir. Bu nedenle kuvvet çalışmalarında bulunan yaşlıların
    yeterince protein almasına dikkat edilmelidir (9). Kaldı ki birçok
    yaşlının önerilen l .0-1.25 gr/kg/gün miktarının altında protein aldıkları
    tespit edilmiştir. Yetersiz protein alımı da hareketsizlik yanı
    sıra diğer bir sarkopeni nedenidir (22). Kuvvet çalışmaları aşırı
    kilosu olan kişilerde, bazal metabolizmalarını artırarak, zayıflamalarında
    yardımcı olabilir. Diğer olumlu etkisi ise insulin etkinliğini
    artırıyor olmasıdır (21). Düzenli yapılan kuvvet çalışmaları
    yaşa bağımlı kemik doku kaybını azaltıp, kemik mineral yoğunluğu
    ve total beden mineral içeriğini korur ya da artırır. Kemik yapısına
    doğrudan etkisinin yanı sıra kuvvet, denge ve bedensel etkinlik
    düzeyini artırıp, osteoporoza bağlı kırıkları engeller (23).
    Kuvvet çalışmaları ile postural stabilitenin korunmasının düşmeyi
    engelleyebileceğini düşünülmektedir. Ancak düşmeler birçok
    nedene (örn. İlaç, görme, bazı postüral hipotansiyon, bilişsel
    düzeye azalma vb.) bağlı olduğu için, tek başına postüral stabiliteye
    müdahale edip düşmeler engellenemeyebilir. Ancak bazı çalışmalar
    sporsal alıştırma programlarına katılan kişilerde düşmenin
    azaldığını bildirmişlerdir (24). Dengeye ilişkin testlerin yürüme,
    dans, kuvvet çalışmaları, Tai Chi ve esnetme çalışması sonrası
    iyileştiği bildirilmiştir (9).
    Yaşla birlikte yumuşak dokunun esnekliği azalmaktadır. Esnekliğin
    artırılması ile kas ve bağ dokusunun doku özellikleri iyileştirilebilir,
    eklem ağrısı azaltılabilir ve kasların çalışma özellikleri
    değiştirilebilir (9). Esneklik araştırmalarında ile bazı metodolojik
    sıkıntılar bulunsa da, bazı çalışmalarda düzenli alıştırmalarla
    beraber yaşlı katılımcıların eklem esnekliklerinin artığı bildirilmiştir.
    Belirli esnek olmayan bölgelerin esnekliğin artmasının
    günlük yaşam etkinliklerini olumlu anlamda etkilediği ileri sürülmüştür
    (25).
    Bedensel etkinliğinin bilişsel işlev üzerine etkilerine dair birçok
    çalışma yapılmıştır (9). Longitudinal çalışmaların çoğunda
    nöropsikolojik işlevlerde orta düzeyde gelişme bildirilmiştir (26).
    Aynı kronolojik yaşlarda bulunan yaşlılardan dinç olanların bilişsel
    bilgiyi, dinç olmayanlara göre daha kolay işleyebildiklerine
    dair kanıtlar bulunmaktadır. Bedensel dinçliğe ilişkin etkiler daha
    çok hızlı ve eforlu bilişsel süreçlerde belirgindir. Kişilerin hızlarım
    kendi ayarladığı ve otomatik süreçlerde daha az belirgindir.
    Dinç insanların bazı bilişsel işlevleri dinç olmayanlara göre daha
    iyi yerine getirebilmelerinin, beyin dolaşımının artmış olmasına,
    nöron rejenerasyonuna ve/ya da nörotransmiter sentezi ve yıkımına
    bağlı olduğu düşünülmektedir (26).
    Bedensel etkinliğin depresyona etkilerine ilişkin çalışmalarda
    da yöntemsel sıkıntılar dile getirilmektedir (9). Ancak 65 yaş üstü
    insanlarda yapılan ve 10 yıl süren bir longitudinal çalışmada
    günlük yürüme ile depresyon yakınmaları arasında ters orantılı
    bir ilişki tespit edilmiştir. Sedanter yaşam tarzından düşük düzeyde
    hareketli bir yaşam tarzına geçildiğinde bile depresif yakınmalarda
    azalma tespit edilebileceği iddia edilmiştir (20). Bundan öte,
    tek bir yüklenme seansıyla bile sporun antidepresan etkisinin ortaya
    çıktığını bildiren bir metanaliz çalışması bulunmaktadır, ancak
    bu çalışma 55 yaş ve daha gençleri kapsadığı için, daha yaşlıları
    geçerli olmayabilir (27).
    Denetim algısı hem bedensel etkinlik için gereklidir, hem de
    GERİATRİ 2003, CİLT: 6, SAYI: 4, SAYFA: 145
    YAŞLILARDA SPORUN FİZYOLOJİK FONKSİYON KAYBINA ETKİSİ
    bedensel etkinliğin bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Denetim
    algısı etkinlik beklentisi olarak da ifade edilmektedir. Etkinlik
    beklentisi Bandura'nın sosyal bilişsel kuramının temel bileşenidir.
    Etkinlik beklentisi yaşlılarda bedensel etkinliği etkilediği gibi,
    bedensel etkinlikten de etkilenir (28). Örn., etkinlik artırıcı tedavi
    ile spora katılımın sağlandığı bir randomize kontrollü çalışmada,
    tedavi alanlarda etkinlik artışında %12'lik artış gözlenmiştir
    (9). Etkinlik beklentisi bedensel-etkinliğe katılım ilişkisi özellikle
    hastalıklı popülasyonlarda daha güçlüdür ve doğrudan spora
    bağlı gelişen fizyolojik parametreleri etkilemektedir. Hatta kronik
    obstrüktif akciğer hastalığı olanlarda yaşamda kalmaya ilişkin bir
    prediktör olmaktadır (9). Etkinlik beklentisi, düşmelerin ve işlevsel
    kaybın azalmasını öngörmektedir.
    SONUÇ
    Düzenli sporsal alıştırmalarda bulunmak, yaşlılığa bağlı fizyolojik
    işlev kaybını azaltmaya ya da önlemeye yaramaktadır.
    Yaşlıların dayanıklılık ve kuvvet çalışmalarına uyum sağlayabileceklerine
    ilişkin kanıtlar bulunmaktadır. Dayanıklılık antrenmanı
    kalp damar sistemi işlevlerinin belirli boyutlarını geliştirebilmektedir.
    Kuvvet çalışmaları yaşa bağlı kas ve kuvvet kayıplarını engellemektedir.
    Bu etkinliklerin tamamı yaşlı bireylerin işlevsel
    kapasitelerini geliştirmektedir ve yaşam kalitesini artırmaktadır
    (29).
     

Sayfayı Paylaş