Dua-Yakarış...

Konusu 'Dertleşme' forumundadır ve gorgeouskykhan tarafından 31 Ağustos 2006 başlatılmıştır.

  1. BaMbAmBaM
    Offline

    BaMbAmBaM Üye

    Katılım:
    14 Ekim 2006
    Mesajlar:
    224
    Beğenileri:
    27
    Ödül Puanları:
    0
    Meslek:
    ENDÜSTRİ MÜH. ÖGRENCİ
    acık imanın şartlarından bahsedeyim arkadaşlar hepimiz biliyoruz elimizden geldigince yapmaya çalısıyoruz...

    İmanın Şartları. Altı tane olup Cibril hadisinde şöyle ifade edilmiştir: "İmân; Allah'a, O'nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanmaktır" (Buhârî, İmân, 37; Müslim, İmân, I).
    Allah'a iman*. Allah, bütün varlıkları yoktan var eden, yöneten, başlangıcı ve sonu olmayan, sonsuz güce sahip yüce yaratıcıdır. "De ki, göklerin ve yerin rabbi kimdir? De ki Allah'tır" (er-Ra'd, 13/16).

    b. Meleklere iman *. Melekler; Cenab-ı Hakk'ın nuranî, latîf yaratılışlı, güçlü bir takım kulları olup; istedikleri şekle girebilen, yorulmaz, usanmaz, üremez, daima Allah'a itaat üzere bulunan varlıklardır. "Üzerinizde zaptedici melekler vardır. Onlar şerefli kâtiplerdir. İşlediklerinizi bilirler" (İnfitâr, 82/10-12).

    c. Kitaplara iman*. Allah, peygamberleri vasıtasıyla insanlığa kitaplar göndermiş; emir, yasak, va'd, mükâfat ve ceza hükümlerini onlara ulaştırmıştır. İlk peygamberlere sayfalar, Musâ, Dâvud, İsa ve Hz. Muhammed'e kitap halinde vahyini duyurmuştur. "Allah bir insanla karşılıklı konuşmaz. Ancak vahiyle yahut perde arkasından konuşur, yahut bir elçi (melek) gönderip izniyle dilediğini vahyeder" (eş-Şurâ, 42/51).

    d. Peygamberlere iman*. Allah, insanlardan bazılarını elçi olarak görevlendirmiş, emir ve yasaklarını insanlara onlar vasıtasıyla ulaştırmıştır.

    "Şüphesiz biz, her millet içinde; Allah'a kulluk edin, şeytandan kaçının diye bir elçi gönderdik" (en-Nahl, 16/36); "Peygamberlerden kimini daha önce sana anlattık; kimini de anlatmadık" (en-Nisâ, 4/164).

    e. Ahirete iman *. İnsan, bedeni varlığı ölünce kabir hayatına geçer; kıyamet kopunca da insanoğlu kabirlerden kalkacak ve böylelikle ahiret hayatı başlayacaktır. Orada insan, dünyada yaptığı işlerin durumuna göre, Cennet veya Cehennemdeki yerini alır, sonsuz ve yeni bir yaşamın içine girer. Kur'an-ı Kerim'de ahiretten söz eden pek çok ayet vardır: Yüce Allah takva sahiplerinin niteliklerini belirtirken; "Onlar ahirete kesin bir kanaatle inanırlar" (el-Bakara, 214) buyurur.

    f. Kaza ve kadere iman *. Cenab-ı Hakk'ın, insanın ileride yapacağı iyi ve kötü şeyleri ezelde bilip yazmasına "kader"; zamanı gelince ezelî ilmine uygun olarak o eşyayı veya olayları yaratmasına da "kaza" denir. Kader, Allah'ın ilim sıfatının ürünüdür. Ayette şöyle buyurulur: "Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şey için bir ölçü koymuştur" (et-Talâk, 65/3). Hz. Peygamber; "Sizden hiçbir kimse yoktur ki, Allah onun cennetteki veya cehennemdeki yerini yazmış olmasın..." (Buhârî, Cenâiz, 83; Tefsîru Sure, XCII/6; Müslim, Kader, I; İbn Mâce, Mukaddime, 10)
     
  2. BaMbAmBaM
    Offline

    BaMbAmBaM Üye

    Katılım:
    14 Ekim 2006
    Mesajlar:
    224
    Beğenileri:
    27
    Ödül Puanları:
    0
    Meslek:
    ENDÜSTRİ MÜH. ÖGRENCİ
    islamın şartlarındanda bahsedelim arkadaşlar bunları yıllardan beri görüyoruz okulda ailede çevrede neyse lafı fazla uzatmayayım!!!

    B. İslamın Şartları. Beş tane olup, bir hadiste şöyle ifade edilmiştir: "İslâm beş şey üzerinde kuruldu: Allah'tan başka ilâh olmadığına, Hz. Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek; namaz kılmak; zekât vermek; Ka'beyi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak" (Buhârî, İmân, I, II; Müslim, İmân, 19-22; Tirmizi, İmân, III; Nesâî, İmân, 13).

    a. Allaha ve peygamberine iman etmek ve bu imanı açıklamak. Ayette şöyle buyurulur: "Allaha iman edin. Allah'a ve sözlerine iman eden, okuyup yazması olmayan, Allah'ın elçisi Peygamber (s.a.s)'e de iman ediniz" (el-A'râf; 7/158).

    b. Namaz* kılmak. Kur'an-ı Kerim'in bir şok yerinde; "Namazı kılınız, zekâtı veriniz"bir ayette de; Bütün namazları ve orta namazı (ikindiyi) muhâfaza ediniz" (el-Bakara, 2/238) buyurulur.

    e. Zekât* vermek. Kur'an-ı Kerim'de "Zekâtı veriniz" (el-Bakara, 2/43); "Onların mallarında dilencinin ve yoksulun bir payı vardır" (el-Meâric, 70/25) buyurulur.

    d. Haccetmek. Müslüman, ergin, akıllı, hür, yeterli vakte sahip, sağlıklı, gidiş-geliş süresi içinde yol masrafı ile kendisinin, eş ve çocuklarının geçimi temin edilen kimselere, ömründe bir defa hac farzdır. Kur'an'da şöyle buyurulur: "Yoluna gücü yeten herkesin, o Ev'e hac etmesi Allah'ın bir hakkıdır" (Âl-i İmrân, 3/97).

    e. Oruç* tutmak. Ergin, akıllı her müslümanın üzerine Ramazan orucu farzdır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Ey iman edenler! sizden önceki ümmetlere oruç farz kılındığı gibi size de farz kılındı" (el-Bakara, 2/ 183).
     
  3. ZERO
    Offline

    ZERO Üye

    Katılım:
    1 Kasım 2006
    Mesajlar:
    40
    Beğenileri:
    0
    Ödül Puanları:
    0
    Günümüzde popüler bir cümle var: “Bir kitap okudu ve hayatı değişti.” Bu cümle, hayatımızda ne kadar geçerli ve fonksiyonel acaba? Yani bir kitap okumakla insanın hayatı değişebilir mi? Ciltlerle kitaplar okumuş ve hatta kendi boyunca kitaplar yazmış olmakla birlikte, hayatındaki en küçük bir eğriyi bile düzeltmemiş insanların varlığını görünce... İnsan ister istemez bir “acaba?” demekten kendisini alamıyor.
    Gel gör ki; ciltlerle Kütüb-i Sitte’yi okumaya bile gerek kalmadan, Kur’an’ın bütününü bile okuyamadan, bir cümleyle ruh dünyasında tarifsiz inkılab yaşayanlar, hayatı değişiverenler var... Hem de çocuk denecek bir yaşta! İşte bunun manidar ve sarsıcı hikayesi:

    Allah (cc) dostlarından Ebu Bekir Verrak Hazretleri’nin küçük bir oğlu vardı, bir gün onun elinden tutup Kur’an-ı Kerim hocasına götürdü. Yavrusuna Kur’ân okutup, onu Kur’ân yörüngesinde yetiştirmesi için hocaya teslim ettikten sonra eve döndü…

    Zeki çocuk derse başladı, kısa zamanda Kur’ân-ı Kerim’i öğrendi... Bir gün; hocasının önünde Kur’ân okurken, bir ayetle karşılaştı. Ayet-i kelimeyi tek tek heceledi. Yüreğine müthiş bir kurşun saplanıvermişti! O ayetin mânasını düşünmekle, o çocuğun yüzü kireç gibi bembeyaz kesildi ve bir titreme aldı... Okumaya devam edemedi. Derhal evin yolunu tuttu ve kapıyı çaldı. Babası içeriden seslendi:

    “Kim o?”

    “Benim baba, çabuk aç!”


    Babası kapıya koşup açınca, gördüğü manzara karşısında korktu; çocuğunun yüzü ürkütücü derecede solmuştu ve yavrucağı titreyip durmaktaydı. Hemen kollarını açıp sardı onu:

    “Oğlum! Ne oldu sana böyle? Niçin benzin bu kadar sararmış?”

    Güç bela cevap verdi çocuk:

    “Bugün derste Kur’ân-ı Kerim’den bir ayet okudum. Mânâsını düşününce yüreğim eriyor sandım ve bu hâle geldim.”

    Babası, çocuğunu içeriye alıp bir yere oturttuktan sonra tarifsiz bir merakla sordu yavrusuna:

    “Ey gözümün nuru oğlum! Seni bu kadar sarsan ayet hangisi acaba?!”

    “Şu ayettir.” dedi çocuk ve her bir harfini yüreğinde duya duya okudu o ayeti:

    “İnkârcılığınıza devam ederseniz, dehşetinden çocukları birden ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o günden kendinizi nasıl koruyabilirsiniz?” (Müzzemmil, 17)

    Ayet-i celileyi tekrar etmek, çocuğun canına yeni bir ateş düşürdü, o masum yavrunun takati hepten kesildi ve yatağa düştü. Bu ayetin heybetinden hasta oldu ve kısa zaman sonra da vefat etti. O masum çocuğu, babası götürüp kabre koydu.

    Baba Ebu Bekir Verrak Hazretleri sık sık o çocuğun kabrine gider, toprakları avuçlar, ağlar ve şöyle derdi:

    “Ey Ebu Bekir Verrak! Senin küçücük oğlun Kur’ân’dan bir ayet okudu, Allah (cc) korkusundan can verdi. Sen; Kur’ân-ı Kerim’i hatmedip duruyorsun ve “ömür güneşin” kabir kuyusuna ağdı da, Allah’tan hiç onun gibi korkmazsın. Meğer senin gönlün ne katı bir gönülmüş, vah sana..!”

    Bu onun nefis muhasebesiydi, ama sözün asıl muhatapları bizlerdik, bütün inananlar... “İnandık”larını söyleyenler!.. O büyük zât ki, böylesine mübarek bir evlat yetiştirmiş, mualla birisi. Peki ya her gün Hak’tan, hakikatten yana yüzlerce söz duyan, okuyan ama irkilmeyen, kendisini düzeltmeyen, en azından şöyle bir çekidüzen vermeyen bizler... Camide verilen bir vaaz esnasında; “Allah’ı anmaktan dolayı kalplerinizin haşyet duyacağı an henüz gelmedi mi?” sorusu karşısında, kalbi orada çatlayıp yığılan gencin hâlini de dinleyince... Hicabdan öte bir hâl gelmiyor elden... Ve sözün hitamı;

    Cenab-ı Allah’ın, o an ve haberin hatırlatılması anlamında, “gelmedi mi?” diye sorduğu ve bizleri kendimize gelmeye çağırdığı ayetler:

    “Her şeyi kaplayacak kıyametin haberi sana gelmedi mi?” (Ğâşiye Sûresi, 1) “Daha önce inkar edip de, inkarlarının karşılığını tadan kimselerin haberi size gelmedi mi? Onlara, can yakıcı azap vardır.” (Teğâbün Sûresi, 5) “İnananların gönüllerinin Allah’ı anması ve O’ndan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi? Onlar, daha önce kendilerine Kitâb verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalbleri katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadîd Sûresi, 16)
     

Sayfayı Paylaş