asil ingilizler!!!

Konusu 'Konu Dışı' forumundadır ve onkirk tarafından 13 Ekim 2006 başlatılmıştır.

  1. onkirk
    Offline

    onkirk Üye

    Katılım:
    24 Eylül 2005
    Mesajlar:
    156
    Beğenileri:
    18
    Ödül Puanları:
    0
    arkadaşlar bana e-mail yoluyla gelen bir yazıyı sizinle paylaşmak istedim..
    bir ingiliz filoloğu olarak daha önceden bildiğim bazı bilgiler vardı ama bu yazıyla yenilerini de öğrendim..
    okuyunca siz de şaşıracaksınız..ve artık bizim için klişe haline gelmiş olayların kaynakları hakkında bilgi sahibi olucaksınız..
    mesela..
    düğünlerde gelinler neden ellerinde çiçekler taşır?
    cevap?
    aşağıda ;)


    AŞAĞIDAKİ YAZI ALINTIDIR.



    Bir dahaki sefer ellerinizi yıkarken suyun sıcaklığı tam istediğiniz
    gibi
    değilse eskiden İngiltere'de bu işlerin nasıl yapıldığını düşünün.

    1500'lerde İngilterede işler şöyle yapılıyordu:

    Insanların çoğu Haziranda evleniyordu Çünkü senelik banyolarını Mayıs
    ayında
    yapıyorlar, Haziranda hala çok kötü kokmuyorlardı. Ama yine de kokmaya
    başladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak
    amacıyla
    ellerinde bir buket çiçek taşıyordu.

    Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir fıçıdan meydana
    geliyordu.
    Evin erkeği temiz suyla yıkanma imtiyazına sahipti. Ondan sonra
    oğulları ve
    diğer erkekler, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak da
    bebekler aynı suda yıkanıyordu. Bu esnada su o kadar kirli hale
    geliyordu ki
    içinde gerçekten bir şeyleri kaybetmek mümkündü. Ingilizcedeki banyo
    suyuyla
    birlikte bebeği de atmayın? (Don't throw the baby out with the bath
    water)
    deyimi buradan gelmektedir.

    Evlerin çatıları üst üste yığılmış kamıştan yapılıyor, kamışların
    altında
    tahta bulunmuyordu. Burası hayvanların ısınabilecekleri tek yer olduğu
    için
    bütün kediler, köpekler ve diğer küçük hayvanlar (fareler, böcekler)
    çatıda
    yaşıyordu. Yağmur yağdığı zaman çatı kayganlaşıyor ve bazen hayvanlar
    kayarak çatıdan aşağı düşüyordu. İngilizcedeki kedi-köpek yağıyor (It's
    raining cats and dogs) deyimi buradan gelmektedir.

    Yukarıdan evin içine düşen şeyleri engelleyecek hiçbir şey yoktu.
    Böceklerin

    ve buna benzer nesnelerin yatakların içine düşmesi büyük bir sıkıntı
    oluşturuyordu. Etrafında yüksek direkler ve üstünde örtü bulunan
    İngiliz
    usulü yataklar buradan gelmektedir.

    Zemin topraktı. Sadece zenginlerin zemini topraktan başka bir şeyden
    yapılmıştı. Toprak kadar fakir (dirt poor) tabiri buradan çıkmıştır.
    Zenginlerin ahşaptan yapılmış zeminleri vardı. Bunlar kışın ıslandığı
    zaman
    kayganlaşıyordu. Bunu önlemek için yere saman (thresh) seriyorlardı.
    Kış
    boyunca saman sermeye devam ediliyordu. Bir zaman geliyordu ki kapı
    açılınca
    saman dışarıya taşıyordu. Buna mani olmak üzere kapının altına bir
    tahta
    parçası konuyordu ki bunun adı "thresh hold" (saman tutan; Türkçesi
    "eşik")
    idi.

    Yemek pişirme işlemi her zaman ateşin üzerine asılı durumdaki büyük bir
    kazanın içinde yapılıyordu. Her gün ateş yakılıyor ve kazana bir şeyler
    ilave ediliyordu. Çoğu zaman sebze yeniyor, et pek bulunmuyordu. Akşam
    yahni

    yenirse artıklar kazanda bırakılıyor, gece boyunca soğuyan yemek ertesi
    gün
    tekrar ısıtılarak yenmeye devam ediliyordu. Bazen bu yahni çok uzun
    süre
    kazanda kalıyordu. Bezelye lapası sıcak, bezelye lapası soğuk,
    kazandaki
    bezelye lapası dokuz günlük (peas porridge hot, peas porridge cold,
    peas
    porridge in the pot nine days old) tekerlemesinin menşei budur. Bazen
    domuz
    eti buluyorlar o zaman çok seviniyorlardı. Eve ziyaretçi gelirse domuz
    etlerini asarak onlara gösteriş yapıyorlardı. Birisinin eve domuz eti
    getirmesi zenginlik işaretiydi. Bu etten küçük bir parça keserek
    misafirleriyle oturup paylaşıyorlardı. Buna yağ çiğnemek
    (chew the fat) adı veriliyordu.

    Parası olanlar kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabaklar alabiliyordu.
    Asidi yüksek olan yiyecekler kurşunu çözerek yemeğe karışmasına sebep
    oluyor, böylece gıda zehirlenmelerine ve ölüme yol açıyordu. Domatesler
    buna

    sık sık sebep olduğu için bunda sonraki yaklaşık 400 yıl boyunca
    domateslerin zehirli olduğu düşünülmüştü. Çoğu insanın kalay-kurşun
    alaşımından yapılmış tabakları yoktu. Onun yerine tahta tabaklar
    kullanıyorlardı. Çoğu zaman bu tabaklar bayat ekmekten yapılıyordu.
    Ekmekler

    o kadar bayat ve sertti ki uzun zaman kullanılabiliyordu. Bunlar hiçbir
    zaman yıkanmadığı için içinde kurtlar ve küfler oluşuyordu. Kurtlu ve
    küflü
    tabaklardan yemek yiyen insanların ağızlarında "tabak ağzı" (trench
    mouth)
    denen hastalık ortaya çıkıyordu.

    Ekmek itibara göre bölüşülüyordu. İşçiler yanık olan alt kabuğu, aile
    orta
    kısmı, misafirler de üst kabuğu alırdı. Bira ve viski içmek için kurşun
    kadehler kullanılıyordu. Bu bileşim insanları bazen birkaç gün şuursuz
    vaziyette tutabiliyordu. Yoldan geçen insanlar bunların öldüğünü sanıp
    defnetmek için hazırlık yapıyordu. Bunlar birkaç gün süreyle mutfak
    masasının üstüne yatırılıyor¸ aile etrafına toplanıp yiyip-içerek
    uyanıp
    uyanmayacağına bakıyordu. Buna "uyanma" nöbeti deniyordu.

    Ingiltere eski ve küçük bir yerdi, insanlar ölülerini gömecek yer
    bulamamaya
    başlamıştı. Bunun için mezarları kazıp tabutları çıkarıyor, kemikleri
    bir
    "kemik evi"ne götürüyor ve mezarı yeniden kullanıyorlardı. Tabutlar
    açıldığında her 25 tabutun birinde iç tarafta kazıntı izleri olduğu
    görüldü.
    Böylece insanların diri diri gömüldüğü ortaya çıktı. Buna çözüm olarak
    cesetlerin bileklerine bir ip bağlayıp bu ipi tabuttan dışarıya
    taşıyarak
    bir çana bağladılar. Bir kişi bütün gece boyu mezarlıkta oturup zili
    dinlerdi. Buna mezarlık nöbeti "graveyard shift" denirdi.

    Bazıları zil sayesinde kurtulur ("saved by the bell") bazıları da "ölü
    zilci" (dead ringer) olurdu.

    Gerçekler bunlar...

    Şu anki ezikliklerinin ve de önlerine gelene saldırmalarının kendileri
    dışındakileri yamyamlık,medeniyetsizlikle suçlamalarının belki de
    bilinçaltında yatan bu geçmiş olduğu düşünülüyor...

    --
    BİRİLERİ BİRŞEYLER YAPSIN DİYE BEKLEME, SEN BİRŞEYLER YAP

    Hükümetlerin icraatı menfi olup da millet itiraz etmez ve iktidarı
    düşürmezse, bütün kusur ve kabahatlere katılmış demektir.

    Mustafa Kemal ATATÜRK
     
  2. zagortenay
    Offline

    zagortenay Yeni Üye

    Katılım:
    27 Şubat 2006
    Mesajlar:
    384
    Beğenileri:
    15
    Ödül Puanları:
    0
    Meslek:
    öğrenci
    Yer:
    eskişehir
    Fethiye Kayaköy deki Rum yerleşim yerinde (terkedilmiş tabi) benzer bir kemik evi var .Mezarlık küçük olunca sürekli ölülerin yerini değiştirmişler.Kemik ve kafatasları görülüyor.İngilizce ve türkçe açıklanmış.Bunu bir utanç değil övünç olarak kabul ediyorlar.Birde adamlardaki inanılmaz değişime dikkat etmek lazım.Zamanında yıkanmayı bilmeyen bu insanlar şimdi muazzam bir refah yakalamış durumda.Bizlerden daha fazla su kullanıyorlar.Tktir etmek şart.
     
  3. Veyron
    Offline

    Veyron Özel Üye

    Katılım:
    10 Eylül 2004
    Mesajlar:
    1.885
    Beğenileri:
    440
    Ödül Puanları:
    93
    Yer:
    Republic Of Fenerbahce
    İngilizlerin pis insanlar olduğunu biliyorum ama yazı fazla abartılmış gibi geldi bana sumu yokmuş bu memlekette hiç değilse göl filandamı yokmuş?
     
  4. sarc4stic
    Offline

    sarc4stic Özel Üye

    Katılım:
    19 Nisan 2005
    Mesajlar:
    3.239
    Beğenileri:
    2.261
    Ödül Puanları:
    0
    Meslek:
    Satış Temsilcisi
    Yer:
    Istanbul
    Çok güzel paylaşım onkirk, bayağı bir ilgimi çekti. Uzmanlık alanın sonuçta ;) It's raining cats and dogs'u bir hoca anlatmıştı. Don't throw the baby out with the bath water ve threshold'un hikayeleri sosyal mesaj veren, düşündürücü olaylar. +rep
     
  5. bomberman
    Offline

    bomberman Üye

    Katılım:
    4 Eylül 2005
    Mesajlar:
    511
    Beğenileri:
    89
    Ödül Puanları:
    0
    Yer:
    Berlin
    tamam... ben ingiliz hayrani degilim hatta uyguladiklari politikayida hic sevmem. ama bu bize ingilizleri assagilama hakkini vermiyor. onlar nasil pis türkler müslümanlar vs. diye birin üstüne bes katarak hikayeler uyduruyorsa bu yazilanlarda onlarin yaptigindan farksizdir. ben simdi istesem sana yüzde yüz kendi bizzat yasadigim ve gördügüm olaylari örnek vererek sana iki dakikada araplarin ne kadar pislik bir millet oldugunu anlatabilirim. ama belki isinize gelmez cünkü din kardesimiz dersiniz. iste sorun burda... herkes dostunu koruyor. zaten bu dünya ne cektiyse bu tür politikalardan cekti. lütfen insanlara birey olarak bakin... irk olarak degil. herkes farklidir. bes parmagin besi bir degildir. insan ayrimi yapmak iyidir ama sadece iyi insan kötü insan olarak. ingiliz türk müslüman hiristiyan olarak degil. saygilar.
     
  6. sarc4stic
    Offline

    sarc4stic Özel Üye

    Katılım:
    19 Nisan 2005
    Mesajlar:
    3.239
    Beğenileri:
    2.261
    Ödül Puanları:
    0
    Meslek:
    Satış Temsilcisi
    Yer:
    Istanbul
    Ben bu yazıyı İngilizlere hakaret olarak algılamadım. Daha çok bazı deyim ve terimlerin nasıl ortaya çıktığını gösteren enteresan bir çalışma. Zaten 1500'lü yıllarda gerçekleştiği ve genelde fakir insanlar tarafından uygulandığı belirtilmiş. O zamanlarda sıcak su bulmak zormuş, demek ki insanlar böyle idare ediyormuş(örnek olarak). Araplar pistir biye yerleşik bir düşünce vardır mesela, seninde belirttiğin gibi, ama eğer vereceğin örnekler günümüz şartları altında ise kimsenin koruyacağını sanmıyorum. Kendi seçimleridir o ayrı.

    Ayrıyeten kültür farklarını da unutmamak gerekir. Bizde ters gelen bir davranış, başka bir toplumda normal karşılanabilir(veya tam tersi).
     
  7. onkirk
    Offline

    onkirk Üye

    Katılım:
    24 Eylül 2005
    Mesajlar:
    156
    Beğenileri:
    18
    Ödül Puanları:
    0
    slm bomberman..
    yazinin neresinde hakaret var acaba izah edebilir misin?
    neresinde ayrımcılık var..
    onlar hristiyan biz müslüman..
    biz temiz onlar kirli?
    nerede yazıyor çok merak ettim..

    bu yazi sadece geçmişte yaşanmış gerçek olayları ve bazı deyimlerin nereden geldiğini açıklıyor..
    açıkçası neresinde hakaret var anlamadım...
    eğer son cümleyi söylüyorsan ulu önderimizin bir yorumu sadece..
    sen de buna katılır ya da katımazsın..
    bu senin seçimin..
    ayrıca ingilizler hakkında bi anımı da paylaşiim sizinle..
    bu yaz didime gittim.
    belki bilirsiniz ordaki nüfusun nerdeyse yarısı ingiliz..
    orda bazı ingiliz ailelerle tanışma ve sohbet etme imkanımız oldu..
    ben onlara neden türkiye diye sorduumda bana biz göre çok ucuz ve insanları çok iyi cavabını verdiler..
    ama sonraki söyledkileri asıl önemli nokta..
    valla siz ingilterede bu kadar saygı ve ilgi göremezsiniz..
    hatta hiç hoş karşılaşmazsınız....
    evet bana söylenilen bu..
    türkiyeyi ucuz olduğu için tercih ediyorlar ve de insanları çok iyi.
    ama kendi ülkelerinde bize en ufak bi saygıları bile yok..

    ayrıca üstteki bir yazıda da ingilizleri tebrik etmek lazım diye yazılmış.
    içmeye suları yoktu ama şu anda refah içindeler diye..
    bunu da anlamak zor..
    'güneş batmayan ülke' yi hepiniz bilirsiniz..
    ingiltere sizce nasıl güneş batmayan ülke oldu?
    sömürgecilik..
    hala bile ingilizlerin gazabına uğramış onlarca afrika ülkesi var...
    bu ülkeler açlıkla pençeleşiyor...
    bu gelişmiş ve refah seviyesine ulaşmış dedğiniz insanlar doğunun zenginliklerini ve kültürlerini sömürerek bu hale geldi..

    konu sapmaya başladı sanırım..

    neyse..
    tarih uzar gider..
    lütfen yorum yapmadan biraz düşünün..
    tarihi doğru bilmek lazım ;)
     

Sayfayı Paylaş