Unutamadığımız şiirler...

Konusu 'Kültür Sanat Bilim Seyahat' forumundadır ve kimodedim tarafından 29 Ocak 2008 başlatılmıştır.

Watchers:
Başlığı izleyen üye sayısı: 22 üye.
  1. skilful
    Offline

    skilful Yeni Üye

    Katılım:
    16 Aralık 2008
    Mesajlar:
    471
    Beğenileri:
    159
    Ödül Puanları:
    0
    Meslek:
    öğrenci
    insan olan vatanını satarmı ?
    suyu içip ekmeğini yediğiniz
    dünyada vatandan aziz şey varmı ?
    beyler bu vatana nasıl kıydınız ?

    onu didik didik didiklediler
    saçlarından tutup sürüklediler
    götürüp kafire:'buyur' dediler
    beyler bu vatana nasıl kıydınız ?

    eli kolu zincirlere vurulmuş
    vatan çırılçıplak yere serilmiş
    oturmuş göğsüne teksaslı çavuş
    beyler bu vatana nasıl kıydınız ?

    günü gelir çark düzene çevrilir
    günü gelir hesabınız görülür
    günü gelir suailiniz sorulur

    nazım hikmet
     
  2. slymnasye
    Offline

    slymnasye Üye

    Katılım:
    3 Şubat 2006
    Mesajlar:
    552
    Beğenileri:
    387
    Ödül Puanları:
    73
    hayatı ıskalama lüksün yok senin

    bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına
    inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat
    olsun. giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve
    yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme
    yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. sen
    kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya
    hazırdır. hani ağzınla kuş tutsan "bu kuşun kanadı
    neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile
    karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu
    işin. yaptıklarınla değil yapmadıklarınla
    yargılanırsın her zaman. bu mahkemede hafifletici
    sebepler yoktur. iyi halin cezanda indirim sağlamaz.
    sen, "ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu
    yapmadın" diye cevap verecektir.

    ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla

    karşılaşacaksındır.
    üzülme, sen aşkı yaşanması
    gerektiği gibi yaşadın. özledin, içtin, ağladın,
    güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.
    "peki o ne yaptı" deme. herkes kendinden sorumludur
    aşkta. sen aşkını doya doya yaşarken o kendine
    engeller koyuyorsa bu onun sorunu. bir insan eksik
    yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak
    için uğraşmıyorsa
    sen ne yapabilirsin ki onun için? hayatı ıskalama
    lüksün yok senin. onun varsa, bırak o lüksü sonuna
    kadar yaşasın. her zamanki gibi yaşayacaksın sen.
    "acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. hem ne
    olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil.
    sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın
    ki....

    epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. kitap
    okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? kentin hiç
    görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık
    olmak da keyif
    verecek sana. yine içeceksin rakını
    balığın yanında. üstelik dilediğin kadar sarhoş olma
    özgürlüğü de cabası....

    sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun
    aslolan yürektir. yürek sesi ne bilmeyenler, ya da
    bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın
    sürece o yürek var olacak seninle birlikte. sen yeter
    ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu.
    elbet bitecek güneşe hasret günler. ve o zaman
    kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil,
    güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...


    NAZIM HİKMET
     
  3. İnteqral
    Offline

    İnteqral Yeni Üye

    Katılım:
    1 Temmuz 2009
    Mesajlar:
    323
    Beğenileri:
    120
    Ödül Puanları:
    0
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İzmir
    MONA ROZA

    Mona Roza, siyah güller, ak güller

    Geyvenin gülleri ve beyaz yatak

    Kanadı kırık kuş merhamet ister

    Ah, senin yüzünden kana batacak

    Mona Roza siyah güller, ak güller



    Ulur aya karşı kirli çakallar

    Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa

    Mona Roza, bugün bende bir hal var

    Yağmur iğri iğri düşer toprağa

    Ulur aya karşı kirli çakallar



    Açma pencereni perdeleri çek

    Mona Roza seni görmemeliyim

    Bir bakışın ölmem için yetecek

    Anla Mona Roza, ben bir deliyim

    Açma pencereni perdeleri çek...



    Zeytin ağaçları söğüt gölgesi

    Bende çıkar güneş aydınlığa

    Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

    Seni hatırlatıyor her zaman bana

    Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi



    Zambaklar en ıssız yerlerde açar

    Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

    Bir mumun ardında bekleyen rüzgar

    Işıksız ruhumu sallar da durur

    Zambaklar en ıssız yerlerde açar



    Ellerin ellerin ve parmakların

    Bir nar çiçeğini eziyor gibi

    Ellerinden belli oluyor bir kadın

    Denizin dibinde geziyor gibi

    Ellerin ellerin ve parmakların



    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

    Saat onikidir söndü lambalar

    Uyu da turnalar girsin rüyana

    Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar

    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona



    Akşamları gelir incir kuşları

    Konar bahçenin incirlerine

    Kiminin rengi ak, kimisi sarı

    Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine

    Akşamları gelir incir kuşları



    Ki ben Mona Roza bulurum seni

    İncir kuşlarının bakışlarında

    Hayatla doldurur bu boş yelkeni

    O masum bakışlar su kenarında

    Ki ben Mona Roza bulurum seni



    Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

    Henüz dinlemedin benden türküler

    Benim aşkım sığmaz öyle her saza

    En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

    Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza



    Artık inan bana muhacir kızı

    Dinle ve kabul et itirafımı

    Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

    Alev alev sardı her tarafımı

    Artık inan bana muhacir kızı



    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

    Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

    Bir gün gözlerimin ta içine bak

    Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak



    Altın bilezikler o kokulu ten

    Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne

    Bir tüy ki can verir bir gülümsesen

    Bir tüy ki kapalı gece ve güne

    Altın bilezikler o kokulu ten



    Mona Roza siyah güller, ak güller

    Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak

    Kanadı kırık kuş merhamet ister

    Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!

    Mona Roza siyah güller, ak güller

    Not:Monaroza şiirinden gerçek duyguyu almak istiyorsanız;bu videoyu izleyin http://www.metacafe.com/watch/1022910/mona_rosa_sacit_onan_yorumuyla/

    Not2:Monaroza nın yaşandığı iddaa edilen bir hikayeside vardır.


    İŞTE O Hİkaye

    Belki de mahşeri kalabalığa okunan bu şiirin hangi hislerle yazıldığını tahmin bile edemezsiniz? Bilinen gerçekleri arda, arda sıralamak sizleri aydınlatabilir. Dilenirse şairimiz hakkında kısaca bilgi vererek konuya girmek istiyorum.
    Şöyle ki; şiirimizin yazarı Sezai Karakoç ilk, ortaokulu ve liseyi Diyarbakır, Gaziantep, K.Maraş'ta tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal bilimler fakültesini kazanır. Ve gider, gider ama başına geleceklerden veya başına getireceği olaylardan habersizdir.
    Neden sonra başlar okula dersler devam ederken şairimim gönlünü kaptırır bir muhacir kızına ve işte bütün mesele başlar, başlar ki ne başlar. Sonu olmayan bir başlangıçtır. Kısa bir süreden sonra dayanamaz ve kendini o kıza açmaya karar verir. Uzun bir tasavvurdan sonra İstediği gibi yapar ve gönlünde biriktirdiği aşkı artık kaldıramaz olmuştur.teklifine ret cevabı alma riski yüksek olduğu halde bırakır kendini uçsuz bir ummana.istediği cevabı alamamıştır,bu samimi Anadolu çocuğu kırılmıştır işte o an. Lakin bu kırgınlık uzun sürmez (çünkü uzunu daha başlamamıştır.) azimle tekrar deneyecektir.lakin istediği gibi hiç olmayacaktır.Ve bu hep böyle sürer gider. Ta ki gelir ,gelir ve bir yerde tıkanır işte bu tıkandığı yer 4. sınıf olur.ama o samimi delikanlı hiç pes etmemiştir.tam dört yıl hep istemiştir onu ,kendinden. Ama istediği hiç olmamıştır.belkide bir gün olacaktır.! Artık okul bitmek üzeredir.tam dört yıl geçmiştir .Geçmiştir ,ya delmişte geçmiştir kimi sineleri.
    Mezuniyet merasimi düzenlenmektedir Ankara üniversitesinde öğrenciler 4 yılın yorgunluğunu ,bitirmenin sevinciyle bu merasimde birleştirecektir.lakin birleştiremeyenlerde vardır o mahşeri kalabalıkta onlar gerçekle yapışmış yüreklerini koyacaklardır ortaya. İşte burada Sezai Karakoç onların hepsine tercüman olacaktır o mükemmel ve emsalsiz sevgisiyle .
    Bu program da Sezai Karakoç yazdığı şiiriyle yerini almıştır.ve de işte o beklenen an gelir çatar. O yılların gerçekleri bir şamar gibi patlar ortada ve sesi yankılanır Ankara sokaklarında.
    Sezai Karakoç anons edilir. Yazdığı şiiri okumak üzere. Ankara siyasalın önü ana baba günü gibidir herkes ordadır bütün hocalar öğrenciler ve hatta misafirler lebalep dolup taşmıştır.merasim alanı.Sezai Karakoç şöyle bir kalabalığa bakar o buğulu gözlerle ,gönlünde yer alamadığı insanı aramaktadır mahşeri kalabalık içinde ve şiirini okumaya başlar.

    Mona roza siyah güler ak güller
    Geyve'nin gülleri beyaz yatak
    Kanadı kırık kuş merhamet ister
    Ah senin yüzünden kana batacak
    Mona roza siyah güller ak güller …


    Şiir bitene kadar kalabalıktan hiç ses gelmez olur, ta ki son kıtayı okuyana dek ve kalabalıkta müthiş bir uğultu patlar. Herkes bir birine bir şeyler sormaktadır ama sadece bilinen bir gerçek var ki herkes bu şiirden çok etkilenmiştir hele biri var ki gönlünde fırtınalar kopmuştur tam dört yıl sonra geçte olsa anlamıştır ve işte o uğultunun arasından bir kız öğrenci sıyrılır kürsüye yaklaşır dört yılı harabeden ve sonrasını da edecek olan kişidir O,O MUAZZEZ AKKAYA' dır.Ağlayarak ve yalvarmalı bir sesiyle
    -ben seni kabul ediyorum der.
    Ama çok geçtir artık çünkü bu samimi genciz bu ağır aşka dayanacak takati kalmamıştır kürsüye dönerek - şimdi de ben kabul etmiyorum der
    ne derece yürekten gelerek söylediği tartışılır ama beklide bir intikamdır ,beklide ilk defa gururu aşkının önüne geçmiştir delikanlının Ve bir daha Muazzez Akaya'yı hiç kimse görmemiştir çünkü o ret cevabının ardında intihar etmiştir. Doğruyu geç bulup erken kaybetmek buna denir galiba
    Şimdi Sezai karakoç 65-70 yaşlarında ve hiç evlenmemiş hiç gönlüdeki o muazzam yere dokunmamıştır.size şimdi bir sır veriyorum Mona Rosa şiirinin kıtalarının ilk harfleri onun ismini veriyor.

    (bence bir aşk bukadar yaşanır ve halen daha AŞK da gurur olmaz diyenlere çok güzel

    bir cevaptır gurusuz hiçbir aşk olmaz olmamalıda Sezai karakoç un bu olaydan sonra hiç evlenmemeside ilginçtir aşk ın bir kereye mahsus yaşanan bir duygu olduğunun göstergesidir

    bencede insan yüzlerce kez hoşlanabilir hayatında birkaç kez sevdiğini sanabilir ama aşk birkez yaşanır bir kez yaşanırsa böyle ebedi bir aşk olur

    düşününce şöyle bir sevdiği kadının intihar edeceğini bilseydi sezai karakoç onu kabul ederdi sanırım belki samimyetine inanmadı belkide 4yıllık bekleyiş onu içinde öldürdü farklı düşünler aşağıda yorum yazabilirler untmadan muzzez akkaya şiirdede geçer Geyve'nin gülleri diye geyve ye döner(sakaryanın ilçesi)orta intihar eder şaiir nede güzel demiş benim aşkım uymaz öyle her saza)...​
     
  4. petsy
    Offline

    petsy Üye

    Katılım:
    28 Ağustos 2006
    Mesajlar:
    66
    Beğenileri:
    44
    Ödül Puanları:
    28
    BEN SANA MECBURUM !


    Ben sana mecburum bilemezsin
    Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
    Büyüdükçe büyüyor gözlerin
    Ben sana mecburum bilemezsin


    İçimi seninle ısıtıyorum.

    Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
    Bu şehir o eski İstanbul mudur?
    Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
    Sokak lambaları birden yanıyor
    Kaldırımlarda yağmur kokusu
    Ben sana mecburum, sen yoksun!


    Sevmek kimi zaman rezilce korkudur
    İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
    Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
    Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
    Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
    Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
    Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu


    Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor
    Eski zamanlarda bir Cuma çalıyor
    Durup köşe başında deliksiz dinlesem
    Sana kullanılmamış bir gök getirsem
    Haftalar ellerimde ufalanıyor
    Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
    Ben sana mecburum, sen yoksun!


    Belki Haziranda mavi benekli çocuksun
    Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
    Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
    Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
    Bütün ıslanmışşın tüylerin ürperiyor
    Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
    Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor.

    Ne vakit bir yaşamak düşünsem
    Bu kurtlar sofrasında belki zor
    Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden

    Ne vakit bir yaşamak düşünsem
    Sus deyip adınla başlıyorum
    İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
    Hayır başka türlü olmayacak
    Ben sana mecburum bilemezsin...



    Attila İLHAN
     
  5. petsy
    Offline

    petsy Üye

    Katılım:
    28 Ağustos 2006
    Mesajlar:
    66
    Beğenileri:
    44
    Ödül Puanları:
    28
    eet insan hayatta seçmede,seçimlerinde belki özgür olabilir fakat istemede aynı şekilde hür bağımsız ve tabir-i digerle özgür deildir.kimi zaman bazı olaylarda bizi yonlendiren içsel bir baskıyla karsılasırız ve bu baskıyla seçimimizi yaparız.o halde insan mutlak özgür deilir.

    aynı kapsamda insan aşık olacağı kişiyide belirleyemez.''şu cok iyi bir insan,boyu boyuma suyu suyuma uygun şuna bir aşık olayım''diyemezsiniz.deyimi yerindeyse sizin aşık olacagınız profil,prototip adete başka bi yerde belirlenmiş ve sizin ruhunuza nakşedilmiştir.ve onla karşılaştıgınız vakit, o kim olursa olsun, ister iyi ister kötü ister fakir ister zengin ister güzel ister çirkin olsun,ona aşık olmaya onu sevmeye ona sahip olmaya mecbursunuzdur. ona sahip olamadıgınızda cektiğiniz acı bitakım fiziksel
    acıların çok üzerinde, sahip oldugunuzda ise cana bedel bir haz.

    işte böyle bir mecburiyet içerisinde şair acı bir tabloyu nazara vererek şirini şöyle bitirir.
    ben sana mecburun sen yoksun.....
     
  6. Prophetie
    Offline

    Prophetie Üye

    Katılım:
    15 Şubat 2010
    Mesajlar:
    30
    Beğenileri:
    5
    Ödül Puanları:
    0
    Burdan Dinleyebilirsiniz


    O’nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain... sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O’ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa, ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa... dünyanın en güzel yeri O’nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse... hayat O’nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O’nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar... her şiirde anlatılan O’ysa... her filmin kahramanı O... her roman O’ndan söz ediyor, her çiçek O’nu açıyorsa... bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa... iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa... eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O’nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O’na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız... kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü... özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu... hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız... O’nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse... gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O’nun yüzü suyu hürmetine... uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa... dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız... kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa... Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla... ...o halde yarın sizin gününüz!.. "Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.
     
  7. zigbog
    Offline

    zigbog Üye

    Katılım:
    20 Haziran 2008
    Mesajlar:
    1.327
    Beğenileri:
    629
    Ödül Puanları:
    123
    Cinsiyet:
    Bay
    Meslek:
    Bilgisayar Programcısı
    Yer:
    İzmir
    Uçurumun kenarındayım hızır.
    Bir dilber kalesinin burcunda.
    Vazgeçilmez belaya nazır.
    Topuklarım boşluğun avucunda.
    Derin yar adımı çağırır.
    Kaldım parmaklarımın uçlarında.
    Uçurumun kenarındayım hızır.
    Bir gamzelik rüzgar yetecek.
    Ha itti beni, ha itecek.
    Uçurumun kenarındayım hızır.
    Cihan hazır.
    Divan hazır.
    Ferman hazır.
    Kurban hazır.
    Güzelliğin zülme çaldığı sınır.
    Başım döner, beynim bulanır.
    El etmez.
    Gel etmez.
    Gözlerinde bir ret,
    Bir davet.
    Gülce uzak uzak dolanır.
    Mecaz değil.
    Maraz değil.
    Gülce semavi bir afet.
    Uçurumun kenarındayım hızır.
    Gülce bir beyaz sihir.
    Canıma bedel bir haz.
    Namenur'dan bir zehir.
    Gülce Araf'da infaz.
    Bir tek bakışı suyumu ısıtır.
    Güzelliğin zülme çaldığı sınır.
    Uçurumun kenarındayım hızır.
    Ben fakir,
    En hakir,
    Bin taksir,
    Cahil cesaretimi alem bilir.
    Ateşten,
    Kalleşten,
    Mizrakla gürzden,
    Dabbet-ül arz'dan,
    Deccal'den, yedi düvelden,
    Korku nedir bilmeyen ben.
    Tir tir tirtiyorum gülceden.
    Ödüm patlıyor gülceye bakmaktan.
    Nutkum tutuluyor, ürperiyorum.
    Saniyeler gözlerimde bir can,
    Her saniye bir can veriyorum.

    Ömer Lutfi Mete

    "Deli Yürek" dizisinden de tanınır. Şiir Ömer Lutfi Mete'ye aittir. Aşşağıda da İbrahim Sadri'nin bir yorumlaması var, benim çok hoşuma gidiyor. Buyrun;
    thums:
    https://www.youtube.com/watch?v=nLj7dN9DCX0
     
  8. diego7
    Offline

    diego7 Üye

    Katılım:
    13 Aralık 2009
    Mesajlar:
    283
    Beğenileri:
    181
    Ödül Puanları:
    0
    Bir Büyük Sır Söyleyeceğim Sana
    Bir büyük sır söyleyeceğim sana Zaman sensin
    Kadındır zaman sevilmek özlemi duyar
    Aşıklar eteğinde otursun ister
    Bozulacak bir entaridir zaman
    Perçemdir sonsuz
    Taranmış
    Bir aynadır buğulanan buğuları dağılan
    soluklarla
    Zaman sensin uyuyan uyandığım şafakta
    Sensin bıçak gibi geçen boynumu
    Geçmek bilmeyen zamanın işkencesi oy
    Mavi damarlardaki kan gibi durmuş zamanın
    işkencesi oy
    Hep doyumsuz arzudan daha da beterdir bu
    Daha da beterdir bu
    Sen odada yürürken gözlerin susuzluğundan
    Korkarım hep bozulur diye büyü
    Daha da beterdir bu senle yabancılaşmaktan
    Başın
    Kaçak dışarda ve yüreğin başka bir çağda oluşu
    Sözcükler ne ağır Tanrım anlatırken bunları
    Arzunun ötesinde erişilmez yerlerde bugün aşkım
    Sen şakağımda vuran duvar saatisin

    Sen solumazsan eğer ben boğulurum
    Duraksar ve tenime konar adımın

    Bir büyük sır söyleyeceğim sana Dudağımdaki
    Her söz dilenen bir yoksulluktur
    Bir yoksulluktur ellerin için bakışında kararan
    bir şeydir
    Bundandır sana sık sık seni seviyorum demem
    Boynuna takacağın bir tümcenin saydam
    kristalinden yoksunum
    Şu sıradan sözlerimi hor görme Onlar
    sade bir sudur ateşte o sevimsiz gürültüleri
    yapan

    Bir büyük sır söyleceğim sana Beceremem ben
    Sana benzer zamandan sözetmeyi
    Senden sözetmeyi beceremem ben
    İnsanlar vardır hani istasyonlarda
    El sallayan tren kalktıktan sonra
    Yani ağırlığıyla göz yaşlarının
    Kolları yana düşer onlara benzerim ben.
    Bir büyük sır söyleyeceğim sana Korkuyorum
    senden
    Korkuyorum ikindilerde seni pencerelere götüren
    şeyden
    Korkuyorum davranışlarından söylenmedik
    sözcüklerden
    Hızlı ve usul geçen zamandan korkuyorum
    senden
    Bir büyük sır söyleyeceğim sana kapıları ört
    Ölmek sevmekten daha kolaydır
    Bundandır yaşamanın sancılarına yönelmem
    Sevgilim.
    Louis Aragon
     
    Son düzenleme: 2 Nisan 2010

Sayfayı Paylaş