Yazarlar buraya (Kompozisyon,öykü,makale, deneme yazmak isteyenler)

Konusu 'Kültür Sanat Bilim Seyahat' forumundadır ve salvadore_xp tarafından 21 Temmuz 2008 başlatılmıştır.

Watchers:
Başlığı izleyen üye sayısı: 8 üye.
  1. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    O zaman ne diyelim: En yakın zamanda tekrar gerilmen ve strese bulanman niyetiyle :D
    Krn, ben de en güzel düşüncelerin ve hayallerin stresli ve isyankar zamanda ortaya çıktığına birçok defa tanık oldum. Beni rahatsız eden bir durum olmayınca fikrimi alevli ifadelerle dillendirmek pek hoş olmuyor. Teşebbüs etsem de pek randuman almıyor. O yüzden bu konuda insan kendini pek kasmamlı bence. Özellikle kitap okumak insanı germese de yetersizliklerin anlaşılmasına sebep oluyor. Aslında anlatabildiğindan daha fazla anlatabilecek malzemen olduğunu anlıyorsun. okurken beni titretecek bir kitap yakın zamanda pek çıkmadı karşıma. O yüzden Dan Brown'ın MElekler ve Şeytanlar'ını okuyorum. Tarzını beğendiğim bir yazardı; ama şimdi anlıyorum ki hep aynı tarzda ilerliyor kitapları. İzlerken sonucu tahmin edebildiğiniz bir film size ne kadar haz veriyorsa bu da o kadar veriyor.
     
  2. krn
    Offline

    krn Yeni Üye

    Katılım:
    13 Ağustos 2007
    Mesajlar:
    193
    Beğenileri:
    56
    Ödül Puanları:
    0
    salvadore_xp...tatil o kadar keyifli geçti ki temennilerin ufukta uzun bi süre gözükmeyecek gibi, maalesef:)
    kitap okurken heyecan duymak ,beklenmedik sonuçlarla karşılaşmak istiyosan benim önerim sana postmodern yazarları okumandır...
     
  3. gaddarkemal
    Offline

    gaddarkemal Yeni Üye

    Katılım:
    30 Temmuz 2008
    Mesajlar:
    994
    Beğenileri:
    756
    Ödül Puanları:
    0
    Yer:
    İstanbul
    Yazı serbest kafiye örgüsüyle şekillenmiş.

    Dil ise iyi kullanılamamış. Yani dilde bir tutarlılık yok. Mesela ne demeye farsça tamlama kullanılmıştır anlayamadım? Kafiyeyi kurtarmak pahasınaysa yazık olmuş....

    Yazıda hakim olduğunu hissettiğimiz herhangi bir duygu yok.

    Yazıda bizi etkileyen herhangi bir nükte, vurgu, anlam.... hülasa hiçbirşey bizi çarpıcı bir şekilde vurmuyor. Böyle yazılardan genellikle bitirici vuruş son dizelerde yapılır ki burada sadece başlangıçtaki yorgun kişinin uyku isteğiyle bitmiş. Tabii çok deşerseniz bu yazının bitişinde; anlatılmak istenen kızın uykuya yenik düşüldüğünden anlatılamadığı nüansını yakalayabilirsiniz. Yakalasanız da elinize bir şey geçmez.

    Yazıdaki ifade tarzı arızalı. "kurumuş yaprak dengi, huzunlu ve puslu bakan küçük kız" nedense birdenbire aneximandrosa göre istanbul gibi geliyor ve aynı bakışlar bu sefer "gururlu, parşayacağım diyen, yakacağım acıtacağım" diyen bakışlar oluveriyor ki kurumuş yaprak dengi bakışlarda bunu görmek için şairin o bize aksettiremediği hayal dünyasına girmemiz gerekiyordu.

    Yazınun sonunda gözler kızın değil, istanbulun yedi tepesi gibi yorgun olduğundan artık uykuya yenik düşmek üzeredir.Mecburen kızı da istanbul'u da bırakacaktır şimdilik. Zaten biraz uykunun üç kere tekrarlanmasından bu arzunun kuvvetini görüyoruz.

    Yazı başladığı gibi bize sadece gecenin geç bir vakti olduğunu bildirerek bitiyor. Bu bildirmenin bulunabilecek en büyük faydası yorgunluğun sebeplerinden biri olmasıyla alakalıdır.

    Sonuç itibariyle bu yazı savruk, hissiz ve etkisizdir.

    Ben bu başlığın yazılarını okumadan son sayfasına giriş yaptım ve aneximandros'u sevdiğimden eleştiri de bulunayım dedim.
     
    aneximandros bunu beğendi.
  4. aneximandros
    Offline

    aneximandros Özel Üye

    Katılım:
    14 Aralık 2007
    Mesajlar:
    1.830
    Beğenileri:
    2.154
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Teorik Kimya
    Yer:
    USA
    Evet, siir savruk, zaten soyluyorum hicbir beklentiniz olmasin diye okurken. Aslina bakarsan siir yazmayi da sevmem zaten :). Duz yazi bence daha keyifli, daha etkileyici. Cok az misra vardir hatirladigim, bende bir yer eden. Hicbiri de kendi uretimim degil :). Yine de usenmeden yorum yazmissin, tesekkur ederim.
     
  5. gaddarkemal
    Offline

    gaddarkemal Yeni Üye

    Katılım:
    30 Temmuz 2008
    Mesajlar:
    994
    Beğenileri:
    756
    Ödül Puanları:
    0
    Yer:
    İstanbul
    Aneximandros ben bu görüşüne katılmıyorum çünkü tarihte insanları ve kitleleri daima düz yazıdan çok dizeler etkilemiştir. Soruyorum sana bugün hangi düz yazı bize istiklal marşımızın, hangi düz yazı Çanakkale Destanı şiirinin hangi düz yazı hangi şiir etki seviyesine çıkabilir. Çıkmayı bırak yanından bile geçemez.

    Düz yazıyı küçümsemiyorum, nice nutukla kitleler, parlementolar vb harekete geçmiştir ancak unutmamalı ki o düz yazılarda hatiplik, hitabet kudreti gibi nice etken vardır.

    Şiir biraz "sihirlidir" nedenini bile anlamadan ruhuna tesir eder, ancak düz yazılar bunu pek sık yapamaz.

    Bence şiirde düz yazıda farklıdır, ikisi de edebiyatın edebiyatın güzelim dalları. Birbiriyle kıyaslamak manasız.

    Ama ille kıyaslayacaksak "şiirler sihirlidir" ve onların vereceği etkiyi hiç bir yazın türü veremez.

    .....
    Alper tunga Öldü mü
    Felek Öcünü aldı mı
    Kötü dünya kaldı mı
    Şimdi yürek yırtılır
    ....


    :) Yukarıdaki liselerde alelade okutulan bu şiirin ilk 4 dizesini bilerek seçtim. Çoğumuza komik gelirdi. Ama bu 4 dizedeki manayı düz yazıya bu kadar muntazam sokamazsın. bu kadar kısa tutamazsın.

    Ya da Bir Kuzey Irak Hoyratından:

    Dünyasına dünyasına, güvenme dünyasına.
    Dünya menim diyenin, dün gittik, dün yasına.

    Dizelerini düz yazıya sokamazsın. Bunlar aklıma gelen ve verebileceğim en basit en kalitesiz örnekler arasında. Daha binlerce örnek verebilrim.

    Ben seni sevdiğim ve şiir yazma arzuna saygı duyduğum için o eleştiriyi yazdım. Şiir yazabileceğine de inanıyorum. Bence hayatında boyunca tek bir şiir yazsan da yeter de artar bile. Özgün, ve dünyada ilk ve tek senin yazdığın bir şiir. Ben bunu bu sene olmasa da hayatının bir döneminde yazabilecek istidatta olduğuna inandığım için yazdım. Senin o dizeleri buraya koyman bir cesarettir, şaircesine bir özgüvendir :)

    Açık konuşayım o yazına dikkat edersen eleştirirken "şiir" demedim hep yazı dedim. Ama senden şair diye bahsettim zira serde biraz şairlik olduğuna kaniyim. Ben o yazıyı şiirden bile saymadım ama sana inandığım için ne yaptığını gör de kendine gel diye eleştirdim.

    Saygılar sevgiler aneximandros.
     
    aneximandros bunu beğendi.
  6. aneximandros
    Offline

    aneximandros Özel Üye

    Katılım:
    14 Aralık 2007
    Mesajlar:
    1.830
    Beğenileri:
    2.154
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Teorik Kimya
    Yer:
    USA
    Aslinda bunu koymayacaktim, ama salvodere_xp'e karsi once katki yapacagim deyip sonra sozunu tutmamis adam durumuna dusmemek icin bir seyler paylasma ihtiyaci hissettim. Dedigin gibi, siir bile denemez o yazdigima. Sadece uykusundan uyanip bombos bor evde (gercek anlamda bos, evde sadece bir dosek ve kucagimda dizustu bilgisayar'im vardi.) yapacak is bulamayan sonra tekrar uyku bastiran bir adamin karalamalari :).

    Yazilarin insanin bunyesine ruh haline yaptiklari etki cok kisisel bir sey. Bende misralar duygu uyandirmiyor. Ne mutlu ki sana ruhunda siire yatkinlik varmis, okudugun seylerden keyif alabiliyorsun.

    Benim aklima Can Yucel'in mekanin datca olsun kitabindan iki misra geldi simdi, baska da hatirladigim bir sey yok hafizamin kiyisinda.

    Altinci kita'dir yagmur
    damla damla dusen yalnizlik

    Siir kitabi okumayi cok denedim, okuyanlardan gorup ozenerek. Olmuyor iste, ne yapalim. Odun gelmisim, odun gidicem :p.
     
    salvadore_xp bunu beğendi.
  7. gaddarkemal
    Offline

    gaddarkemal Yeni Üye

    Katılım:
    30 Temmuz 2008
    Mesajlar:
    994
    Beğenileri:
    756
    Ödül Puanları:
    0
    Yer:
    İstanbul
    I. AŞK VE ÇİLELER

    Monna Rosa, siyah güller, ak güller;
    Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak.
    Kanadı kırık kuş merhamet ister;
    Ah, senin yüzünden kana batacak,
    Monna Rosa, siyah güller, ak güller!

    Ulur aya karşı kirli çakallar,
    Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa.
    Monna Rosa, bugün bende bir hal var,
    Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
    Ulur aya karşı kirli çakallar.

    Zeytin ağacının karanlığıdır
    Elindeki elma ile başlayan...
    Bir yakut yüzükte aydınlanan sır,
    Sıcak ve minnacık yüzündeki kan,
    Zeytin ağacının karanlığıdır.

    Zambaklar en ıssız yerlerde açar,
    Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
    Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
    Işıksız ruhumu sallar da durur,
    Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

    Ellerin, ellerin ve parmakların
    Bir nar çiçeğini eziyor gibi..
    Ellerinden belli olur bir kadın.
    Denizin dibinde geziyor gibi
    Ellerin, ellerin ve parmakların.

    Açma pencereni, perdeleri çek:
    Monna Rosa, seni görmemeliyim.
    Bir bakışın ölmem için yetecek;
    Anla Monna Rosa, ben öteliyim...
    Açma pencereni, perdeleri çek.

    Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna;
    Saat on ikidir, söndü lambalar.
    Uyu da turnalar gelsin rüyana,
    Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
    Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna.
    .....

    (Sezai KARAKOÇ'un Monna Rosa şiirinden)

    Sıcaktı
    Sıcak
    Sapı kanlı demiri kör bir bıçaktı sıcak
    Sıcaktı
    Bulutlar doluydular
    Bulutlar boşanacak boşanacaktı
    O kımıldamadan baktı
    Kayalardan
    İki gözlü iki kartal gibi indi ovaya
    Orda en yumuşak en sert
    En tutumlu en cömert
    En seven
    En büyük en güzel kadın toprak
    Nerdeyse doğuracaktı doğuracak
    ....

    (Nazım Hikmet RAN - Şeyh Bedrettin Destanı'ndan)

    Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne haset.
    Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın.
    Sen bir insan değilsin; ne kemiksin ne de et;
    Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın.

    Iztırap çek inleme... Ses çıkarmadan aşın.
    Bir damlacık aksa da bir acizdir göz yaşın;
    Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın,
    Tek başına dileğe doğru at salmalısın.

    Ezilmekten çekinme... Gerilemekten sakın!
    İradenle olmalı bütün uzaklar yakın,
    Dolu dizgin yaparken ülküne doğru akın,
    Ateşe atılmalı, denize dalmalısın.

    Ölümlerden sakınma, meyus olmaktan utan!
    Bir kere düşün nedir seni dünyada tutan?
    Mefkuresinden başka her varlığı unutan,
    Kahramanlar gibi sen ebedi kalmalısın...
    ....
    (Hüseyin Nihal ATSIZ - Bütün türk Gençliğine)

    Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
    İste yakalandık, kelepçelendik!
    Çıktınız umulmaz anda karsıma,
    Başımın tokmağı indi başıma.

    Suratımda her suç bir ayrı imza,
    Benmişim kendime en büyük ceza!
    Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme!
    Acı, hapsettiğin sefil gölgeme!

    Nur topu günlerin kanına girdim.
    Kutsi emaneti yedim, bitirdim.
    Doğmaz güneşlere bağlandı vade;
    Dişlerinde, köpek nefsin, irade.

    Günah, gunah, hasad yerinde demet;
    Merhamet, sucumdan aşkın merhamet!
    Olur mu, dünyaya indirsem kepenk:
    Gözyaşı döksem, Nuh tufanına denk?

    Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
    Bakamam, aynada, aynada vicdan;
    Beni beklemeyin, o bir hevesti;
    Gelemem, aynalar yolumu kesti.

    (Necip Fazıl KISAKÜREK - Aynalar şiiri)

    Çok kirlilik yaratmak istemiyorum ancak aklıma ilk gelenleri yazdım, tam hatırlamadıklarımı netten çıkardım, benimde ezberim çok zayıftır.Ancak Nazım Hikmet'ten daha iyi bir örnek alabilirdim.Herneyse.Yukarıda örneklerini verdiğim şiirler gibi binlerce şiiri düz yazıya hiç bir kuvvet dökemez. Şiirdeki kuvvet ve kudret yazının başka hiç bir dalında yoktur ve olamaz. Şiir insan zekası ve ruhu ve insan eliyle üretilen sanatın bence en yüksek örneklerinin başında gelir.

    Tanrım ! Aç bırak beni ara sıra
    Tok olmak uyuşturur, tembel eder adamı
    Düşmanlar gönder bana, adam adama,
    Savaş! Tutar güçleri ayakta...
     
    salvadore_xp bunu beğendi.
  8. gaddarkemal
    Offline

    gaddarkemal Yeni Üye

    Katılım:
    30 Temmuz 2008
    Mesajlar:
    994
    Beğenileri:
    756
    Ödül Puanları:
    0
    Yer:
    İstanbul
    Valla bu işte illa ki biraz genetiğimizin ruhanizliğimizin(!) payı vardır dediğin gibi :)

    Şimdi ben sana hayat seni şiirlerden etkilenecek kadar yakmamış desem sana karşı ayıp ederim. Çünkü illa ki az çok çile çekmişsindir. Ama şiir okumak biraz da terbiye işidir yani denedinse keşke biraz daha deneseydin, Body yapmak gibi yani süreklilik azim ister. Ben oldum olası şiire yatkındım ben böyle bir zorlama yapmadım ama gerekirse yapılmalı bence.Sonuçta şiir okumak bence zeka geliştirir, duyguları paylaşabilirliğimizi arttırır...

    Ben şiiri delicesine severim, ama bi kaç kişi müstesna hiçkimse şiir okuduğumu bile bilmez, sen şiir okuyanları nerede nasıl gördün merak ettim şimdi. Demem o ki belki de gösterişçi biriydi, yoksa ortalık yerde şiir okumak bana biraz komik geliyor. Yani kalabalıkla da şiir okunur ama herkesin ilgilenmesi gerekir. Ben askerde 2 kişi bulmuştum onlarla okuyordum, ancak o zaman gören gördü. Daha sonra sancak geçerken de şiiri bana okutmuşlardı da gurur duymuştum. Hay Allah konu dışına çıkıp maziye daldık :D

    Neyse, bir gün sende şiir okumayı seversen bana haber ver, sana kendi şiirlerimi yollayayım :)
     
  9. krn
    Offline

    krn Yeni Üye

    Katılım:
    13 Ağustos 2007
    Mesajlar:
    193
    Beğenileri:
    56
    Ödül Puanları:
    0
    gaddarkemal…şiire tutkunu tebrik ediyorum…ve şiire bu kadar hakim olmanı biraz hayretle biraz da gıptayla karşıladım;)
    Üzerine yorum yaptığın şiir amatör olarak fena sayılmaz bana göre …o şiirde özlemle büyüyen sevginin sevgiliyi daha bi yüceltmesi dikkatimi çekti..rüyayla özdeşleştirilen masal diyarında olasılıkla bi masal kızı formu biçilmiş sevgiliye bu sevgilinin kişi için üstünlüğünü ifade eder…minik bir kız ifadesinin özellikle yer verilmesi de saflığın samimiyetin göstergesidir sevgide….şiirlerde sevgili çoğu zaman saç ve gözlerle sembolize edilir bilirsin…saçlar sevgilinin fiziksel güzelliğini anlatırken; gözler ondaki sevgiyi samimiyeti aşkı özlemi anlatır… burada da duyguda somutlaştırma yoluna gidilip istanbul un puslu yüzü özlemle bekleyen sevgilinin gözlerine atfedilmiş….ama herşeye rağmen bekleyiş gururlu, kavuşma zamanı da alevin parlaklığıyla resmedilmiş…bundan sonrası biraz kopuk olmuş…daha güzel bağlanabilirdi ama kendi de çalakalem olduğunu söylemiş zaten ….ben şiir özürlü biri olarak böyle bi yorum çıkardım ilk okuduğumda... tabii bir şiirin herkeste aynı hisler uyandırması da olası değil…
    Yalnız şiir ile metin ayrımına katılıyorum …şiirler her zaman bir adım öndedir…insanın ruhuna işlemesinden belki de etkileyici ve kalıcıdır…ama şunu da unutmamak gerekir şiir her zaman kafiyeli olmak ,kurallar çerçevesinde yazılmak durumunda da değil bana göre…yoksa insan senin de ifade ettiğin gibi kendini nasıl özgür hissedebilir ki bu denli duygulara odaklanırken….alıntı şiirlerin hakkaten çok güzel örnekler..onların içinde nazım hikmet i de gördüm…bildiğini tahmin ediyorum o da rusya dan döndükten sonra hayat görüşünde ciddi değişimler yaşamış biri ve bir rus yazarı tanıdıktan sonra da şiirleri ciddi manada değişmiş … yazdığı yeni şiirlerinde basamak şiir formunu kullanarak teknolojinin sesini şiire yansıtmış ki o şiirlerini şayet okuduysan düz yazıdan hiç bi farkı yoktur ama şiirdir….ve nazım hikmet imzalıdır…
     
    aneximandros ve gaddarkemal bunu beğendi.
  10. gaddarkemal
    Offline

    gaddarkemal Yeni Üye

    Katılım:
    30 Temmuz 2008
    Mesajlar:
    994
    Beğenileri:
    756
    Ödül Puanları:
    0
    Yer:
    İstanbul
    krn aneximandros için o an farkettiklerimi yazdım yazısını daha detaylı irdelemedim hem amacım ona -kendimce- hatalarını göstererek bize güzel bir şey yazmasını sağlamaktı. Senin bulgularında güzel.Benimki onun şiiri için kötü yanlarını gösteren bir eleştiriyse seninki de ona moral veren bir eleştiri olmuş.Yani birbirimizi tamamladık :)

    Ben şiirle çok alakalıyımdır ama çok fazla şiir okuyamadığımı düşünüyorum.

    Nazım Hikmet'i örnek göstererek kafiyesiz şiirden bahsetmişsin.
    Öncelikle şunu söyleyeyim ben şiirde kafiye tutkunu değilim, kafiye şart değildir. Serbest vezine, hatta vezinsizliğe geçiş vardır benim tarafımdan.Ama vezinsiz diye de şiir gibi yazılan şeyleri şiir saymam.

    Hmmm...sanırım mayakovskiydi o Nazım'ın etkilendiği şair, tam aklımda değil. Kırımdayken şiir şeklinde öyle bir değişikliğe gidiyor ancak sonradan bu tesirden kurtuluyordu. Sende muhtemelen biliyorsun ki Nazım rusça öğrenmeden evvel şimdi ismini hatırlayamadığım bir rus şairin sinema tekniğiyle yazılmış bir şiirini görüyordu. Şiirin ismi GRANADA ve yanlış hatırlamıyorsam rus şair granada dan uzaklaştığını sinema tekniğiyle anlatıyor, biliyorsun granada bir ispanyol kenti. Şiirini uzaklaştığını görsel ve aynı zamanda o teknikle ifade etmek için; granada, grana, gran g.... falan diye bitiriyor. Nazım bundan da etkileniyor ama rusça bilmediğinden bunu "el bombası" olarak anlıyor ve sanıyor ki bu bir PATLAMA'dır ve sonraki bir konuşmasında diyor ki onun(ismini unuttum) şiiirinde nasıl bir el bombası patlayacak gibi olup patlıyorsa benim şiirimde de şu şu oluyor diye... Diyorlar ki "üstat ne eli ne bombası?" o da diyor granada el bombası değil mi? Yani Nazım elbette hatasız bir şair değildi, onu objektif oalrak değerlendirip gelişme sürecin göz ardı etmemeliyiz. Ben onu hatasız olarak sadece olgunluk döneminde görebiliyorum. Şimdi Nazım Hikmet'in çocukluğunda yazdığı şiirleri bilirsin, onlar da fena değil ama ne kadar da yavan öyle değil mi? Gerçi onlar şiir sayılır şiirsellik var ama ilerleyen yaşlardaki denemelerinde şiir olmayan yazılarda yazmıştır. Ancak onun büyük avantajı büyük bir ozan ruhuna sahip olmasıydı, şiirsellik katabilme de dünyada dengine az rastlanan biridir bana göre. Zaten bunun için ismi bir çok ülkede duyulmuştu... Bunları göz ardı etmeyelim. Nazım için vezinsizliği övüyorsak unutmayalım ki vezinsizlik nazımı değil, nazım vezinsizliği övmüştür. Şimdi -sözüm meclisten tamamen dışarı- biri vezinsiz elsiz kolsuz ruhsuz bişey yazıp nazım'ı arkasına sığınırsa o adamı şiir aleminden sürmek gerekir....

    Neyse konumuz bence Nazım olmamalı, bu şiirde kafiye konusu nereden çıktı :) ben mi çıkarttım farkında olmadan ? Tekrar ediyorum ben sandığın gibi kafiyeci değilim, yalnız şunu söyleyeyim şiirde daima lokomotif vazifesini müzik görür. O ritm, o melodi o ahenk sonra.....

    Şimdi Nazım Hikmet'in ben yüzlerce şiirini okudum. Nazım Hikmet'in bazı şiir(!)leri şiir falan değildir bana göre tamamen düz yazıdır. Şair gururuyla onları da yayınlamıştır. Bazı şiirleri de ölümünden sonra yayınlanmıştır ki olgunluk döneminden önceki karalamaları da buna dahildir. Bu arada Nazım Rusya'ya ilk gittiğinde bir rus yazarla tanışmadan önce o yazarın eserleriyle kendini değiştirmişti, yani ikinci gidişinde nazım artık şair takımındandı ilk gidişinde isimsiz bir maceracıydı demek daha doğru olur bence.

    Nazım'ın çok başarılı buluşları var, mükemmel, eşsiz... Ama her yazısı şiir olamadı onun, belki de hiçbir şairin her yazısı şiir olamadı. Bir düz yazıyı ister merdiven şeklinde ister pasta şeklinde dilimleyip bölerek şiir elde edilemez.

    Bu arada şiir konusunda konuşacak birini bulduğum için çok memnun oldum zaten sende bi bit yeniği(!) vardı ben "sitenin üye analizindeki" başlığındaki konuşmamızdan huylanmıştım :)

    Saygılar, sevgiler.
     
  11. gaddarkemal
    Offline

    gaddarkemal Yeni Üye

    Katılım:
    30 Temmuz 2008
    Mesajlar:
    994
    Beğenileri:
    756
    Ödül Puanları:
    0
    Yer:
    İstanbul
    Bu arada örnek şir verirken seçtiğim isimleri kasten seçtiğimi anlamışsındır.Hepsinin ismini aynı yazıda bilerek verdim. Her biri bir uç, bir tek sezai karak**'u anlamlandıramazsın orada. Çünkü onu koymamın bir sebebi başkaydı. Monna Rosa gerçekten şiirseldir, düz yazının nasıl elinin kolunun bağlı olduğunu ortaya koymak için yazdım.
     
  12. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    gaddar arkadaşım, paylaşımların için teşekkür ederim. senden yine şiirler ve düzyazılar bekleriz. Bu başladıkta mümkün olduğu kadar az sınırlandırma yapmaya çalıştım. İsteyen istediği şekilde yazabilsin diye. Profesyonel ve usta eller değmiş eserler yerine tamamen sizin duygu ve düşünceleriniz olan, sizin için anlam ifade eden her yazı bizlere en büyük tadı verecektir. Velhasıl buraya yazılan edebiyat eseriyle sizin yazdığınız makaleler arasında tad olarak hiçbir fark yoktur benim açımdan. Hatta aksine amatörler ve beğenilme kaygısı gütmeyen bir kısım tarafından saçmalık ve bilgisizlik olarak yorumlanan yazılar bile bana müthiş haz verir. Neticede Eserde insan kendinden bir parça bulursa kendini esere tam manasıyla verecek ve verilmek istenen düşüncelerin ve duyguların sağlıklı anlaşılmasına uygun ortam hazırlanacaktır. Benimle ortak yaşantıyla sahip olan ve ortak yaşantıların ürünü olan yazılar bana haz verecektir. O zaman kendi düşüncelerimizi yazmamız hem bizim ifade gücümüzü hem de cümle yapımızı geliştirecektir. Üstelik okuduğunda kendinden bir parça bulan okuyucuların da haklı tebrik ve takdirine mashar olacaktır. Ne mutlu kendi düşüncelerini beğenilme kaygısı güdmeden ve tüm çıplaklığı ve hoyratlığıyla yazabilen arkadaşlara...
    Yazılar sana ithafen değildir. Üsteki yazılarla ilintisizdir.
     
  13. gaddarkemal
    Offline

    gaddarkemal Yeni Üye

    Katılım:
    30 Temmuz 2008
    Mesajlar:
    994
    Beğenileri:
    756
    Ödül Puanları:
    0
    Yer:
    İstanbul
    Öncelikle şunu söyleyeyim salvadore şimi yazacaklarım asla ve asla şahsına karşı bir itiraz değil. Çünkü böyle güzel bir başlığı açmış, böyle "insan" biriyle benim hiç bir kavgam olamaz, olmamalıdır, oluyorsa hata bendedir.

    Ancak bu düz yazı platformuna şiir yazma sebebim bildiğin gibi, konu; "düz yazı mı, şiir mi" ye kayınca oldu. Bende bir kaç güzel örnek vereyim dedim. Kendi elimden çıkmış bir yazı yerine senin "profesyonel" dediğin kişilerin yazısını koymam ise sebepsiz değildi, hem yetkin bir örnek vermek ve hemde daha piyasaya çıkmamış yazılarımı korumak içindi. Madem yeri geldi söyleyeyim, ben az buçuk şiir yazıyorum ve bir ara bastıracağım. Bastırırsam sizlere de göndermek istiyorum artık. Şimdi bu forum tüm dünyaya açık bir forum, sizlerle birebir olsak elbette şiirlerimi paylaşırım ama dünyayla paylaşmak istemiyorum çünkü yıllar önce paylaştığım bir şiir paylaştıktan 2 sene sonra bana kafası gözü yarılmış bir sms olarak geri dönmüştü...

    Beğenilme kaygısı gütmeyen yazılar bana haz verir, demişsin. Bana da verir. Zira beğenilme kaygısı taşımamak bu gibi durumlarda "onurdur".

    Ancak sen sanki "profesyonellerle" bizim aramızda bir "fark" varmış gibi yazmışsın yazını. Unutma ki her profesyonel bir zamanlar amatördü.

    Sen sanki profesyonelleri okuyunca biz onlarda kendimizden bir parça bulamıyoruz da amatörleri okuyunca daha çok buluyoruz gibi yazmışsın. Bence bu görüşünün tam aksidir gerçek: Profesyoneller, daha çok kimsenin kendini bulduğu yazılar yazarlar, birazda bunun için profesyoneldirler. Birini usta yapan onun herkes gibi olması ve kendine has paylaşımıdır. Bu bakımdan ben okuma hazzı her zaman profesyonelleri amatörlere yeğlerim. Ancak amatörleri okumaktan "ayrı bir keyif" alırım. Bir yeteneği ilk keşfedenlerden olmak gibi ve daha başka hazlar.... Ayrıca bir amatör olarak ben de kendim gibi acemi yazıların paylaşımından çok memnunum.


    Beğenilme kaygısını yermişsin ki çoğu zaman yerilmelidir. Bazı haller dışında. Bu konuda tamamen seninle hemfikirim. Hatta şu an ismini unuttuğum "büyük" bilinen bir alman şairi de (şimdi ölü tabi, 19-20yy. arasındaydı) bir sürü eskimo ve çin şiirini araklamıştır? Neden? Beğenilme kaygısı yüzünden.... Sonuçta kendini küçültmüştür. Bu bakımdan aklı, vicdanı ve onuru olan hiç bir birey böyle şeylere tenezzül dahi etmez.

    Ancak profesyonel paylaşımlar yapılmalı bence az da olsa. Çünkü kendi yazısına "mahalle kurnazlığıyla" profesyonel dediğin denenmiş, başarılı yazıyı katmak alçaklığını göstermeyen birisi doğal olarak alıntı yapmak durumundadır bazı şeyleri anlatmak istediğinde nereden alıntı yaptığını belirterek.

    Başlığn çok güzel, saygılar sevgiler, nice paylaşımlara....
     
    salvadore_xp bunu beğendi.
  14. krn
    Offline

    krn Yeni Üye

    Katılım:
    13 Ağustos 2007
    Mesajlar:
    193
    Beğenileri:
    56
    Ödül Puanları:
    0
    Güzel.... ilkokulda neden 4 sınıf birden atlatmak istediklerini anlamak zor değil...ii çekip çevirmişin…
    Mesajlarında detay bilgi vermişin,belli ki boş biri değilsin…Sitede böyle birikimli arkadaşları görmek bizleri mutlu eder….paylaşımların için teşkler…
     
  15. gaddarkemal
    Offline

    gaddarkemal Yeni Üye

    Katılım:
    30 Temmuz 2008
    Mesajlar:
    994
    Beğenileri:
    756
    Ödül Puanları:
    0
    Yer:
    İstanbul
    Ben sana teşekkür ederim krn burada bilgilerin birikimlerin o pırıl pırıl yazıların ve benden yaşça büyük olmana rağmen bunu göz ardı ederek gösterdiğin olgunluk için.

    İnşallah güzel paylaşımlar devam eder.
    Bu arada o 4 sınıf atlatılmak istenmem tamamen gerçektir, sözü gelmişken bahsedeyim de millet sonra beni dahi mahi sanmasın :)
    İlkokul 2'deyken okul müdürü derslerimize de giriyordu. Ne bileyim ben çevremde zeki bilinirdim ama o başka bişey daha görmüş olacak bize gelmişti beni 5. sınıfa geçirmek için (bu arada sınıf olarak 3 sınıf ediyor ama sene avantajım 4 yıl ediyor). Direk mezun olup ortaokula başlasın diye. Babam reddetti tabi, sonra geldi 4'e geçsin dedi ona da yok dedi babam. En sonunda beni 3. sınıftan devam ettirmeye ailemi razı etti. Bende 3. sınıftan devam ettim. Daha sonra okul değişikliği olunca sınıf atladım diye beni bir kurul sözlü ve yazılı sınava soktu sonra sınıf geçmemi onayladılar.
    Benim sınıf atlatmamı isteyen ilkokul hocam geçen istanbula ameliyata gelmiş rastlantı eseri öğrendim. Bana da yakındı, haydarpaşa numune hastanesindeydi. Gidip elini öpeyim dedim kalp ameliyatı diye sokmadılar, bende kardeşinin evine gidip geçmiş olsun dileklerimi ilettim.
    Küçükken zekiydik de sonra tembellik ve hayatımdaki aksilikler yüzünden küçüklükteki zekamıza yaraşır bir halt yapamadık. Şimdi de eskisi kadar zeki miyim bilmiyorum :)

    Bu arada böyle geçmişten birşeyler anlatırken hem bir paylaşımda bulunmuş hem de salvadore_xp'nin istediği düz yazıyı yazmış oluyorum. Anı kategorisinde :p
     
    salvadore_xp ve krn bunu beğendi.
  16. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    Ben de roman yazmaya merak salmıştım bir dönem. toplasam bir elin parmağını geçmez; ama yazarken büyük haz aldığım yazılar bunlar. Bilgisayarımda kayıtlı ve aradan yıllar geçtikçe, derenin altından sular aktıkça tekrar göz atar ve içimdeki duygu ve düşüncelerin değişimine akli delilleriyle tanık olur ve bu değişimden daha gideceğim çok yol olduğu anlarım. Elbet ilerlediğim yolun sonu ben bu dünyadayken gelmeyecek. Sürekli kendimi yenilemek ve düşüncelerime daha orjinal fikirleri katmak ve bunları yaşam tarzı haline getirmek ve bunun meyvelerini de kağıda dökmek yine isteyecek ve bir süre yine yaptıklarımdan memnun olmayacağım. Kendimi sadece bu konuda değil, birçok konuda yetersiz görüyorum. İdealimdeki ergün modelinin 1/10'una bile ulaşmış değilim. Kendimi yürümeye yeni emeklemeye başlayan bir çocuk gibi hissediyorum. Dengemi sağlamam, yürümem, koşmam lazım.
    Peki merak ederim, böyle değişim içinde olan ve değişimi bir kayıp ya da tutarsızlık değil, gelişim olarak kabul eden Ergün yanlışlarını gördüğünde haz duymasın. Forumda açtığım başlıkta, okuduuğum bir kitapta, izlediğim bir belgesel ve filmde yeni birşeyle karşılaşmassam ve ilk gördüğümde de şüphe ettiğim bilgilerin gerçekten de yanlış olduğunu görmezsem geçen zamana açırım sadece. Saman alevi gibi saatleri kül ettiğime inanırım bu durumda. Kül olana kadarki aydınlatma da sahte bir aydınlatmadır,fersiz ve benim adıma umarsızdır.
    Gaddarkemal, anlatmak istediklerini zaten anlamıştım. Anlattıklarımdan yanlış anlamlar çıkaracağımı sakın düşünme. Bu başlığa katılım ve paylaşımların için asıl ben sana teşekkür eder ve şiirlerini ünlü bir marka olmuş bir yazarın imzasıyla okumak isterim. ( Bu ünlü yazar sensin tabi)
     
    gaddarkemal bunu beğendi.
  17. Karasan
    Offline

    Karasan Özel Üye

    Katılım:
    18 Ocak 2006
    Mesajlar:
    2.598
    Beğenileri:
    2.095
    Ödül Puanları:
    0
    Bende sizinle son zamanlarda büyük bir hazla okuduğum bir romanın üzerimdeki etkilerini paylaşmak istiyorum, özellikle büyük bir yazarın romanını okuyorsam ister istemez onu düşünmeye başlarım, genellikle çoktan ölüp gitmiş olur fiziken, bunu düşünmek beni çok ama çok etkiler o büyük, o güzel insan bu harika fikirleri kağıda dökmüş, o müthiş zihniyle birşeyler yaratmış, kendisi yaşayıp gitmiş ama fikirleri kalmıştır, bu düşünce bana dokunur.
    Mesela geçenlerde Jane Austen'in 1814'te yazıp bitirdiği Mansfeld Park'ı okurken bir insanın bunları nasıl hemen hemen 200 sene önce yazabildiğini düşündüm, o da benim gibi yaşamış, gözlemlemiş ve tabii benden çok daha fazlasını görüp yazıya dökmüştü ama şimdi yoktu.

    Şimdi ise geçen haftalarda ölen Soljenitsin'in Kanser Koğuşunu okuyorum, hayatıyla ilgili haberleri okuduktan ve Rus halkının kendisine olan sevgisini gördükten sonra abimin kütüphanesini ziyaret ederek gözüme ilişen ilk kitabını aldım.
    Yarı otobiyografik bir roman olması kitabın etkisini daha da arttırdı, 90 yaşına pek az kala ölmüştü Soljenitsin, ve işte romanı elimin altındaydı. Müthiş gözlemleri, ahlaki fikirleri, iç döküşleri o henüz yeni öldüğü için daha da etkiledi beni.
    Zorlukla yaşanmış bir hayat, 50 sene önce yazılmış bir büyük roman ve gözümün önünde açık tabutunda huzurlu bir uykuya yatmış, onu seven halkının çiçeklerle donattığı yaşlılıktan ufalmış bilge görünüşlü bir ihtiyar.
    Bu adam bir zamanlar gençti, çok şeyler yaşamış ve bunları yazmıştı ve o da yaşlanıp ölmüştü.
    Beni bu kadar etkilemesi, Dostoyevski, Gogol, Jack London ya da başka sevdiğim yazarlarla böyle bir yüzleşme şansım olmamasıydı, onlar çok önceleri yaşayıp ölmüşler ve eserleriyle devam etmişlerdi.
    Ama bu adamın ölümü tam bana denk gelmişti.

    Yazmak bence müthiş birşey, bir yanda önünüzdeki yazıya, fikirlere bakıyorsunuz, diğer yanda ölmüş olan o ihtiyar adam gözünüzün önüne geliyor, upuzun bir yaşam 30 cilt eser, bir yanda ölüm gerçeği öte yandan o kitaplarla yaşayan düşünceler, fikirler.

    Ne bileyim, etkileyici, beni çok etkiliyor insanın yazabiliyor olması, düşünüyor olmasından bile daha büyüleyici.
     
    bonatschi ve gaddarkemal bunu beğendi.
  18. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    Vallahi beni de ölmüş yazarlar daha fazla etkiliyor. Ben kitabın başından sonuna kadar empati yapıp duruyorum. Nasıl bir zekaya ve gözlem yeteneğine sahip olabilir ki bi insan, bu kadar isabetli yorumlar ve toplumsal tespitler yapabilsin. Empati yaparken birçok defa yaşadığım ve anlam veremediğim, yani kelimelere dökemediğim durum ve hislerin, cuk oturan şekilde kelimelere dökülmesi tanık olurum. Ancak okuduğumda "bu duyguları bende hissettim; ama bu şekilde ifade edemedim" derim. O insanlarln yerine kendimi koymakta bile güçlük yaşıyorum. Böyle kutsal değerlere hizmet edip, dünyanın çirkefliğinden güç alarak ve en ağır şartlarda bile toplumu, insanları inceleme ve çalışma azmini kamçılayarak yazılan bu kitabın yazarı benim için hep bir muamma olarak kalır.
    Karasan onlarla karşılaşmayı ne kadar istediğini belirtmiş; sanırım ben yaşayan dehalardan biriyle karşılaşsam, elim ayağım titret, ketum olur, ablak ablak suratına bakabilirim sadece.
     
  19. Karasan
    Offline

    Karasan Özel Üye

    Katılım:
    18 Ocak 2006
    Mesajlar:
    2.598
    Beğenileri:
    2.095
    Ödül Puanları:
    0
    Aslında onlarla karşılaşmak isterdim diyemem, istemem de diyemem gerçi :D
    Meşhur Purdue Üniversitesinden mezun bir arkadaşım vardı, orası Aya ilk ayak basan Neil Armstrong'un da hocalık yaptığı üniversite, onu tanıdığından bahsetmişti, tabii dünyada en tanınan insanlardan biri olduğu için merak etmiştim nasıl biri diye, acayip bir adam, pek sevilmez demişti.

    Çok zeki ve özellikli biri olduğuna şüphe yok ama sosyal anlamda pek parlak, sevimli biri değilmiş işte, bu büyük yazarlardandan bir çoğu eminim birebir konuşurken yazdıkları gibi olmayacaklardı, onları birebir tanımamış olmak bu yüzden benim için pek önemli değil.
     
  20. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    kimi insan kendini yazılarlarıyla daha iyi ifade ederken, kimisi de sosyal ilişkilerde toplumun muntazam saygı ve değerini kazanabilir. bu başlı başına bir konudur elbet. İşin içinde sosyal boyut girince yazarın kendini sunumu, birnevi kendini pazarlaması da önemli. Osman Pamukoğlu kitaplarını okurken, asil bir türk ve tam bir paşaydı gözümde. Onun kitaplarını okurken nasıl bir insanın eserini okuduğumu sorguluyor ve birebir konuşma fırsatı bulsam "daha ne cevherler sunacaktır" diye düşünüyordum. Tarzları birbirine yakın olan Erdal Sarızeybek'in ise tv'de röpörtaj ve konuk olduğu programlarda izleme fırsatı buldum. Onu izlediğimde de "bu bir kitap yazsa tadından yenmez; roman dünyasına yeni bir soluk getirir" diye düşünüyordum. Bir süre sonra bu düşünür ve askerlerin peşinden farkında olmadan gider ve popstar fanatiklerini gibi seminer ve konfreanslarını takip ederdim. Netice olarak Osman Pamuk oğluna neden siyasete girmediğine dair soru sorduğumda beni aydınlatacak ve benim onda beklediğim büyüleci sözlerle, mantık abidesi bir açıklama gelmedi. Binevi soruyu başından savmaya çalışır gibi, mevcut hükümete kinayeli ithamlarda bulundu. Beklediğim bu olmadığı için beni hayal kırıklığına uğrattı. Bıraktım yeni kitaplarını ve konferanslarını takip etmeyi. Erdal Sarızeybek'in de romanları mimik ve beden dilini kullandığı kadar alevli ve büyüleci gelmedi bana. Bu konulara "allah vergisi" diyerek kesip atmak istemiyorum; atanların da yaptıklarını doğru bulmuyorum. Aramızdaki uçurum abim ve benim aramda da söz konusu. Abim aşırı sosyal bir karakter. Kitap ve yazılı unsurlarla benim kadar haşır neşir değil. Ben ise sosyal yönü zayıf olan bir insanım. Zayıflıktan kastım da ortama geç ısınır; tanıma safhasında temkinli davranırım. Bunun sebebi, büyükşehirin, çalkantılı bir ilçesinde doğup, 17 yaşıma kadar da orada ikamet etmem olsa gerek. Ya da başka bir sürü şey..
    Velhasıl bahsi geçen yazarları yüzleştiğimde hayal kırıklığına uğrama ihtimalim ya da büyülenme ihtimalim var. Elbet eserlerine bakarak, birebir iletişimde de aynı büyüye şartlanmamak gerek. O zaman iletişimi sağlam olanların konferanslarına katılmak, tv programlarından sunumlarını takip etmek, İletişimi zayıf; ama yazma dili bir o kadar sağlam olan yazarların da bol bol kitaplarını okumak gerek...
     

Sayfayı Paylaş