internetten kız mı alınır

Konusu 'Geri Dönüşüm Kutusu' forumundadır ve jkdo tarafından 18 Eylül 2006 başlatılmıştır.

Konu Durumu:
Mesaj gönderimine kapalı.
  1. jkdo
    Offline

    jkdo Üye

    Katılım:
    11 Eylül 2006
    Mesajlar:
    251
    Beğenileri:
    113
    Ödül Puanları:
    53
    Meslek:
    Universite
    Yer:
    Denizli-ist
    Monoton ve yanlız bir hayat.

    Yoğun ve vardiyalı bir işte çalışanlar insanın sosyal hayatının nasılda sıfır seviyesine vurduğunu bilirler. Benimde sadece bilgisayar başında geçen bir işim vardı ve her geçen gün biraz daha asosyalleştiğimi hissediyordum. Başlarda pek şikayetçi değildim ama bir akşam uyandım ve (vardiya yüzünden ben akşamları uyanırım) genç ve sağlıklı bir erkek olarak aylardır yanlız olduğumu ve buna daha fazla dayanamayacağımı anladım.

    Ama ne yazık ki amiyane tabirle piyasa yapacak bir durumum yoktu. İş arkadaşlarım arasında ki kızlarda, diğer hemcinslerinden farklı olarak kendini bilgisayarlara vermiş, hiç bir kadınsı çekiciliği olmayan insanlardı.

    Zaten bence güzel bir kadın, istisnalar dışında, teknik bir alanda eğitim almaz/çalışmaz.

    Eskilerden birilerini aradım ama hiç biri yanlız değildi.

    Kendime pek konduramıyordum ama dalga geçtiğim bazı arkadaşlarım gibi benimde internetten birilerini bulmaya çalışmaktan başka çarem kalmamıştı.

    Zaten bütün gün internette çalıştığımdan kolayda olurdu (herhalde).

    Kendime bir icq kurdum ve whitepage'de şansımı denemeye başladım.

    Kısa bir süre içinde listem bir hayli kalabalıklaştı. Nihayet bir akşam ilk randevumu aldım.

    Oldukça hoş muhabbeti olan ve ilgi alanları benimkine çok benzeyen biriydi. Birde resmini göndermişti. Yaklaşık beş ya da altı metreden çekilmiş bir resimdi. Çok, çok güzel olmamakla beraber hoş denilebilecek bir kızdı.

    Bir cafede buluşacaktık. Ben işten sabah çıktığım için eve gitmeden doğru cafeye gittim. Bir saat erken gelmiştim. Açıp bir gazete okumaya başladım. Yarım saat sonunda gazetede okuyacak bir yer kalmamıştı ve bende borsa haberlerinin yer aldığı sayfayı açık bırakıp (imaj olayı), etrafı izlemeye başladım.

    Uzun zamandır gündüz gözü görmemiştim. Sanki yıllardır İstanbul'dan uzakmışımda yeni gelmişim gibiydi. Her şey ne kadar güzeldi. Gelip geçen kızlarında her biri birbirinden güzeldi. İyice sabırsızlanmaya başladım.

    Kararlaştırdığımız saate onbeş dakika kala telefonum çaldı. Arayan O'ydu. Nazikçe özür diliyordu geç kalacağı için. Olsundu, benim için sorun değildi.

    Allah'ım ne kadarda güzel bir sesi vardı. Uykusuz olduğumdan bir kahve daha söyledim. Ayık kalmalıydım. Ama sanırım o ses için değerdi uykusuzluğa.

    Telefonum tekrar çaldı. Başka biriydi. Yine netten tanıştığım bir kız. Onunda çok hoş bir sesi vardı. Hatta ilkinden daha güzel bir ses. Allah'ım dedim kendi kendime, biri yolda diğeri telefonda, neden daha önce internetin bu harika yönünden yararlanmamıştım ki? Ne vardı bunu gururuma yediremiyecek?

    İşte geldi...

    Nihayet kapıda göründü. Beni rahat görebilmesi için hemen kapının girişindeki masaya oturmuştum. Gördüğüm anda aklıma ilk gelen kelime şuydu: Tuttuk!!

    İnanamıyordum, evet resimdeki kızdı o ama bir resim bu kadar mı yanıltıcı olur? Benim oturduğum masaya gelene kadar ki beş on saniye içinde aklımdan bir sürü şey geçti. Asla, asla bu kızla aramda bir şey olamazdı. Nasıl dolaşırdım bununla. Bir şey bulup kurtulmalıydım. Ama hayır, bu onu çok incitirdi. Yapamazdım böyle bir şey. Çaresiz bu günü onunla geçirecektim. Hiç bir şey belli etmemeliydim. Yanıma oturdu. İnsanın tanıştığı birini ilk defa görüyor olması çok zor bir şeydi. İlk bir iki dakika havadan sudan bir iki kelam ettik. Aman Allah'ım bu kız o kız olamazdı. Hiç bir dişilik emaresi olmayıp, bir çok çirkin kızı katlanır hale getiren tatlı bir dilden de mahrumdu. Oğlum dedin buldun belanı, hadi bakalım...

    Tavla.

    Önceden birlikte tavla oynamaya sözleşmiştik. Ortaköy'deki güzel manzaralı kahvelerden birine gittik. Manzara inanılmaz bir güzellikteydi. Etrafta bir sürü yaşıtım genç, cıvıl cıvıl güzel havanın, harika manzaranın ve birbirlerinin tadını çıkarıyorlardı. Onların arasında kendimi dahada kötü hissettim. İnsanlar sanki bana acıyan gözlerle bakıyordu. Aslan gibi boylu boslu biriyimdir ayıptır söylemesi ve bu kız benim gibi biriyle olmayı rüyasında bile görse inanmazdı herhalde. Ama ne olursa olsun bir insandı ve benim için gelmişti. Onu incitemezdim.

    Üniversitenin bana kazandırdığı yeteneklerden biride tecrübeli bir tavla oyuncusu olmamdı şüphesiz. Oynamaktan hiç zevk almadığım iki grup insan vardı; bilmeyenler ve erkek olmayanlar.

    Bu kız her iki grubada dahildi. Çokta yeteneksizdi. Henüz öğrenen biri bile daha iyi oynayabilirdi. Oyun benim için kabusa dönüşmüştü. Ama sabırla gülümsememi muhafaza ediyordum. Oyun sırası ona geçtiğinde zarları alıp, kapıları saya saya hamle yapmaya çalışıyordu. Sıranın tekrar bana gelmeside bir hayli sürüyordu. Bende bu arada etrafı kesiyordum.

    Etraf birbirinden güzel kızlarla doluydu. Üstelik yüzlerce. Bir tanesiyle göz göze geldik. Belliki beğenmişti beni. Yanındaki arkadaşlarına bir şeyler fısıldıyordu bana bakarak. Allah'tan bizim netten çıkma hatunun sırtı dönüktü onlara. Sonra kız gülümsemeye başladı. Bende gülümsedim. Oğlum dedim bu ne şanstır ya. Ne günah işlemiştim ki? Harika bir kızla birbirimize gülücükler atıyorduk ve ben başka bir tanesinin altı dört atıpta kapı alamayışını seyrediyordum. Daha ne kadar dayanabilirim dedim kendi kendime. Saat daha birdi. Yarım saat olmuştu oyuna başlayalı ve sadece iki oyun oynayabilmiştik. İki mars yapmıştım ve üçüncüsünü yapmak için bir onbeş dakika daha dayanacak gücüm kalmamıştı. Kızda kötü oynadığını farketmişti. Sıkılmaya başlamıştı. Sıkıldıkça düşünmesi zorlaşıyor daha da kötü oynuyordu. Bir yandan da onu rahatlatmaya çalışıyordum. Sürekli açık veriyordum ama kırabilen kim?

    Nihayet aklıma süper bir fikir geldi. Neden sinemaya gitmiyorduk ki? Yaklaşık iki saat karanlıkta oturup hiç konuşmayacaktık. Kimsede görmeyecekti. Hemen bütün şirinliğimle teklif ettim ve onay aldım. Kız büyülenmişti zaten. Ağzımın içine bakıyordu. Ne desem kabul etmeye hazırdı. Bunu belli de etmişti, ama ben asla ona istediği teklifi yapmayacaktım, aylardır kadın yüzü görmemiş olsamda.

    Ve Yemek.

    Sinemadan önce yemek yiyecektik. Hesabı istedim hemen. Bir şok da orada yaşadım. Bir kola ile bir kahveye üç buçuk milyon para istediler. Acıyla yutkunup, hiç sesimi çıkarmadan ödedim.

    Bir kavşakta taksi beklemeye başladık. Yolun karşısında, gideceğimiz yönün aksine doğru bir taksi gidiyordu. İşaretimi görür görmez durdu. Öyle hızlı durduki, arkasındaki takside duramayıp bindirdi ona arkadan. Allah'ım dedim bu bir işaret mi acaba? Neler gelecekti bu gün başıma? Hemen başka bir arabaya atlayıp bir yerde yemek yedik. Belediyenin bir tesisiydi. Servis anormal ağırdı. Hemen çıkıştım şefe. Öğrendim ki o gün belediye personeli grevdeymiş. Son sekiz yıldır ilk kez grev oluyordu bu şehirde ve oda bana denk gelmişti.Kredi kartımdan tahsilat da yapmadılar. Elektrikleri kesikmiş. Ama artık hiç bir şeye şaşırmıyordum. Efendi efendi kaderime rıza gösterip sabretmeye çalıştım. Artık muhebbetde baymıştı. Anlattıklarını dinlemeden hı hı... diyerek geçiştiriyor bu kızda güzel bir şeyler görmeye çalışıyordum. Öyle ya çirkin kadın yoktu, bakımsız kadın vardı.

    Kolye, küpe, bilezik, bluz, etek, ayakkabı ne varsa aynı renkteydi. Kısa boyuna ve biçimsiz vücuduna bakmadan askılı bir bluz giymişti. Uzun ve biçimsiz bir çene, çarpık dişler ve kısa kesilmiş kıvırcık saçlar........tek güzel yeri ela gözleriydi ama onuda eşşek kadar iğrenç bir gözlükle çekilmez hale getirebilmişti. Kendi kendime, Allah'ın gücüne gider oğlum dedim öyle düşünme dedim, ama karşı masadaki esmer bombayıda aynı Allah yaratmıştı ve bu kıza güzel demem onun sanatına saygısızlık olurdu. İyi bir kul değildim belki ama o gün bu kızı idare ederek vazifemi yapmıştım sanırım.

    Sinema.

    Yemeğin ardından Taksim'e gittik. İstiklal'de yürürken bu kadar sıkıldığımı hiç hatırlamıyorum. Ya biri görürse. Ne diyerek tanıştaracaktım. Bu kadar düştüğüne göre bayağa kötü olmalısın derlerdi şüphesiz. Helede tanıdık bir kadına görünürsem sonum demekti. O muhteşem haber alma servislerini işletirlerdi ve ertesi güne kalmadan kadın muhabbetlerinin konusunu oluverirdim. AMAN ALLAHIM!!! Hemen bir filme girmeliydik. Hangisi olursa olsundu. Yeterki çabuk olsun. Korktuğum başıma geldi. Saat üçtü ve en erken seansa daha bir buçuk saat vardı. Biletleri alalım dedi, filme kadar bir yerlerde otururuz. Olur dedim çaresizce. Nereye gidelim dedim. Seni çok hoş bir yere götüreceğim dedi, sürprizmiş...

    İnanamıyordum. Bu bir şaka olmalıydı herhalde. Eski sevgilimle tanıştığımız ve ayrıldığımız cafe'deydik. Garson kız tanımıştı beni. Muhabbetimizde vardı onunla ama hiç sesini çıkarmadı. Acıyan gözlerle baktı sadece. Belkide bana öyle geliyordu ama harika bir ilişkinin başlayıp bittiği bir yerde böylesi bir durumda olmak iyice bozmuştu sinirlerimi. Artık birde sinema falan çekemezdim. Tuvalete diye kalktım masadan.

    Göster tiyatral yeteneğini.

    Hemen bir arkadaşı aradım. Oğludum dedim beni onbeş dakika sonra ara. Israrla neler olduğunu sormaya başladı. Hiç bir şey anlatacak durumda değildim. Dediğimi yap dedim ve kapattım telefonu. Tekrar masaya döndüm ve çok eğleniyormuşum numarasına devam ettim. Ama artık iyice bitmiştim. Bu cafe çok zor unuttuğum bazı şeyleri hatırlatıyordu. Ben he hı...lara devam ediyordum ama gözüm telefondaydı. Bir türlü çalmıyordu. Sanıırım açıklama yapmadığım için aramayacaktı. Eğer dedim kendi kedime insanı böyle bir durumda kurtaramayacaksa bir arkadaş daha neye yarar ki? Kafam allak bullak olmuştu. Bir yandanda kendime kızıyordum. Nasıl internetten biriyle olacacak kadar düşebilmiştim. Bunun gazetelerin gönül postasından ne farkı vardı. Kavun bile dibi koklanmadan alınmazdı. Kızıda boşuna ümitlendirmiştim. Offffff !!!

    Nihayetinde telefon çaldı. Allah Allah dedim, şirketten arıyorlar neden acaba?

    -Efendim

    -Ne oluyor lan?

    -Allah Allah ciddi misin?

    -Ne demek ciddi misin oğlum, konuşamıyor musun?

    -Taksim'deyim, peki ölmüş mü kadın?

    Bu ölmüşmü kelimesini öyle bir söyledim ki, bütün cafe bana döndü. Kendimi sahneye çıkmış gibi hissediyordum. Bu iş öyle filmlerde göründüğü kadar da kolay değildi.

    -Ya ne bileyim, gelirim ama başka biri yok mu?

    -Var var eben var. Heheh heeh heee

    Gülmemek için zor tutuyordum kendimi. Ama açık veremezdim.

    -Koray, Didem, hiç biride mi yok?

    -Ulan pislik herif ne ... yiyorsun gene? Heh heee

    -Tamam, tamam bir saat sonra ordayım, sende bir haber almaya çalış.

    Meraklı gözlerle bana bakıyordu. Bir iş arkadaşıma annesinin kaza geçirdiği haberi gelmiş, oda fırlamış çıkmış hemen. Şirkette acilen yerine bakacak biri lazımmışda hemen çıkmam gerekiyormuş. Anlayış gösterdi sağolsun. Hemen bir arabaya bindirip yolladım onu. Binbir özür diledim o arada.

    Yak bakalım bir cigara.

    Hızlı adımlarla duraktan uzaklaştım ve bir banka oturup, sigaramı tüttürmeye başladım. Nasılda rahatlamıştım. Derin bir oh çekip yayıldım banka. Telefonum çalmaya başladı. Kim bu dedim ya, hazır rahatlamışken böylesine. Sabah beklerken arayan, netten tanıştığım diğer kız. Hah haaaaaaa ....... Ayhan Işık'ın Cingöz Recai kahkahasıydı bu. Bir daha mı? Asla. Kapattım telefonu hemen ve İstiklal'e doğru yürümeye başladım. Gün daha bitmemişti ve ben bu geceyi yanlız geçirmemeye kararlıydım.....Girdiğim ilk barda buldum birini. Hemde görerek, dokunarak, koklayarak...
    bu yaşanmış bir olaydır.....
     
  2. sarc4stic
    Offline

    sarc4stic Özel Üye

    Katılım:
    19 Nisan 2005
    Mesajlar:
    3.239
    Beğenileri:
    2.261
    Ödül Puanları:
    0
    Meslek:
    Satış Temsilcisi
    Yer:
    Istanbul
    İki kere açılmış - Çöp.
     
Konu Durumu:
Mesaj gönderimine kapalı.

Sayfayı Paylaş