arkadaşlar bompadan çevirilmiş. bazı yerleri tam anlamıyla olmasada ilgilenenler için çok iyi bir kaynak. şuanda tek tutulan kitap anlaşılmıyan yer olursa yardım ederim. arkadaşlar kopyala yapıştır değildir 10 kişinin emeği vardır bunda. umarım yardımcı olur.
Anaerobık ant
Bu bölümde; anaerobik antrenmanda katkısı bulunan çeşitli enerji sistemlerini, anaerobik antrenman çeşitlerini ve metodlarını, sinirsel, kardiyovasküler ve kas sisteminin içeren anaerobik antrenman adaptasyonlarını, anaerobik antrenman sayesinde gelişen kemik ve bağ dokusu yapılarının değişimini göreceğiz.
Enerji Sistemleri
Anaerobik enerji kaynaklarından başlıca ikisi Fosfajen Sistemi ve Glikoliz' dir (Anaerobik Glikoliz olarakta adlandırılır). Anaerobik aktivitelerde kullanılan enerjinin çoğunu üreten bu iki sisteme ek olarak, güç çıktısını koruyan ve enerji kaynaklarını yenileyen aerobik metabolizmada bu tür önemli görevleri üstlenir. Her enerji sisteminin getirisi egzersiz, yoğunluk, süre, ve dinlenme araları gibi değişkenlerine göre şekil alır. Genelde kısa süreli, yüksek yoğunluklu ve uzun dinlenme süreli aktiviteler fosfajen sisteme daha çok bağlıdır. Uzun süreli, düşük yoğunluklu ve uzun dinlenme periyotlu aktiviteler ise glikolitik sisteme daha fazla bağlıdır.
Fosfajen Sistem
Fosfajen sistem yüksek enerjili fosfat bileşiği adenozin trifosfatı üretir (ATP).(ATP ve kreatin fosfat başlıca fosfajenlerdir. ) ATP molekülü, kaslarda miyosin iplikçikliklerinin baş kısımlarına yakın yerlerde bulunur. Kaslara gereken ani ATP' yi miyosinin çapraz bağlanmış başcıkları meydana getirir. Bu başcıklardan ayrılan aktin, iplikçiklerin kayma teorisine göre, spor için gereken güç çıktısının oluşmasını sağlar. Bu sayede, hız ve güç gerektiren aktiviteler fosfajen sisteme yüklenirler. Egzersiz sırasında ATP konsantrasyonu düşmez çünkü; ATP hidrolizinin ( yıkımının, ayrışmasının ) ürünleri, adenozin difosfat-inorganik fosfat ve hidrojen iyonları, ATP' nin yeniden üretilebilmesi için kreatin fosfat ile reaksyona girerler. Burada, tekrardan kreatin eklemesinin, kaslardaki kreatin üretilmesine ve kuvvet için gereken ani ATP ihtiyacı üretimine yardımcı olduğunu görüyoruz ( 173, 174 ).
Ani enerji gereksinimi,kısa süreçli; gülle atma, yüksek atlama ve sürat koşusu gibi sporlarda yada futbol, basketbol ve voleybol gibi patlamaya ihtiyaç duyulan sporlarda hayati önem taşır. Maksimal güç seviyesi, aerobik ve glikolitik fizyolojik çevre ile bağlantılı olmak zorundadır, fakat bir güreş müsabakasının üçüncü periyodunda olan bir güreşçinin yada maraton koşan bir maratoncunun koşuyu bitirmesine az kala kanlarındaki laktat konsantrasyonu hemen hemen 19 mmol/L' dir. Bu durum yüksek enerjili fosfatın yenilenmesini ve iki bölümden oluşan metabolik sistemin önemini gösteriyor. Antrenman programları fosfatın kastaki bileşimini geliştiremektedir. ATP' nin ve kreatin fosfatın kaslardaki konsantrasyonunu yükselmesi ancak antrenmanla sağlanabilir.
Glikoliz
ATP enerjisinin diğer bir kaynağıda Glikoliz' dir. Glikoliz; glikozun pürivik aside yıkılması ve laktik aside dönüşmesidir. Pürivik asid ise asetil CoA ya dönüşüp aerobik enerji yoluna girebilir. Laktik asit dönüşümü sağlandığında anaerobik metabolizma devreye girer. Glikozun laktik aside dönüşümü için gereken reaksiyonlar, fosfajen sisteme oranla daha uzun süreye ihtiyaç duyarlar. Çünkü glikolizde kullanılan glikoz kas yapısı içindedir, ve bunun için gereken reaksyonların sayısı azdır. Bu reaksiyon ATP eldesi için en kolay yollardan biridir. Fakat güç çıktısının yüksekliğini korumak için kullanılan bu metabolik yolun sonucunda; yorgunluk ve düşük güç çıktısı meydana gelir. Anaerobik glikoliz reaksiyonları, yoğun antrenmanla hemen başlar. Kandaki yüksek laktat konsantrasyonu ( 8 mmol/L' den daha fazla) yüksek oranda gerçekleşen glikolizden kaynaklanmamaktadır. Antrenmanlı sporcular, antrenmansız bireylere göre kandaki laktik asit konsantrasyonunu daha iyi tamponlarlar.
Yoğun egzersize dayanma gücü anaerobik antrenman ile gelişebilir ( 9, 109, 123). Spor, vücudun asit-baz dengesini, yüksek konsantrasyonlu laktik asit ve hidrojen iyonları olarak çarpıcı bir biçimde değiştirmektedir ( Güreş ve 400-800m sprintleri). 6-8 hafta arasında yapılan anaerobik antrenman, vücudun asidik reaksyonları tolere edebilmesini ve asit-baz dengesini koruyabilmesini sağlar. Laktik asit takviyesi kandaki ve kastaki pH' ın (kanda 7.4 ten 7.0'a,kasta 7.0' dan 6.4' e) düşmesine yardımcı olur (yani asit seviyesi artar). Azaltılmış pH (yani artan asidik özellik) kasın yüksek güç çıktısı ile kuvvet üretimini sürdürebilmesini sağlar. Seçkin sporcularda kan pH' ı 6.9 olarak gözlemlenmiştir. Kastaki asidik reaksiyonlara vücudun adaptasyon sağlayabilmesi ancak antrenman ile gerçekleşebilir. Hidrojen iyonlarını zayıf asitlere dönüştürebilme kabiliyeti gibi, kastaki ve kandaki tamponlama kapasitesi anaerobik antrenmanla gelişim gösterir.
Ek olarak, glikolitik tabanlı sporlarda ve egzersizlerdeki mide bulantısı, baş dönmesi, kusma ve aşırı yorgunluk belirtileri antrenman ile azaltılabilir. Bazı antrenörlere göre sporcular, antrenman sonrasında kusuyor yada hastalanıyor ise bu durum "iyi antrenman" olarak tanımlanır sanılanın aksine hiçbirşey gerçelerden bu kadar uzak olamaz. Antrenman sonrasında bu tür yan etkiler gözlemleniyorsa egzersiz geriliminin ayarlanmasında ciddi hatalar yapılmış demektir. Küçültülmüş kuvvet üretimi ve konsantrasyon eksikliği kesinlikle antrenmanın iyi yapıldığını göstermez ve sporucyu kusturmak kesinlikle antrenmanın kalitesini ölçmek için bir yol olarak kabul edilemez.
Son düzenleme: 29 Mayıs 2007