I. AŞK VE ÇİLELER
Monna Rosa, siyah güller, ak güller;
Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller, ak güller!
Ulur aya karşı kirli çakallar,
Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa.
Monna Rosa, bugün bende bir hal var,
Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.
Zeytin ağacının karanlığıdır
Elindeki elma ile başlayan...
Bir yakut yüzükte aydınlanan sır,
Sıcak ve minnacık yüzündeki kan,
Zeytin ağacının karanlığıdır.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar,
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur,
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.
Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi..
Ellerinden belli olur bir kadın.
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların.
Açma pencereni, perdeleri çek:
Monna Rosa, seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek;
Anla Monna Rosa, ben öteliyim...
Açma pencereni, perdeleri çek.
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna;
Saat on ikidir, söndü lambalar.
Uyu da turnalar gelsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna.
.....
(Sezai KARAKOÇ'un Monna Rosa şiirinden)
Sıcaktı
Sıcak
Sapı kanlı demiri kör bir bıçaktı sıcak
Sıcaktı
Bulutlar doluydular
Bulutlar boşanacak boşanacaktı
O kımıldamadan baktı
Kayalardan
İki gözlü iki kartal gibi indi ovaya
Orda en yumuşak en sert
En tutumlu en cömert
En seven
En büyük en güzel kadın toprak
Nerdeyse doğuracaktı doğuracak
....
(Nazım Hikmet RAN - Şeyh Bedrettin Destanı'ndan)
Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne haset.
Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın.
Sen bir insan değilsin; ne kemiksin ne de et;
Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın.
Iztırap çek inleme... Ses çıkarmadan aşın.
Bir damlacık aksa da bir acizdir göz yaşın;
Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın,
Tek başına dileğe doğru at salmalısın.
Ezilmekten çekinme... Gerilemekten sakın!
İradenle olmalı bütün uzaklar yakın,
Dolu dizgin yaparken ülküne doğru akın,
Ateşe atılmalı, denize dalmalısın.
Ölümlerden sakınma, meyus olmaktan utan!
Bir kere düşün nedir seni dünyada tutan?
Mefkuresinden başka her varlığı unutan,
Kahramanlar gibi sen ebedi kalmalısın...
....
(Hüseyin Nihal ATSIZ - Bütün türk Gençliğine)
Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
İste yakalandık, kelepçelendik!
Çıktınız umulmaz anda karsıma,
Başımın tokmağı indi başıma.
Suratımda her suç bir ayrı imza,
Benmişim kendime en büyük ceza!
Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme!
Acı, hapsettiğin sefil gölgeme!
Nur topu günlerin kanına girdim.
Kutsi emaneti yedim, bitirdim.
Doğmaz güneşlere bağlandı vade;
Dişlerinde, köpek nefsin, irade.
Günah, gunah, hasad yerinde demet;
Merhamet, sucumdan aşkın merhamet!
Olur mu, dünyaya indirsem kepenk:
Gözyaşı döksem, Nuh tufanına denk?
Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti.
(Necip Fazıl KISAKÜREK - Aynalar şiiri)
Çok kirlilik yaratmak istemiyorum ancak aklıma ilk gelenleri yazdım, tam hatırlamadıklarımı netten çıkardım, benimde ezberim çok zayıftır.Ancak Nazım Hikmet'ten daha iyi bir örnek alabilirdim.Herneyse.Yukarıda örneklerini verdiğim şiirler gibi binlerce şiiri düz yazıya hiç bir kuvvet dökemez. Şiirdeki kuvvet ve kudret yazının başka hiç bir dalında yoktur ve olamaz. Şiir insan zekası ve ruhu ve insan eliyle üretilen sanatın bence en yüksek örneklerinin başında gelir.
Tanrım ! Aç bırak beni ara sıra
Tok olmak uyuşturur, tembel eder adamı
Düşmanlar gönder bana, adam adama,
Savaş! Tutar güçleri ayakta...