Turk erkekleri gene cok iyi

Konusu 'Dertleşme' forumundadır ve jkdo tarafından 21 Eylül 2006 başlatılmıştır.

  1. jkdo
    Offline

    jkdo Üye

    Katılım:
    11 Eylül 2006
    Mesajlar:
    251
    Beğenileri:
    113
    Ödül Puanları:
    53
    Meslek:
    Universite
    Yer:
    Denizli-ist
    Türk Erkekleri Gene Çok İyi / Haldun Aydıngün

    Uçakta yanımda oturan kırk yaşlarındaki sarışın hanımla kısa sürede arkadaş olmuştuk. Güzel sayılmasa da bakımlı ve hoştu. Uzun yıllardır Almanya'da yaşıyormuş. Türkiye'ye bu gelişinin en önemli nedeni ise ilişkisini koparmamış olduğu liseden kız arkadaşlarıyla buluşacak olmasıymış. Tam "Ne güzel bir şey yapıyorsunuz" diyecektim ki Nesrin Hanım dertli dertli arkadaşlarından söz etmeye başladı. Hemen hepsi de mutsuzmuşlarmış. "Neden?" diye sordum.

    Lise bittikten sonra sözünü ettiği bu hanımların çoğu da "iyi" evlilikler yapıp, yaşadıkları önemli Batı Anadolu kentinin hali vakti yerinde erkeklerinden kocalar bulmuşlardı. Dinlediğim kadarıyla buraya kadar zaten fazla bir sorun yoktu. Sorun şimdilerde hepsi de kırkına yaklaşan bu hanımların kocaları, başarılı iş hayatlarının da verdiği maddi güvenle olsa gerek, ciddi ciddi zamparalık işlerine kalkışmışlardı. Yani Nesrin Hanım'ın zavallı eski lise arkadaşları fena halde aldatılıyorlardı.

    Bu kadıncağızların hallerine çok fazla üzüleceğimi herhalde beklemiyordu ama yaptığım yoruma gene de şaşırdı.

    "Arkadaşlarınız inanın bana çok şanslılar." deyiverdim.

    "Nasıl yani?"

    Gülümsemeye başlamıştım. Sırf bu duyduklarımla olayı kendi kafamda canlandırmaya geçtim. Öncelikle ellerimi kendi kalçama götürüp, uçağın koltuğu izin verdiği ölçüde iki yana iyice açtım.

    "Popoları hepsinin -böyle- oldu değil mi?"

    Kadıncağız biraz "Ham! Hum!" yaptı. İtiraz edemiyordu. İlk atış başarılı olmuştu. Ayrıca kendisi son derece formda göründüğü için yaptığım gülünç harakete rahatça gülümsemişti.

    "Hiç biri de bir işte çalışmıyor."

    Evet, çalışmıyorlarmış... Hepsi de kalifiye ev hanımıymış. Günlerini de konken türü, en beylik aktivitelerle geçiriyorlarmış. Tam isabet şeklinde gidiyordum. Şimdi bombayı patlatacaktım. Çünkü hala neden şanlı oldukları açıklanmamıştı.

    "Eğer bu kadınların kocaları avrupalı olsaydı, şu anda alayı çoktan kapının önüne konmuştu."

    Önce itiraz etti. Çünkü o insanların haline gerçekten üzülüyordu. Üzülmemesi, aksine onlar adına sevinmesi gerektiğine Nesrin Hanım'ı ikna etmeliydim. Çaresiz, yanıtlarını zaten bildiğim sorularıma devam ettim.

    "Kocaları onları aldatıyor diyorsunuz, peki önemli bir davete, açılışa, yani protokole sevgilileriyle mi yoksa karılarıyla mı gidiyorlar."

    Sorum o kadar anlamsız gelmişti ki.

    "Tabii ki karılarıyla" dedi. Türkiye'de başarılı erkeklerin elin 'aşiftesini' insan içine çıkarması zaten söz konusu olamazdı. Nasıl da saçma bir soru sormuştum. Türk erkeği, tabii genelden söz ediyorum, ne kadar kıçı büyük ve çirkin de olsa, karısı olan insanı topluma karşı korumayı bir borç ve görev biliyordu. Bu arada erkeklerin ciddi bir bölümü de 'zamparalık' yaptığını sanıp, bal gibi aşk uçurumlarına, sevda çilelerine düşüveriyorlardı. Her an aklından çıkmayan sevgiliyi yüz üstü bırakıp, önemli bir günde koluna 'yağ tulumunu' takıp, sevdiği insan yerine, karısını onurlandırıyor olmak, görev mörev değil resmen ciddi bir özveriydi ve bunun değerini, yapan dahil, kimse bilmiyordu.

    Konuşmamız nazik bir tonla ve gülümseyerek devam eden ama fikir bazında gerçek bir tartışmaya dönmüştü.

    "Peki siz de onlarla aynı yaştasınız. Siz neden kilolar almadınız?" "Şey, ben epey jimnastik falan yapıyorum."

    Ardından uzun yıllardır Almanya'da yaşadıklarını anlattı. Orada evlenmiş, boşanmış, deli gibi çalışmış, bu arada tek başına çocuk büyütmüş. Kısacası, harpsiz darpsiz dönemlerde bir insanın vereceği azami mücadeleyi verip, sapına kadar galip ve başı dik çıkmıştı. Bir saat öncesi tanımadığım bu insanın sözlerinin doğruları ne kadar yansıttığını merak bile etmiyordum. Çünkü sözlerin dışında insan hareketleriyle de bir sürü bilgi verebiliyor. Örneğin kendine olan güveni hemen anlaşılıyordu ve kesinlikle saldırganlık izi taşımıyordu. Yapması gereken mücadeleyi çok önce tamamlamış olduğu için artık kendiyle ilgili son derece rahat olduğunu ve kimseye karşı bir şeyleri ispat çabası içinde bulunmadığı rahatça görülüyordu. Ayrıca bedeniyle de barışık bir insan hissini uyandırıyordu. Onca spordan ve gayretten sonra güzel bir bedene sahip olan, aynada baktığında kendini gerçekten çekici ve güzel bulan bir insanın davranışlarını sergiliyordu.

    Cinsellik konusuna gelmiştik. Kadınlarımızın inanılmaz ölçüde ciddi bir bölümünün cinsel açıdan bir facia olduğu gerçeği artık yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor. Tüm o modern görüntülerine, diplomalarla tasdikli eğitimlerine, ve çekici görünmek için harcadıkları paralara ve emeklere karşın kadınların çoğunluğunun yatakta erkeklerini açıkca mutsuz ettiklerini artık pek çok yerden duymaya başlıyoruz. Boşanan Adam'daki "Neden Boşandım" yazısında sözü geçen evli kadın tiplemesinin çok özel bir vaka olduğunu sanıyorsanız büyük ölçüde yanılıyorsunuz. Bu tip kadınlara, özellikle de orta sınıf ve eğitimli çevrelerde daha sık rastlandığını gittikçe daha fazla düşünmemizi gerektiren duyumlar alıyoruz.

    Necati Cumalı'nın "Ay Büyürken Uyuyamam" adlı öykü kitabında geçmiş yıllarda Ege yöresindeki cinsel olaylar anlatılır. "Allah'ın dandirik yobaz köylüleri!.. Onların cinsel hayatından ne olacak ki?" diye düşünerek bu kitabı okumaya başlarsanız çok şaşırabileceğinize yemin ederim. Hatta bundan kırk, elli yıl önce oradaki köylerde, kasabalarda olanları şimdilerde pek çok modern erkeğimizin yaşayamadığını bile düşünebiliriz. Nesrin Hanım'ın kendi lise arkadaşları ise tam bu tür facia kıvamındaki cinsellikleri çağrıştıryorlardı. Güzelliğin Allah vergisi olan bölümü bir yana, bakımlı, sağlıklı ve diri bir vücuda sahip olmadan eşinin karşısına çıkan biri ona ne verebilecekti ki. Bu kadınlar gerçekten tahmin ettiğim gibiyseler eşlerini cinsel olarak fazla bir şey ifade etmemeleri çok doğaldı. Nesrin Hanım ise kaderlerine göz yaşı döktüğü arkadaşlarının tam tamına bir "anti-tezi" gibi duruyordu. Onunla hem konuşuyor hem de tüm hareketlerini inceliyordum. Beden diliyle verdiği cinsel mesajlar ilginçti. Bu kavramı duyunca sakın kadıncağızın garip bir şeyler yaptığı sanılmasın, her insan yaptığı hareketlerle, duruşuyla, oturuşuyla, kendi cinsel yaşamını da ele veren mesajlar yayar. Eğer dikkatli ve bu konulara meraklı biriyseniz kesinlikle gerçeğe yakın ip uçları elde edersiniz.

    Konuşurken son derece rahattı, elleriyle yaptığı hareketlerde bir kaç kez bana değmişti. Uçak koltukları, özellikle de ekonomi sınıfı uşuyorsanız, çok dardır ve insanlar birbirlerine sıkca değerler. Eğer birisi deli gibi bir çabayla hiç değmemeye çalışıyorsa onun cinsel konularda yaralı olduğu sonucunu çıkarabilirsiniz. Ya da tam tersi biraz fazla değilmeye başladıysanız biliniz ki karşınızdaki insanın aklından ya da iç güdülerinden garip bir şeyler geçiyor. Şaşırmayın, kadınların başına sıkca gelen bu durum, zaman zaman biz erkeklere de olmaktadır. Ayrıca kendine güvenen halinden, hareketlerindeki rahatlıktan ve gülüşünden kendine kesinlikle yeten, doyurucu bir cinsel yaşamı olduğunu ve halen de sürdüğünü düşünüyordum.

    Yanımda oturan kadınla, kocaları tarafından aldatılan arkadaşlarının arasındaki fark hiç bu kadar büyük olamazdı. Nesrin Hanım ilerleyen yaşına rağmen bir erkeği mutlu edebilecek ve bir erkeğin pek çok ihtiyacına yanıt verecek özellikleri taşıyordu, diğerleri ise bunların hiç birine sahip olmadan, sadece Türk kültürünün erkeklerine yüklediği bir takım zorunluluklar sayesinde, maddi olarak bir elleri yağda bir elleri balda, Nesrin Hanım’dan çok daha rahat koşullarda yaşıyorlar, toplumda belki de hak ettiklerinden daha fazla saygıya ve statüye kavuşuyorlar ve hala da şikayet ediyorlardı.

    Çünkü Türkiye'de kadına aldatmak, erkeğe de terk etmek "yasaklanmıştı". Ortada başka bir sevgili falan yoksa, baba evine kaçan, yani kocasını terk eden kadın oldukca anlayışla karşılanıyordu. Aynı anlayış, karısını çocuğunu rezil etmeden akla gelen her türlü haltı yiyen erkeklere de tanınıyordu. Erkek kimle ne yaparsa yapsın, yeterki karısını terk etmesin, onu finanse etmeye devam etsin.

    Böyle bir kural olduğu için kadınlarımız gerçekten çok şanslıydılar

    http://www.erkekadam.com/soz/
     
  2. okaysarac
    Offline

    okaysarac Üye

    Katılım:
    18 Ekim 2005
    Mesajlar:
    336
    Beğenileri:
    28
    Ödül Puanları:
    38
    Meslek:
    Grafik Tasarimci
    Yer:
    Istanbul
    Güzel bir konuya değinmiş yazar arkadaş, özellikle kültürümüzde "sahip olmakla", "beraber olmak" arasındaki tanım yetersizliği zamanla bireyler arasındaki saygı uçurumuna kadar dayanıyor. Eğer karşılıklı sevgi ve ilgi varsa karşınızdaki insana en iyisini vermek zaten içgüdünüz olur..Bu yapılan yemekten, oturulan mekanın temizliğine, cinsellikten, toplum içindeki tutuma kadar herşeyi etkiler..Burada vücut konusunda birakaç sözüm olacak. Sevdiğim kadın eğer benim sagladığım maddi rahatlıktan dolayı kendine bakmazsa ve bana benim ona gösterdiğim özeni göstermezse sıkıntı yaşarım. Fakat kendine ve vücuduna özen gösterirse zaten bu benim için yapılıyor demektir (eğer aldatılmıyorsanız :D ) ve bundan mutluuk duyarım ben onu fit görürsem bende onun için herkül olurum olay budur..o zamanda kimsenin gözü dışarda kalmaz, g.tü de büyümez ..Malesef formalist yaklaşmak zorundayız ;)
     

Sayfayı Paylaş