Her canlının sütü bebeğine özeldir. Bu özellik, türünün farklı olmasından kaynaklanır. İnsan için bu farklılık, üstün olan beyin özellikleriyle ilgilidir.
Doğduğumuz andan itibaren gıda olarak aldığımız ilk besin, süttür. Doğal olan budur. İnsan yavrusu en az 1 yıl anne sütü almalıdır. İlk 6 ay su almadan sadece anne sütü yeterlidir. Anne sütü içeriğinde bulunan maddeler, bebeklerin beyin gelişimi için gereklidir. Hayvanların sütleri bu ihtiyacı karşılayamaz.
İnek sütü, pastörize-homojenize edilerek mikroplardan arındırılması amaçlanır. Bu işlem sırasında, sütün sindirimi için gerekli olan kimi maddeler kaybolur ve yararlı bakterilerde ölür. Her gıda ürünü gibi süt de doğal yapısıyla, bir bütün halinde alınmalıdır. Pastörize edilmiş ve yağ içeriği azaltılmış süt, doğal değildir.
Pastörizasyon işlemi tüm bakterileri öldüremiyor. Örneğin; Paratifo B, büyük ve küçükbaş hayvanlarda %40 oranında bulunan bir mikroptur (basil). Hayvanlar bu mikrobu taşıyor ve insanlara bulaştırıyor. Önemli bulaştırma yolu ise pastörize olan sütler. ABD'nde her 100 süt kutusunun 3'ünde bu mikroba rastlanmış1. Bu oran ülke gelişme düzeyi azaldıkça artıyor. ABD Tarım Bakanlığı verilerinde, bu mikrop ile hayvanlarda %22-40 oranında bir çeşit barsak iltihabı geliştiği, aynı tür iltihabın insanlarda görülen Kron (Chron) hastalığına eşdeğer olduğunu belirtiliyor. Diğer bir yayın, paratifo B enfeksiyonun chron hastalığı ile yakın ilgisi olduğunu belirtiyor.2
Çocuklarımızın içerek büyüdüğü, temel besin maddelerinden biri olarak kabul edilen ve pastörize edildiği halde hastalık bulaştırabilen sütün; ömür boyunca sürebilen ba
ğırsak enfeksiyonuna ve beyin hastalığına yol açma olasılığı bulunuyor. Nöroloji bilim dergisinde, paratifo B enfeksiyonunun beyinde hastalıklara yol açabileceği konusunda bir makale yayınlanmıştı.3
Doğal ortamında inekler, yeşil bitkiler yiyerek beslenirler. Ancak besi çiftliklerinde yedikleri besinler çogunlukla ot değil, hububatlardır. Yenen tek tip besin maddeleri; süt içeriğini değiştirir, doğallığını bozar.
Süt üretiminin mekanik hale gelmesi, hayvan sağlığı için kullanılan ilaçlar, süt üretimini arttıran hormonlar, hayvanların beslenme tarzı, dar alanlarda beslenmeleri sonucu bulaşıcı hastalıklara kolay yakalanmaları ve bunu süte bulaştırmaları, pastörizasyon işlemi ve diğer işlemler, doğal olması gereken süt üretim zincirini bozan halkalardır.
İnek sütü ile ilgili yapılmış bilimsel çalışma sonuçlarını gözden geçirelim:
İnek Sütünün Olası Zararları
Sütün, alerji, astım, uyku bozuklukları ve migren hastalıklarının gelişmesinde önemli rolü olabilir.4,5
Sütün; kan kaybı, çocuklarda şeker hastalığı, kalp hastalıkları, damar hastalıkları, artrit, böbrek taşı, depresyon, sinirlilik hali oluşmasında katkıları vardır.6
Süt; çocukların en az %50'sinde gıda alerjisine neden olur. Çocuklarda görülen alerjik durumlarda sadece süt alımının kesilmesi ile belirgin fayda sağlanır.7
Hazır mama ile beslenen bebeklerde 3 ay içinde, vücudun süte karşı antikor ürettiği görülmüş.8,9 (Vücut; süt ürünleri içeren mamanın içeriğinde bulunan kimi maddeleri, zararlı olarak görüyor ve onlara karşı antikor üretiyor)
Yukarıda yer alan örnekler alerji kökenli hastalıklar için verilmiştir. Sütün zararlarını konu eden bilimsel yayınlar, bir kitap oluşturacak kadar çoktur.
Tablo’da, tüketilen kalsiyumdan zengin süt proteinleri ile 55-64 yaş arası ölüm oranları karşılaştırılıyor. Kalsiyumdan zengin süt proteinleri tüketim oranı arttıkça, ölüm hızı da artıyor (peynir hariç tutulmuş).
İşlenen, doğal özelliğini kaybeden; doğal yaşam alanı dışında yaşayan, doğal beslenmeyen ve hormon, ilaç gibi maddelere maruz kalan hayvanlardan elde edilen süt sağlıksızdır.
Tablo İlk sütunda ülkeler, 2.sütunda ölüm hızı, 3. sütunda tüketilen süt oranı yer alıyor.
Sütün sağlıksız yönü mikroorganizmalar tarafından adeta doğal ilaca dönüştürülüyor. Süt ne kadar sağlıklız ise ürünleride o oranda sağlıklı. Süt yerine tereyağı, yoğurt, peynir gibi ürünlerini tüketmek daha akılcı olacaktır.
http://www.beyindoktoru.com/Organik-beynin-tedavisi.htm
süt konusu
Genişletmek için tıkla...