Kanseri Nasıl İyileştirirsiniz?

Konusu 'Türkceye Çevirilen Yazilar' forumundadır ve bonatschi tarafından 13 Şubat 2007 başlatılmıştır.

Watchers:
Başlığı izleyen kişi sayısı 1 user .
  1. bonatschi
    Offline

    bonatschi Özel Üye

    Katılım:
    10 Ocak 2006
    Mesajlar:
    3.857
    Beğenileri:
    4.944
    Ödül Puanları:
    123
    Yer:
    Londra
    KANSERİ NASIL İYİLEŞTİRİRSİNİZ?


    Dr.Johanna Budwig


    Bu muhtemelen kanser üzerine okuyacaginiz en önemli makaledir. Çalışmasına devam eden ve bunu genişleten Johanna Budwig ile bir görüşme yaptım. Ofisime döndüm ve sonunda, ne olup bittiğini tam olarak anladım ve bunu size aktarıyorum.

    Önce, bir kanser hücresinin metabolizmasini tanımladığı için, Otto Warburg tıp dalında 1931 Nobel Ödülünü kazandi. O, hücrenin aniden anaerobic(oksijensiz) olduğunu ve sadece fermentasyon olarak tanımlanabilecek bir formda metabolize etmek için büyük miktarlarda glukoza (seker) gereksinim duyduğunu belirtti :

    “Kanserin başlıca nedeni beden hücrelerinin normal oksijen solunumunun, anaerobic hücre solunumu ile yerdeğiştirmesidir” -- Otto Warburg

    Hücre, glukozu (seker ; kanser sekeri sever) alır ve laktik asit salgılar, laktik asit asidik bir çevre meydana getirir.. Kanser beslenmesi için asidik bir çevreye gereksinim duyar ve bunun tersine dengeli alkali bir çevrede ise yasayamaz.

    Dr. Garnett Poly – MVA için araştırmasında keşfettiği gibi, kanser ile ilgili elektriksel bir bağlantı vardır.

    Çin tıbbı, yüzyıllardır (4 – 6 bin yıldır) yaşam gücünü enerji olarak tanımladı. Çinliler meridyen sisteminin haritasını çıkardı, meridyen sistemi 1994’te geleneksel tıp tarafından yeniden haritalandı (en küçük elektrik miktarını ölçen yüksek – teknolojili alet kullanarak). Bu meridyenler boyunca bizim yaşam gücümüz yolculuk yapar : Çinlilere göre Chi (Ki), biz bunu enerji olarak adlandırabiliriz.

    1968’de canlı hücrelerin ışık ürettiği keşfedildi. Işığın miktarı hücrenin sağlığını tayin eder. Işık ne kadar parlak olursa, hücre o kadar sağlıklı olur. Ilginç, değil mi ?

    Ellili yillarda, Johanna Budwig kanser denklemine ekleme yapti. O, normal, sağlıklı hücrelerde “elektriksel olarak pozitif olan çekirdek ve yüksek derecede doymamış yağ asidiyle elektriksel olarak negatif olan hücre zarı arasinda bir iki kutupluluk (dipolarite) buluyoruz” dedi.

    O, “Elektronların oksijene büyük ilgisi var, oksijeni seviyorlar. Elektronlar oksijeni çekiyor ve nefes alıp vermemizi canlandırıyorlar.” diye devam ediyor. “Nefes alma” ile, Budwig her canlı hücrede yaşamın nefesinden sözediyor.

    Şimdi, sağlıklı bir hücrenin resmine sahibiz, normal bir tarzda büyüyen, gelişen ve kendi kopyasını yapan bir hücre. Sonra Budwig, öncelikle hücre zarındaki değişimleri tanımlayarak kanserin oluşumunu tanımlamaya devam ediyor.

    Hücre zarı lipidler veya yağlardan oluşur. Budwig’in sözünü ettiği yüksek derecede doymamış yağ asidi omega – 3 yağ asitleri olarak adlandırılır. Bunlar “balık yağları” ile ilgilidir, geleneksel tıp bile bunu tavsiye eder. Amerika’da bir dizi balık yağı satmayan bir eczane bulamazsınız. Bu yağlar ayrıca başka gidalarda da bulunur, ama en çok ketende (keten tohumu) bulunur.

    Bir hücre duvarındaki başka bir lipid de kolesteroldur. Ve siz bunun korkunç bir şey olduğunu düşünürsünüz. Hücrelerinizin her birindeki kolesterol hücre duvarı içinde “hidrofobik” bir bağ oluşturur. Hidrofobik “sudan korkan” anlamına gelir. Bu, hücrelerimizin bu fonksiyonunu tanımlamak için hoş bir yoldur, ancak yaşamlarımızda bu, basitçe bir yağmurda erimememizin veya duş aldığımızda çözülmememizin nedenini belirtir. Hücrelerimiz suya direnç gösterir. bu direnç olmasaydı, suda – çözünür olurduk ve bir yağmurda çözünürdük.

    Bu ülkede diyetlerimiz bu yüksek derecede doymamış yağ asitlerinden yoksundur ve trans yağlar (veya kismen hidrojene edilmiş yağlar) olarak bilinen insan yapımı yağları aşırı miktarda içerir. Bu yağlar (hidrojene yağlar) kolesterole çok benzer ve bedenlerimiz farkı anlayamaz. Bu yağlar hücre duvarlarımıza girer ve elektrik yükünü bozar. Elektrik yükü olmayınca, hücrelerimiz boğulmaya başlar. Oksijen olmayınca, hücrenin bunun yerine koyabileceği tek yol anaerobic olarak solunum yapmaktir.(Bunlar ayrıca çok dayanıklı yağlardır ve 20 – yıllık raf ömürleri vardir. Bunlar hücresel değişim işlemini engeller veya besinleri içeri almayı ve atıkları dışarı atmayı önler. Trans yağlar ayrıca Tip II diabetlerden sorumludur, çünkü insulin çok büyük bir moleküldür, kolesterol olmayan ve insan yapımı yağlarla oluşturulan hücre duvarından geçmesi çok uzun sürer.)

    Neler olduğunu görüyor musunuz ?

    Bir dakika diyetlerimize bakalım. Bir naturopat ile markete gittim, yanında çok küçük elektrik miktarlarını ölçen bir alet vardı. Bu alet o kadar hassastı ki, gitmeden önce meridyenlerimdeki ve akupunktur noktalarındaki yükleri ölçtü.

    Markette, çesitli gıdaların içindeki enerjiyi ölçtü. Evet, her şeyin enerjisi var ve daha iyi bir gıdanın daha fazla enerjisi vardır. O bana organik sebzelerin geleneksel olarak üretilmiş sebzelerden daha fazla enerjiye sahip olduğunu gösterdi. Dışarı çıktığımızda, aldığımız birkaç kutulanmis sebzeyi açtı. Taze fasulye ve domatesin (ikisi de kutulanmış) kuşkonmaz ve kutulanmış meyvelerden daha fazla enerjisi vardı. O, domates ve taze fasulyenin kutulanmış olarak alınabilecek tek sebzeler olduğunu söyledi.

    Yaşam elektrikseldir. Doğulu hekimlere göre, hastalık enerji akışındaki blokaj veya bozulma ile başlar. Bu ülkede, hastalık belirtilerle başlar. Enerji akışındaki blokaj veya bozulma, belirtilerden 7 veya 8 adım öncedir. Böylece, tahmin edebileceğiniz gibi, Dogu’da koruyucu hekimlik uygulanır ve burada, batıda geleneksel tıp uygulanır.

    Küçük kanser hücremize ve Dr. Budwig’e geri dönersek: O, bir hücrenin elektriksel yükünü kaybetmesinin bir çok nedeni olduğunu, ama fıstık yağının (peanut butter) kanserli hücrenin çok genel bir nedeni olduğunu belirtiyor. Buna inanabilir misiniz ? Fıstık yağı gibi basit bir şey kansere neden oluyor ? Çoğu fıstık yağları hidrojene edilmiştir. Neden ? Ayrılmasını (ayrışmasını) önlemek için. Doğal fıstık yağlarınıza gidip bir bakın. Çoğu buzdolabında tutulur, çünkü bu ayrışmayı önlemek için onların uyguladığı bir şeydir.

    Budwig ayrıca, kemoterapi nedeniyle oluşan ikincil/paralel (collateral) hasarları tanımlayarak devam ediyor. O, kemoterapinin de sağlıklı hücrelerde bu enerji kaybına neden olduğunu söylüyor ; kemoterapi ve radyasyon sağlıklı hücrelerdeki normal enerji akışını tahrip ederek, onları kanserli olmaya hazır hale getiriyor. Budwig, daha sağlıklı hücrelerin iyileşmesi üzerine odaklanacaklarına, kanser hücrelerini çoğalttıkları için kanser endüstrisine karşı çıktı. Başka bir deyişle, sağlıklı hücreleri koruyun, özen gösterin ve kanser kendi kendini iyileştirir diyordu.

    Bu kemotoksik ilaçları araştıran ve ürettiren Kanser Araştırmaları Merkez Komitesi, onların endüstrisini yaralayan bu kadının etrafta dolaşıp bu beyanatları vermesinden hoşlanmadı ve yalanlar söylediği, iftira attığı ve bu olaganüstü ilaçlari yapan bu mükemmel insanlari incittiği için Budwig’e karşı dava açtılar. Mahkemede, yargıç, her iki tarafın ifadelerini inceledikten sonra, kanser araştırıcılarını bir kenara çekti ve onlara bu kadının üzerine gitmemelerini söyledi. Mahkeme, yönetici yargıcın sözlerini kaydetti : “Doktor Budwig’in dökümanları ve raporları kesindir. Bilimsel dünyada bir skandal olacakır, çünkü halk kesinlikle Doktor Budwig’i destekleyecektir.”

    Bunun önemini anlıyor musunuz ? Bu kadın kanseri iyileştirmek için dökümante edilmiş bir yönteme sahipti ve tibbi topluluk buna sahip değildi. Onlar kanser hücrelerini öldüreceklerdi, ama onu tedavi edemeyeceklerdi. Budwig sadece diyet ile kanserin iyileştirilebileceğini bildiriyordu.

    Üzücü gerçek şu ki, bilim kanser/yağ bağlantısını yıllardır biliyordu. Budwig’in araştırmasından yıllar önce, onlar yağda bir şeyler olduğunu biliyordu. Onun ilk çalışmasından yıllar sonra, çok yağ içeren diyetin kansere götürebileceğini artık biliyoruz. Ayrica, Akdeniz diyetinin % 60 yağ içerdiğini biliyoruz, ancak onlarda çok az kanserli oranı olduğu da biliniyor.. Buradan, tüm yağların aynı durumda olmadığını öğrenmiş oluyoruz. Çünki Akdeniz diyeti zeytinyağı ağırlıklıdır.

    Ve şimdi, omega – 3 yağ asitleri olarak tanınan yüksek derecede doymamış yağ asitlerini biliyoruz. Bunlar ayrıca Temel Yağ Asitleri (EFAs - Essential Fatty Acids) olarak adlandırılır. Bunlar temel olarak adlandırılır, isteğe bağlı oldukları için değil, bunlar isteğe bağlı/seçmeli değildir. Bunlar sağlık için zorunludur, çünkü beden bunları kendisi yapamaz.

    Zamanın başlangıcından beri bunlar sağlık için zorunlu olsa da, ancak son zamanlarda, Omega 3 yağ asitlerinin insan sağlığı için önemi tartışılmaktadır.

    Kaynak: http://www.mnwelldir.org/docs/cancer1/budwig.htm http://home.online.no/~dusan/diseases/cancer/cancer_dr_budwig.html
     
  2. [Zafer]
    Offline

    [Zafer] Üye

    Katılım:
    18 Aralık 2006
    Mesajlar:
    1.272
    Beğenileri:
    244
    Ödül Puanları:
    73
    Meslek:
    Üniversite öğrencisi
    Yer:
    İstanbul
    Ben daha çevremde kansere yakalanıp ta kurtulan adam göremedim.Hele de akciğer kanseriyse offf çok fena ve acılı bi ölüm geliyo genelde :cry: Dikkat ettiyseniz TV de kanserle ilgili hergün farklı şeyler çıkıyor.Adam şunu yaptım iyileştirdim,gelişme kaydettim diyor bi süre sonra ortadan yokoluyor :?: Bence kanserin tedavisi gayet mümkün ama dev ilaç sektörünün en büyük kar ettiği şeylerden birisi de kanser ilaçları,çok astronomik,dudak uçuklatıcı pahalılar.Kanser hakkında alternatif bir tedavi yöntemi geliştiren bir doktor ilaç firmaları tarafından ölüm tehditlerine maruz kaldığını ve mecburen çalışmalarını bıraktığını anlatmıştı bir zaman önce TV de.Günümüzdeki kanserin yanında birçok çaresiz kalınan hastalığın tedavisi para uğruna ilaç firmaları tarafından engellenmektedir,herkese acil şifalar :cry:
     

Sayfayı Paylaş