Dünyalılar Belgeseli - Earthlings

Konusu 'Konu Dışı' forumundadır ve Danny Boy tarafından 5 Temmuz 2012 başlatılmıştır.

Watchers:
Başlığı izleyen üye sayısı: 7 üye.
  1. Danny Boy
    Offline

    Danny Boy Yeni Üye

    Katılım:
    1 Temmuz 2010
    Mesajlar:
    3.251
    Beğenileri:
    8.716
    Ödül Puanları:
    0
    Meslek:
    Medical Laboratory Technician-Public Relations Spe
    Yer:
    İstanbul-Скопје-Београ&#1076
    Dünyalılar Belgeseli - Earthlings

    Adımız insan ama hiçte insanlara yakışan şeyler yapmıyoruz yeri geldiğinde hayvanlara kızan aşağılayan bizler, onların aslında Dünyaya ve çevrelerine zarar vermeden bizden daha merhametli olduklarını göremiyoruz…

    Belgesel 2007 Yılında 4 Amerikalı yapımcı tarafından üretiliyor filmde insanlar tarafından hayvanlara yapılan eziyetler anlatılıyor…eğer gerçek bir hayvansever iseniz filmi sonuna kadar izleyemeyeceksiniz çünkü yüreğiniz dayanmayabilir…Filmi izlemek isteyenler konunun en altındaki bağlantıdan filmin tamamını izleyebilirler ama üzüleceksiniz buna hazırlıklı olun…

    Filmin Konusu: Filmin anlatıcısı Joaquin Phoenix , filmin müzikleri ise Moby’nin imzasını taşıyor. "Dünyalılar" hayvan ve insan sömürüsü üzerine yapılmış en çarpıcı belgesellerden biri. Dünyalılar/ Earthlings adlı belgesel film dünya üzerinde yaşayan bütün canlıların aynı ölçüde ve benzer acılara maruz kalmalarını örneklerle ve birbirinden çarpıcı görüntülerle izleyicisine anlatıyor.

    İnsan türü için bunun adına seksizm, ırkçılık ve soykırım adları verilirken diğer canlıların maruz kaldığı şiddet ve sömürü ise "türcülük" diye tanımlanıyor.
    Filmde Nazi kampları ve Klu Klux Klan görüntüleriyle etleri için sıkış tıkış kafeslerde tutulan hayvanların görüntüleri peşi sıra akıp giderken insanoğluna dünya üzerinde yaşayan tek tür olmadığı hatırlatılıyor.

    Bir ırkın diğer ırklardan daha üstün olduğuna inanmasının ve bu nedenle kendisinden "aşağılık" gördüğü diğer ırkları her şekilde sömürebileceğini düşünmesinin ırkçılık olduğu belirtilirken bir sonraki sahnede "türcülüğün" tanımı yapılıyor ve baskın türün diğer türleri hegemonyası altına almasının aslında ırkçılıkla benzer özellikler taşıdığı ve ikisinin tam olarak aynı şey olduğu vurgulanıyor.


    Bu amaçla Nazi Almanyası’ na dair görüntüler, insanın diğer türleri nasıl sömürdüğüne dair görüntülerle birleştiriliyor ve aralarındaki benzerlik gözümüze sokuluyor. Ardından insanların ve diğer canlıların aslında benzer ihtiyaçlara gereksinim duydukları belirtiliyor: yemek, barınmak, hareket özgürlüğü gibi kavramların bütün canlıların ortak kaygısı olduğu sıralanıyor.


    İzlemek için tek link Playlist ; https://www.youtube.com/playlist?list=PLB1B0D10E72517200&feature=view_all
     
    kalkan333, Rambo16, Prometheus676 ve diğer 8 kişi bunu beğendi.
  2. XeariouS
    Offline

    XeariouS Üye

    Katılım:
    6 Temmuz 2011
    Mesajlar:
    7
    Beğenileri:
    44
    Ödül Puanları:
    23
    İnsanoğlu hep kendini düşünüyor.Kendi ihtiyaçlarını karşılacağım derken çevresindeki bütün herşeyi olumsuz etkiliyor.Bir insan bir hayvana nasıl eziyet yapabilir anlamış değilim hayvanın vereceği zarar ne olabilir asıl zararı biz insanlar veriyoruz doğaya canlılara herşeye.İnşallah senin sayende bu filmi izleyip bilinçleniriz...
     
    Danny Boy bunu beğendi.
  3. jan1
    Offline

    jan1 Üye

    Katılım:
    25 Eylül 2010
    Mesajlar:
    428
    Beğenileri:
    377
    Ödül Puanları:
    73
    Cinsiyet:
    Bay
    Meslek:
    Ögrenci
    Yer:
    Ankara
    konusu çok geniş olması ilgi cekici
    Onun dısında youtubede ikinci dünya savaşı NationalGeograpy nin hazırladı belgesel var.Adolf hitlerin ülkeyi nasıl ele geçirdigi , nazi ölüm kampları , savaş hazırlıkları bulunmakta ve hepsi gercek görüntülerdir.İnsanların ölüm anları gibi birçok dram iceren kısmı bulunmaktadır.Mutlaka izlemelisiniz.
     
    Danny Boy bunu beğendi.
  4. servet19
    Offline

    servet19 Yeni Üye

    Katılım:
    26 Haziran 2012
    Mesajlar:
    131
    Beğenileri:
    33
    Ödül Puanları:
    0
    ben hayvanlara eziyet edenlere karsı cıkan biriyim tabikide sadırkan köpekleri istediğiniz kadar vurun nefs-i müdafa olur binevi ve yası gelmis hayvanların kesilip satılması durumunu acıkca destekliyorum
     
  5. Danny Boy
    Offline

    Danny Boy Yeni Üye

    Katılım:
    1 Temmuz 2010
    Mesajlar:
    3.251
    Beğenileri:
    8.716
    Ödül Puanları:
    0
    Meslek:
    Medical Laboratory Technician-Public Relations Spe
    Yer:
    İstanbul-Скопје-Београ&#1076
    Sevgili servet19 ;

    Benim açtığım başlıklarda artık herkes öğrendi ki bu tarz yorumlar yapılması hoş değil , görmemiş sayıyorum yorumunu ,

    Çünkü eğer ciddiye alırsam ağır ve kalbini kırıcı sözler yazmak zorunda kalacağım ...

    Forumda sanırım beni pek tanımadığın için bu şekilde bir yorum yaptığını varsayıyorum ve bu cani , vahşi düşüncelerini yaşına veriyorum , umarım en kısa sürede bu fikirlerden kurtulursun ...


    Saygılarımla , Danny Boy ...
     
    Azi ve themertyildiz bunu beğendi.
  6. servet19
    Offline

    servet19 Yeni Üye

    Katılım:
    26 Haziran 2012
    Mesajlar:
    131
    Beğenileri:
    33
    Ödül Puanları:
    0

    danny boy sen vejeteryansın buna saygı duyuyorum ama sende biliyorsun ki dünyada bir tek tür insan yok ben yorumumda kötü biseyde demedim hayvanlara eziyetden yana deilim bunun neresi vahsice :S
     
  7. Danny Boy
    Offline

    Danny Boy Yeni Üye

    Katılım:
    1 Temmuz 2010
    Mesajlar:
    3.251
    Beğenileri:
    8.716
    Ödül Puanları:
    0
    Meslek:
    Medical Laboratory Technician-Public Relations Spe
    Yer:
    İstanbul-Скопје-Београ&#1076
    Sevgili servet19 ;

    Ben bir hayvan ile insan arasında yaşam hakkı olarak fark göremiyorum , senin mantığınla şöyle düşün o zaman bak bakalım ne hissediyorsun ,

    Dedeni ve büyük anneni yaşı geldi diye kesiyorlar çünkü onlar yaşlı işe yaramaz onlar , nasıl hoşuna gitmedi dimi , yaşı gelen hayvan ne demek ?

    Asla bir hayvan en yemek maksatlı nede başka bir bahane ile öldürülmemelidir tıpkı bir insan gibi , onları kesip yememizin tek sebebi onlardan daha zeki canlılar olmamız başka bir farkımız yok ,

    Et yemek gibi saçma sapan adetler ise bizim uydurmamız ne vücudumuz nede aslında benliğimiz buna uygun ,

    Doğada bizim evrildiğimiz hiçbir canlı etobur değik , bizde değiliz ,

    Hayvan kesmek normal geliyor sana ama mesela kardeşin olsa zeka seviyesi düşük olsa mesela bir koyun kadar birisi gelse maalesef zeka olarak düşük kesilecek dese ne diceksin , çünkü sen bir hayvanı kesmek için tek bahanen zeka seviyen başka da bir şey değil ,

    Bu dünyada kimse bir hayvanı yemek maksatlı kesmek için geçerli bir bahane öne süremez , çünkü yok !!!

    O kadar doğal geliyor ki herkese ben bahsedince garipseniyor , sanırım empatiden yoksun bir türüz ...



    Saygılarımla , Danny Boy ...
     
    Azi ve themertyildiz bunu beğendi.
  8. servet19
    Offline

    servet19 Yeni Üye

    Katılım:
    26 Haziran 2012
    Mesajlar:
    131
    Beğenileri:
    33
    Ödül Puanları:
    0
    sayındannyboy:
    sana karsı saygısı olan birisiyim bunu söylemisdim daha öncede bu konuda konusmamız için uygun bi yer deil simdi baslasak 2 gün sürer yinede bitmez bunu benden daha iyi bilirsin vejeteryanlar body yapamaz gibi görüslü kisilerede en iyi cevapsın basarılar diliyorum
     
  9. Danny Boy
    Offline

    Danny Boy Yeni Üye

    Katılım:
    1 Temmuz 2010
    Mesajlar:
    3.251
    Beğenileri:
    8.716
    Ödül Puanları:
    0
    Meslek:
    Medical Laboratory Technician-Public Relations Spe
    Yer:
    İstanbul-Скопје-Београ&#1076
    Sevgili servet19 ;

    Haklısın aslında , özür dilerim , sinirlendim fazlaca sanırım , kürde olmama ver :)


    Hayatında ve spor yaşamında başarılar :)


    Saygılarımla , Danny Boy ...
     
    Azi, themertyildiz ve servet19 bunu beğendi.
  10. malcolm
    Offline

    malcolm Üye

    Katılım:
    14 Ocak 2012
    Mesajlar:
    15
    Beğenileri:
    5
    Ödül Puanları:
    0
    Bence canlı mantığı ile yaklaşılırsa bitkilerde canlı. Onlarıda yememiz gerekmez mi ? Sonuçta meyveleri vb onların kendi soyunu devam ettirmek için ürettiği tohumları değiller mi?
     
  11. themertyildiz
    Offline

    themertyildiz Üye

    Katılım:
    2 Eylül 2011
    Mesajlar:
    411
    Beğenileri:
    952
    Ödül Puanları:
    103
    Cinsiyet:
    Bay

    Bu konuda çok şey söylerim de kısa keseceğim, bana bitkilerin acı çektiğini,bağırdığını,göz yaşı döktüğünü gösterirmisin ?

    Yok eğer amacın trollük ise bu forum kuralların aykırı.

    Uzunca yazmam gerekirse de :

    Bitkilerin acı çektiğine dair bir bilgi yok, çünkü bitkilerin merkezi sinir sistemleri yok, sinir uçları yok, ve beyinleri de yok. Hayvanların acı çekebilme kabiliyetleri, genelde kendilerini koruma biçimi olarak görülüyor. Eğer sizi yaralayan ve acıtan bir şeye dokunursanız, bir daha ona yanaşmamak anlamında o acıdan birşeyler öğrenmiş olursunuz. Bitkiler hareket edemediği ve belli şeylerden uzak kalmayı öğrenmeye ihtiyaç duymadıkları için, bu yetenek lüzumsuz ve evrimsel manada da mantıksız olurdu. Dahası, bitkilerin acı çekebilmesi ya da çekemesi gerçeği; köpek, inek, sıçan, tavuk gibi büyük oranda acı çekebildiğini bildiğimiz hayvanlara verdiğimiz acıyı ve ızdırabı mazur gösteremez.

    EĞER hayvan hakları için kullandığımız ahlaki özellikler ve kriterler bitkiler için kullanılsaydı o zaman bu ikiyüzlülük olurdu. HH hareketi tarafından kullanılan kriterler “acı ve ızdırap” çekebilmek özelliği ile “bir hayat öznesi olmak” özelliğidir. Bitkilerin bu kriterlere uyup uymadığı sorusu şu sonuçları beraberinde getiriyor.

    Öncelikle günümüz bilimi, bitkilerin, merkezi sinir sistemlerinin olmadığını gösteriyor. Bitkilerin ayrıca acı çekebilen varlıklarda bulunan türden kompleks başka bir sistem dizaynı da yoktur.

    İkinci olarak, bitkilerin evrimsel olarak acı çekmeye ihtiyaçları yoktur. Hayvanlar gezebildikleri için acı ve ağrı çekebilme yeteneğinden faydalanırlar; ama bitkilerde bu olmaz. Doğa boşu boşuna, eğer organizmanın hayatta kalmasına yaramayacaksa acı çeken komplike kapasiteler yaratmaz.
     
    Son düzenleme: 5 Temmuz 2012
    Azi ve Danny Boy bunu beğendi.
  12. malcolm
    Offline

    malcolm Üye

    Katılım:
    14 Ocak 2012
    Mesajlar:
    15
    Beğenileri:
    5
    Ödül Puanları:
    0
    sadece fikrimi öne sürdüm ama senin dediğin açıdan hiç yaklaşmamıştım. saygı duyarım thums:
     
  13. Danny Boy
    Offline

    Danny Boy Yeni Üye

    Katılım:
    1 Temmuz 2010
    Mesajlar:
    3.251
    Beğenileri:
    8.716
    Ödül Puanları:
    0
    Meslek:
    Medical Laboratory Technician-Public Relations Spe
    Yer:
    İstanbul-Скопје-Београ&#1076
    Sevgili malcolm ;

    Bu konudaki genel görüşü ve doğrusunu themertyildiz açıklamış ,

    Bende kendi fikrimi söylemek isterim ben yediğim besinlerde öldürmemeye dikkat ediyorum yani mesela elma yerim çünkü elmayı kopardılar diye elma ağacı ölmüyor yada acı çekmiyor , fakat mesela havuç yada trup yememeye çalışıyorum çünkü havuç alındığında o bitki ölür ,

    Genel olarak bir çok görüş vardır , ama themertyildiz en basitini açıklamış zaten ,

    Saygılarımla , Danny Boy ...
     
    Azi bunu beğendi.
  14. Rinkushichi
    Offline

    Rinkushichi Üye

    Katılım:
    27 Mayıs 2012
    Mesajlar:
    995
    Beğenileri:
    1.138
    Ödül Puanları:
    103
    Doğal düzen bu şekilde, canlıların büyük çoğunluğu birbirini yiyerek yaşamını sürdürür,insanların diğer canlılara bu kadar eziyet etmesinin acı çektirmesinin sebebi en başta nefsidir,zekasıdır ve sürekli artan insan nüfusudur,çözüm bence hayvanları yemeyi bırakmak değil kapitalist sistemi yıkmaktır,sürekli artan nüfusa bir çare bulmaktır ve insanlara insanlığı öğretmektir.

    Hayvanlara eziyet konusunda tamamen haklısınız,fakat onları yememeliyiz konusuna diğerleri gibi ben de katılmıyorum dediğim gibi doğanın kanunu bu ve bunu kimse değiştiremez.
     
    DEXONİA ve jkdo bunu beğendi.
  15. Danny Boy
    Offline

    Danny Boy Yeni Üye

    Katılım:
    1 Temmuz 2010
    Mesajlar:
    3.251
    Beğenileri:
    8.716
    Ödül Puanları:
    0
    Meslek:
    Medical Laboratory Technician-Public Relations Spe
    Yer:
    İstanbul-Скопје-Београ&#1076
    Sevgili Rinkushichi ;

    Sizi insanın etobur olduğu fikrine iten nedir? Ve sizce biyolojik-fizyolojik olarak etoburlukla alakası olmayan bir canlı nasıl et yemek için gereken nefse sahip olabilir ?


    Ve konu insan nüfusu değil bunu bahane etmeyin sakın bir kg et üretmek için bugün 16kg bitkisel besin gerekiyor , bu besin ile et üretildiğinde günde 2 kişi doyuyor ama et değilde bitki olarak bırakılsa ve insanlara verilse 20 kişi bununla rahatça doyar ,

    Ve dünyanın en çok et üreten ülkelerinde o çitlikler yerine bir şeyler ekilse yine aç kimse kalmaz ,

    Ve doğanın kanunu etçillerin avlanması üzerinedir , insan gibi asla etçil olmayan sadece adet gereği et yiyen bir canlının et yemesi üzerine değil ,

    Ve bu dünyada açlık bitsin deniyorsa öncelikle doğal yaşamda olduğumuz gibi vejetaryen olmamız şarttır bunun başka da bir yolu yok , bu nüfus sürekli artacaktır , ama onu doyurabilecek kaynaklara sahibiz , sadece onu kullanmamız gerek mesela terım ile , et üretmek ile değil !!!!


    Saygılarımla , Danny Boy ...
     
    themertyildiz bunu beğendi.
  16. themertyildiz
    Offline

    themertyildiz Üye

    Katılım:
    2 Eylül 2011
    Mesajlar:
    411
    Beğenileri:
    952
    Ödül Puanları:
    103
    Cinsiyet:
    Bay
    Size alıntılarla cevap vereceğim Sayın Rinkushichi ;

    '' Doğada, hayvanlar birbirini öldürüp yiyor; o halde insanların bunu yapması neden yanlış olsun?

    Yemek yemek için öldüren hayvanlar böyle yapmazlarsa hayatta kalamazlar. Bizim konumumuz ise böyle değil. Et yemememiz bizim yararımıza.
    Ayrıca, diğer meseleler söz konusu olunca standart olarak hayvanları almıyoruz, neden yemek yemek söz konusu olunca standardımız hayvanlar oluyor?
    Avlanan hayvanlar yemek yemek için öldürmek zorunda. İnsanlarsa tersine, bir seçeneğe sahipler; hayatta kalmak için et yemeye ihtiyaçları yok.
    İnsanlar, hayvanlardan ahlaki bir sisteme göre davranma ve bunu algılayabilme kapasitesi açısından farklıdırlar; bu yüzden hayvanlardan ahlaki manada rehberlik yapmalarını ya da ahlaki bir emsal oluşturmalarını bekleyemeyiz. HH felsefesi, insanların duyguları olan bir insanı öldürüp yemesinin yanlış olduğu kadar, duyguları olan bir hayvanı da öldürüp yemesinin yanlış olduğunu öne sürer.
    Hayvanlardan ahlaki emsal oluşturmalarını beklemenin saçmalığını ortaya koymak için, sorunun şu biçimlerini de düşünün:
    “Doğada, hayvanlar birbirinden bir şeyler çalarlar; o halde insanın çalması neden yanlış olsun?”
    “Doğada, hayvanlar insanları öldürüp yer; öyleyse insanların insanları öldürüp yemesi neden yanlış olsun?”—

    İnsanlar besin zincirinin en tepesinde; o halde istediklerini öldürüp yemekte haklı sayılmazlar mı?

    Hayır; yoksa toplumumuzdaki potansiyel yamyamlar aynı savunmayı kendi pratikleri için de savunabilirdi. Bir şeyi yapabiliyor olmamız onu yapmamızın doğru olduğu anlamına gelmez. Diğer yaratıklar üzerinde büyük bir gücümüz var, ama büyük güçlerle beraber büyük sorumluluklar da söz konusudur, bunu her anne baba onaylar.
    İnsanlar besin zincirinin en tepesindedir, çünkü insanlar hayvanları yemeyi SEÇMEKTEDİR. Bu yüzden bu soruda bir totoloji söz konusu. Eğer hayvanları yemeyi seçmeseydik, besin zincirinin en tepesinde olmazdık.

    İnsanlar evrimin zirvesindeler; bu onlara hayvanları diledikleri gibi kullanma hakkı vermez mi?
    Bu, bilimsel gözlemlerden etik sonuçlar çıkarmaya çalışan bi çok argümandan yalnızca biri. Bu örnekte, bilim temelsiz ve etik sonuç da belirsiz görünüyor. Önce bilimle başlayalım.
    Soruda evrimin, böceklerin ve diğer “daha alt” türlerin en dipte olduğu ve insanların da (tabii ki) en tepede olduğu linear genel bir uyum kademesi ya da bir evrim merdiveni yarattığı öngörülüyor. Bu fikir, daha geniş ama artık gözden düşmüş bir evrimci sistem olan Lamarkçılıktan türemiştir. Charles Darwin’in doğal seçilimi keşfetmesi ise bu sistemi ters yüz etmiştir. Darwin’e göre türlerin yayılıyordu, her tür kendi çevresine daha fazla adapte oluyordu. Bu görüşe göre, zirve fikri muğlaklaşıyor; evet insanlar nişlerine(yaşam alanlarına) daha iyi adapte olmuşlardır (bir çok kişi bu konuda itiraz edebilir, gezegeninin kaynaklarının sürdürülemez hale getirerek kullandığımızı söyleyerek eleştiride bulunabilir), ama bakteriler de çok iyi uyum sağlamış durumdalar nişlerine. Bu durumda gerçekten insanların bakterilere oranla nişlerine daha iyi adapte olduklarını söyleyebilir miyiz, nişler farklı olduğu sürece bunu söylemek ne anlama gelir ki?
    Belki, soruda kastedilen şey, “zirve” kelimesi kullanılırken, aslında insanların bazı özelliklerde ustalık kazandıkları ve bu özelliğe göre bir ölçek belirlenebileceği fikri de olabilir. Mesela; mental kapasite düşünülürse insanlar bakterilerden daha üstün konumdalar. Ama farklı bir seçim çok farklı sonuçlara yol açabilir. Doğurganlık söz konusu oldukça bakteri “zirvede”dir. Ölçümüz uçmaksa, o zaman da kuşlar “zirvede”dir.
    Şimdi etik meselesine bir bakalım. Evrimde zirve meselesini kenara koyalım ve insanların zeka ölçü alındığında bütün varlıklar arasında en tepede olduğunu kabul edelim. Böyle olması insanlara sırf beyinleri insanlarınki gibi gelişmediği için hayvanlara dilediği gibi davranma hakkını verir mi? Eğer evet dersek, kendimiz için yeni bir Pandora Kutusu açtık demektir. O halde zeki insanlar kendileri kadar zeki olmayan insanları dilediği gibi sömürebilir anlamına gelmez mi bu? (hepimiz dünyanın Einsteinlarına köle mi olacağız?) Farklı bir özelliği ele alalım, fiziken güçlü olanlar zayıfları suistimal edebilir mi? Yalnızca ahlaken kaba birisi bu prensibi kabul edebilir.

    Büyükbaş hayvanlar fabrika çiftçiliğinde kullanılmıyor, öyleyse onları yiyebilirim, değil mi?
    Bu zamanda, büyük baş hayvan çiftçiliği diğer bazı hayvanlara uygulanan aşırılıklara sahne olacak gelişmedi-inekler hala otlamak zorunda. Ancak, fabrika çiftçiliğini savunanlar da eski stil küçük çiftlikler yavaş yavaş önemini yitirip ve çiftçilik giderek daha büyük ve kompleks bir endüstri haline geldiği için yeni tekniklerini geliştirmeyi düşünüyorlar. Hayvanların yem bölmelerinde özellikle yoğunluklarının artırıldığı, diyet takviyelerinin, kontrollü üremeleri gibi büyük baş hayvancılığı etkinliklerinin zaten yerine getiriliyor. Yeni gelişmeler de pratiğe geçirilecek.
    Ancak, soru 49’da tartışıldığı gibi, sorun olan tek çiftçilik yöntemi bu değil. Genelde su ve yiyecek verilmeden upuzun bir yolculuk sonunda hayvanları mezbahaya götürülmesi, mezbahadaki bekleme süresi ve sonra da hayvanların boğazlanması da hem gaddarca hem de zararlı. Ve gerçek öldürme işlemi de ne temiz ne de acısız yapılıyor (ayrıca bakın #48).—JK
    Büyükbaş hayvaların fabrika çiftçiliğinde kullanılamayacağı fikrine karşı çıkabiliriz; kesinlikle doğru değil. Eğer doğru olsaydı da büyük baş hayvanları öldürüp yemeyi mazur göstermiş olacaktı, o yüzden bu fikre gene karşı çıkabiliriz.
    Fabrika çiftçiliği hayvan çiftçiliğindeki üretimi artırmak için (sıklıkla da yavrulama yoluyla) zoraki adaptasyonlar gibi pratikleri kapsıyor. Üretimdeki bu artış söz konusu hayvanların acılarının çoğalması pahasına mütemadiyen yapılıyor. Bu elbette et ve süt üretimi için yetiştirilen büyük baş hayvanları da kesinlikle kapsıyor.
    Dana eti üretimi ise bir fabrika çiftçiliği emsalidir. David Cowles-Hamar bu durmu şöyle yorumluyor: “Danalar sağa sola kıpırdamaları imkansız 5×2 inç bölmelerde tutuluyorlar. Zamanların çoğunu karanlıkta geçiriyorlar. Hiçbir şekilde kuru ottan yatacak yerleri olmuyor (çünkü onu yemeye çalışabilirler), etleri kansız ve solgun olmasın diye içinde demir ve lif olmayan sıvı bir diyetle besleniyorlar. 3 ile 5 ay içerisinde öldürülüyorlar.”
    Süt danası çiftçiliği de fabrika çiftçiliğine dahildir. Birkaç çarpıcı örnek verelim:
    Buzağılar annelerinden daha 1 veya 3 günlükken alınır ve bu da hem anneye hem de buzağıya büyük sıkıntı verir. Birçok buzağı dana eti üretiminde kullanılır.
    Her yıl en az 170.000 buzağı pazardaki iğrenç tavırlardan dolayı ya da kötü bakım sebebiyle ölüyor.
    İnekler 10 ay boyunca sağılır ve bir buzağının doğal bir biçimde alacağı miktardan 10 kat fazlası süt üretir.
    İnekler verim artsın diye yüksek proteinli diyete tabi tutulur; ama çoğu kez bu da yeterli olmazve ineğin vücut dokuları çöker, bu da asidoza yol açar, sonuç olarak da hayvanın topal kalmasına sebep olur. İneklerin %25’i hastadır.
    5 yaşında inek artık tükenmiştir, bitmiştir ve bu yüzden de boğazlanır. Normal ömrü ise 20 senedir.
    Son olarak, fabrika çiftçiliğinde büyük baş hayvanların da kullanılması mümkün olmadığı için onları öldürüp yiyebileceğimizi söyleyemeyiz. David-Cowles hamar şöyle söylüyor bu konuda: “Hayvanların özgürlüklerinin bedelini hayatlarıyla ödemeleri gerektiği görüşü ahlaken saçmalıktan başka bir şey değil.”

    Büyükbaş hayvanlar fabrika çiftçiliğinde kullanılmıyor, öyleyse onları yiyebilirim, değil mi?
    Bu zamanda, büyük baş hayvan çiftçiliği diğer bazı hayvanlara uygulanan aşırılıklara sahne olacak gelişmedi-inekler hala otlamak zorunda. Ancak, fabrika çiftçiliğini savunanlar da eski stil küçük çiftlikler yavaş yavaş önemini yitirip ve çiftçilik giderek daha büyük ve kompleks bir endüstri haline geldiği için yeni tekniklerini geliştirmeyi düşünüyorlar. Hayvanların yem bölmelerinde özellikle yoğunluklarının artırıldığı, diyet takviyelerinin, kontrollü üremeleri gibi büyük baş hayvancılığı etkinliklerinin zaten yerine getiriliyor. Yeni gelişmeler de pratiğe geçirilecek.
    Ancak, soru 49’da tartışıldığı gibi, sorun olan tek çiftçilik yöntemi bu değil. Genelde su ve yiyecek verilmeden upuzun bir yolculuk sonunda hayvanları mezbahaya götürülmesi, mezbahadaki bekleme süresi ve sonra da hayvanların boğazlanması da hem gaddarca hem de zararlı. Ve gerçek öldürme işlemi de ne temiz ne de acısız yapılıyor (ayrıca bakın #48).—JK
    Büyükbaş hayvaların fabrika çiftçiliğinde kullanılamayacağı fikrine karşı çıkabiliriz; kesinlikle doğru değil. Eğer doğru olsaydı da büyük baş hayvanları öldürüp yemeyi mazur göstermiş olacaktı, o yüzden bu fikre gene karşı çıkabiliriz.
    Fabrika çiftçiliği hayvan çiftçiliğindeki üretimi artırmak için (sıklıkla da yavrulama yoluyla) zoraki adaptasyonlar gibi pratikleri kapsıyor. Üretimdeki bu artış söz konusu hayvanların acılarının çoğalması pahasına mütemadiyen yapılıyor. Bu elbette et ve süt üretimi için yetiştirilen büyük baş hayvanları da kesinlikle kapsıyor.
    Dana eti üretimi ise bir fabrika çiftçiliği emsalidir. David Cowles-Hamar bu durmu şöyle yorumluyor: “Danalar sağa sola kıpırdamaları imkansız 5×2 inç bölmelerde tutuluyorlar. Zamanların çoğunu karanlıkta geçiriyorlar. Hiçbir şekilde kuru ottan yatacak yerleri olmuyor (çünkü onu yemeye çalışabilirler), etleri kansız ve solgun olmasın diye içinde demir ve lif olmayan sıvı bir diyetle besleniyorlar. 3 ile 5 ay içerisinde öldürülüyorlar.”
    Süt danası çiftçiliği de fabrika çiftçiliğine dahildir. Birkaç çarpıcı örnek verelim:
    Buzağılar annelerinden daha 1 veya 3 günlükken alınır ve bu da hem anneye hem de buzağıya büyük sıkıntı verir. Birçok buzağı dana eti üretiminde kullanılır.
    Her yıl en az 170.000 buzağı pazardaki iğrenç tavırlardan dolayı ya da kötü bakım sebebiyle ölüyor.
    İnekler 10 ay boyunca sağılır ve bir buzağının doğal bir biçimde alacağı miktardan 10 kat fazlası süt üretir.
    İnekler verim artsın diye yüksek proteinli diyete tabi tutulur; ama çoğu kez bu da yeterli olmazve ineğin vücut dokuları çöker, bu da asidoza yol açar, sonuç olarak da hayvanın topal kalmasına sebep olur. İneklerin %25’i hastadır.
    5 yaşında inek artık tükenmiştir, bitmiştir ve bu yüzden de boğazlanır. Normal ömrü ise 20 senedir.
    Son olarak, fabrika çiftçiliğinde büyük baş hayvanların da kullanılması mümkün olmadığı için onları öldürüp yiyebileceğimizi söyleyemeyiz. David-Cowles hamar şöyle söylüyor bu konuda: “Hayvanların özgürlüklerinin bedelini hayatlarıyla ödemeleri gerektiği görüşü ahlaken saçmalıktan başka bir şey değil.”


    Bütün hayvan ürünlerini tüketimden kaldırmak neredeyse imkansız; bilmeden de olsa hayvanların ölümüne sebep oluyorsanız bunun anlamı ne?
    Evet, bütün hayvan ürünlerini insanların tüketiminden kaldırmak mümkün değil, aynen kendi eylemlerimizden kaynaklanan kazara öldürmeleri ve zararları ortadan kaldıramayacağımız gibi. Ama bu, herhangi türden bir hayvan suistimaline kapıların tamamen açıldığı şeklinde de düşünülemez. Verili koşullar altında en mantıklı hedef, insanın sebep olduğu zararı azaltmasıdır. O halde, buradaki amaç, çekilen büyük acının önlenmesidir.''

    Kaynak : http://hayvanozgurluguhareketi.com/alf-sik-sorulan-sorular/
     
    Son düzenleme: 6 Temmuz 2012
    Danny Boy bunu beğendi.
  17. servet19
    Offline

    servet19 Yeni Üye

    Katılım:
    26 Haziran 2012
    Mesajlar:
    131
    Beğenileri:
    33
    Ödül Puanları:
    0
    bunu okuyana helal olsun :) :D
     

Sayfayı Paylaş