Terlemek Güzeldir

Konusu 'Çeşitli Makaleler' forumundadır ve sarc4stic tarafından 21 Eylül 2006 başlatılmıştır.

  1. sarc4stic
    Offline

    sarc4stic Özel Üye

    Katılım:
    19 Nisan 2005
    Mesajlar:
    3.239
    Beğenileri:
    2.261
    Ödül Puanları:
    0
    Meslek:
    Satış Temsilcisi
    Yer:
    Istanbul
    Ter nedir ve nasıl oluşuyor

    Ter ,hepimizin bedeninde mevcut olan yaklaşık 2,6 milyon ter bezi tarafından
    salgılanıyor.

    Ter bezleri bütün bedenimize dağılmıştır ,ama sadece dudaklarımızda, meme
    uçlarımızda ve dış genital organlarımızda ter bezi yok ! Bir düşünün hele
    buralarda da ter bezi olsa idi, halimiz nice olurdu. Anne sütünü emen bebek
    sütle beraber tuzlu teri de emmek zorunda kalsa idi örneğin.. Konuşurken habire
    terleyen dudakları silmek zorunda kalsa idik,terden rujlarımız aksaydı,sigaralar
    ıslansaydı nasıl olurdu acaba? Son ter bezi olmayan bölgemiz hakkında ise yorum
    yapmama hakkımı kullanıyorum.

    Ter bezi aslında hücrelerden oluşmuş ince bir boru. Ama bu boru derimizin
    içerisinde yumak gibi kıvrılmış durumda ve derimizin üst kısmındaki minicik
    gözeneğe aynı ince boru ile bağlanıyor. Sempatik sinir sistemimize ait sinir
    hücreleri de ter bezlerimize bağlı.

    İki çeşit ter bezimiz var, 1- Eccrine ve 2-Apocrine

    Eccrine bezlerinin temel fonksiyonu ortam sıcak olduğunda ya da fiziksel
    aktivite sırasında beden ısımızı aynen bir termostat gibi dengelemektir.Eccrine
    bezler,doğumdan itibaren aktiftir, tüm bedenimizde yaygındır ama en sık bir
    şekilde avuç içlerimizde, ayak tabanlarımızda ,alnımızda bulunur. Avuç içlerinde
    ve ayak tabanlarında oluşan zihinsel ve duygusal terlemelerden de eccrine bezler
    sorumludur.. Sınav heyecanı ile alnımızdan boncuk boncuk terlememiz de bu
    yüzdendir. Salgılanan terin %99'unu aslında eccrine bezler oluşturur. Eccrine
    bezlerin salgıladığı terde proteinler ve yağ yoktur.



    Ter aslında kimyasal bir bileşik,içinde sodyumklorür, potasyum, üre yağ ve
    protein gibi maddeler var.

    Apocrine bezlerimiz ise koltuk altı, genital bölge ve yüzde bulunmakta ve
    genelde bir kıl dibine açılmaktadır.Koltuk altımızdaki apocrine bezlerimiz
    eccrine ter bezlerinden 10 misli daha fazladır.Yağlı ve proteinli bileşikler
    içerdikleri için bu ter leke de yapar koku da.Ancak apocrine bezler ergenlik ile
    beraber aktif hale geçer ve ter salgılamaya başlarlar.

    Bebekler mis gibi kokar

    Sevgili yavrunuzun bebekken mis gibi kokması, sonraları habire banyoya sokmak
    için uğraşmanız bu yüzdendir.

    Ter sıvısı bazı özel genetik rahatsızlıklar dışında,ilk salgılandığında yağlı ve
    kokusuzdur.Cildimizde doğal olarak bulunan bakteriler hemen aldehidler, aminler
    gibi bileşikler oluşturur,işte o zaman kokarız. Bu kokuyu önlemek için sabun,
    duş jeli, deodorantlardan tutun, çeşitli maddelerle muamele edilmiş tekstil
    ürünlerine kadar çok büyük bir sanayi vardır, arge çalışmaları son hız devam
    etmektedir. TVlerde her an bu konu ile ilgili bir reklam
    izleyebilirsiniz.Aslında en temel yapılması gereken şey sıkça yıkanmak olsa
    da,modern insanın bu konuda deodorantlardan yardım alması da bir medeniyet
    göstergesidir.Kötü kokan bir kişi her durumda iticidir.

    Ama gene de halimize şükretmek gerek, geçenlerde genetik bir rahatsızlık nedeni
    ile bayat balık gibi kokanlarla ilgili bir haber okudum. Beterin beteri var
    demek ki..TMAU (Trimethylaminuria) genetik hastalığı nedeni ile tüm yaşamları
    perişan olan bilinen 600 hasta varmış dünyada. Ne diyeyim, iyi kokmalar
    dileyeyim.

    Bazı karaciğer hastaları da ,karaciğerin kokan maddeleri ayrıştıramaması sonucu
    amonyak benzeri koku salarlar.

    Şöyle diyebiliriz aslında, sağlıklı ve temiz insan güzel kokar..

    Terlemede giydiğimiz giysilerin kumaş özellikleri de önemli elbette. Pamuklu ve
    keten giysiler ile daha az terlediğimizi hepimiz biliyoruz.Gelişen tekstil
    sanayiinde mikrop üremesini önlemek için özel lifler üretiminde gümüş iyonları
    bile kullanılmaktadır.

    Bu tür üretilmiş çarşafların ve giysilerin hastalıklara karşı ,bakteri üremesini
    engelledikleri için,koruyucu olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?



    Kulaklarımızın içi terler mi?

    Dış kulak yolumuzdaki apocrine bezlerinde değişime uğradığını ve bu serümen
    bezlerin ,ter yerine kulak salgımızı ürettiğini biliyor musunuz ?

    Kulak salgımız da aslında çok yararlıdır, kulağımıza sinek böcek dahil yabancı
    cisimlerin girmesine engel olur. Marlo Morgan'ın Bir Çift Yürek kitabını
    okuyanlar, Aborjinlerin bile bu durumdan haberdar olduğunu bilir.

    Sevgili eşim KBB uzmanıdır, tüm hastalarına banyodan sonra dış kulak yolunu
    sadece havlu ile temizlemelerini, pamuk vs sokuşturmamalarını önerir hep. Dış
    kulak yolunu temizlemek için uğraşıp,kulaktaki o balmumsu maddeyi kulak zarına
    yapıştıranlarla epeyi uğraşmak gerekiyor sonra..

    Biz aslında devamlı terliyoruz,ama çoğu zaman farkına varmıyoruz.

    Hem fiziksel hem duygusal aktivitemiz arttığında terlememiz de artıyor.

    Dinlenirken ve düşük ısılarda ter bezimiz ter sıvımızın içerisindeki sodyum ve
    klorinin büyük kısmınız geri emer.Osmotik olarak suyun da büyük kısmı emildiği
    için biz daha az terleriz.

    Fiziksel aktivite sırasında ve sıcak ortamlarda o kadar hızlı ve çabuk terleriz
    ki, hücrelerimiz sodyum,potasyum ve klorin gibi iyonları geri emecek zaman
    bulamazlar. Bu terleme nedeni ile oluşan sıvı kaybı yerine konmaz ise özellikle
    dolaşım sistemimizde aksamalar başlar. Yazın sıcak zamanında özellikle çocuk ve
    yaşlılarımızı güneşten korumamız ,bol sıvı almamız bu nedenle çok önemlidir.



    Bir saatte ne kadar terleriz ?

    Maraton koşan bir atlet yada sıcak bir ortamda bir insan ,saatte bir litre ter
    atabilir.Çölde yaşayan insanların terleme kapasiteleri ise daha fazladır, onlar
    saatte 2-3 litre ter atabilirler. Bu aşırı terlemeler elbette gün boyu sürmez.
    Merak etmeyin, çölde çalışmak zorunda kalırsanız, sizinde bedeniniz saatte 2-3
    litre ter atabilecek şekilde duruma uyumlanabilir. Ama bu uyumlanma birden
    olmaz, yaklaşık altı hafta kadar sürer. Onun için " aman dikkat, sen sıcağa
    alışık değilsin " gibi deyimler kullanılıyor ! Çok sıcakta yeteri kadar
    terleyemeyenin de dolaşım sistemi tehlikeye girer sevgili dostlar.



    Terleyince cildimiz soğur, bu çok basit bir fizik prensibidir. Suyun
    buharlaşması için daima bir ısı harcanır bu da soğuma sağlar. Bu fizik kuraldan
    pikniklerde karpuz soğutmak içinde yararlanılır zaten.

    Tabii bedenimizi soğutma işleminde solunumumuzun da çok büyük rolü var.

    Nem oranı yüksek olduğu zaman çok rahatsız oluyor, boğulacak gibi
    hissediyoruz.Zira nem nedeni ile zaten doygun olan havada terimiz buharlaşamıyor
    ve bedenimizi serinletemiyor,yapış yapış oluveriyoruz.



    Heyecanlanınca neden terliyoruz ?

    TER deyip geçmemek gerek, bizim heyecanlanınca sempatik sinir sistemimiz aktif
    hale geçer ve böbrek üstü bezlerimizden epinefrin salgılarız.Bu salgı özellikle
    avuç içlerimizdeki ve koltuk altlarımızdaki ter bezlerini etkiler, ter
    miktarımız artar. Bu sempatik aktivite nedeni ile cildimizdeki elektriksel
    rezistans da değişir. İşte yalan makinalarında bu galvanik akım cevabından da
    yararlanılmaktadır.

    Makinaya gerek yok, beden dilini iyi bilen ve iyi gözlemci olanlar
    karşılarındakilerin doğru mu yalan mı söylediğini anlayabilirler.



    Ellerin ve koltuk altlarının duygusal ve fiziksel aktiviteden bağımsız olarak
    aşırı bir şekilde terlemesine diaforezis yada hiperhidrozis deniliyor. Kişileri
    toplum önünde zor duruma düşüren ve utandıran bu durumun çeşitli nedenleri
    olabilir.Hormonal dengesizlikler(menapoz gibi),aşırı çalışan bir tiroid
    bezi,fazla miktarda kafein almak ve sempatik sinir sisteminin aşırı çalışması
    terlemenin artmasına neden olabilir.

    Nedenine göre hiperhidrozis tedavi edilebilir.Kişisel gelişim metodları yoga ve
    meditasyon ile sempatik sistemlerine hükmedebilenler terlemelerini
    azaltabilirler.

    Neden saptanamayan hastalar dahi bugün botoks uygulaması gibi teknikler ile
    aşırı terlemenin önüne geçebilmektedirler.

    Terlemek bizim toksinlerimizi atmamıza da yardımcı oluyor biliyorsunuz.Pek çok
    hastalıktan şöyle bir ter attıktan ,bağışıklık sistemimiz harekete geçtikten
    sonra şifa buluyoruz,unutmayalım.



    Ter bezlerini de etkileyen bir hastalık-Kistik Fibrozis



    Terlemeden bu kadar bahs edip de,oldukça sık görülen genetik hastalıklarından
    olan kistik fibrozis’ e değinmeden olmaz.

    Ailevi geçişli bu hastalıkta ter bezleri, akciğer,pankreas,barsak gibi dış salgı
    bezlerimizin olduğu organlar etkilenir.

    Salgıların özelliği ve kıvamı değiştiği için bu çocuklar özellikle akciğer
    problemleri yaşar, normalde ,sekresyonlarla devamlı temizlenen solunum
    yollarında oluşan tıkaçlar nedeni ile soluk alıp vermekte zorluk yaşarlar. Aynı
    şekilde pankreas ve barsaklardaki salgıların yetersiz oluşu nedeni ile
    gıdalardan yeteri şekilde yararlanamaz, gelişim geriliği gösterirler.Zaten
    günlük kaka miktarları ve sayısı artmıştır, aşırı gaza bağlı karın şişliği ve
    karın ağrıları çok olur. Terle fazla tuz attıkları için sodyum yetersizlikleri
    yaşarlar. Çocuğun terinin çok tuzlu olması ,sık ve devamlı hırıltılı öksürük
    yada hasta kardeşlerinin olması halinde bu hastalıktan şüphenilmeli ve bir
    uzmana başvurulmalıdır.



    Eğer ailede bilinen bir kistik fibrozis taşıyıcılığı var ise gebeliğin 11. yada
    16.-17. haftalarında amnion sıvısından alınan örneklerle bebeğin hasta olup
    olmayacağı belirlenebilir.



    ALIN TERİ ise çok kutsal bir ter, çalışıp çabalamayı ve üretmeyi simgeliyor.

    Alın teri ve emekle kazananlara bereket diler ,küçüklerimin gözlerinden,
    büyüklerimin ellerinden öperim ! Hepiniz sevgi ve IŞIKla kalınız..



    SEMİZOTU - Portulaca oleracea (Purslane)

    Hindistan ve Ortadoğu da çok eskiden beri sebze olarak tüketilmektedir.

    Eski çağlarda büyü bozan bitkilerden kabul edilir ve kötü ruhlardan korunmak
    için yatak kenarlarına serpilirdi. Barut yanıklarında da lapası ilaç olarak
    kullanılırdı.

    Avustralyalı Aborjinler semizotunu bol miktarda tüketirler.

    Çok kolay üreyen bu bitki artık ıspanak gibi kültür olarakta yetiştirilmektedir.

    Hipokrat zamanında beri hekimlikte kullanılan Semizotunu , Galen,Theophrastus ve
    Dioscorides de idrar söktürücü,parazit düşürücü,katartik yani barsakları hızla
    boşaltıcı olarak kullanılmışlardır. Yaralarda ve iltihaplarda semizotu lapası
    işe yarar.

    Eski Mısırlılar ise semizotunu kalp yetmezliğinde kalbi güçlendirici olarak
    kullanmışlardır.

    Ruslar semizotunu kurutur ve kışında kullanırlar.

    İçerdiği Betasyanin ve betaksantin çok güçlü antioksidanlardır ve laboratuar
    ortamında mutasyon önleyici oldukları tespit edilmiştir.

    Bol kalsiyum okzalat içerdiği için böbrek taşı olanlar aşırı tüketmemelidir.

    İdrar söktürücü,Skorbüt önleyici,kan temizleyici,nefes açıcıdır

    Sebze suyu kuru öksürüklere iyi gelir, suyu aşırı susamayı önler.

    Karaciğeri destekler,barsakları korur,kan sulandırıcı etkisi vardır

    Mineraller,vitaminler,aminoasitler,ve yağ asitlerinden zengindir.İçerdiği
    C-vitamini diğer sebze kardeşlerinin 10 mislidir.

    Özellikle omega3,omega6, E-vitamini ön maddesi alfatokoferol,beta karoten ve
    riboflavin de içerir.

    Diğer bütün sebzelerden fazla ,örneğin Ispanaktan 5 misli fazla omega-3 içerir,


    Yüksek tansiyonda,bağışıklığı güçlendirmede,koroner spazmları önlemede,romatizmal
    ağrıları ve iltihabı önlemede çok yararlıdır.LDL kolesterolu düşürdüğü ,kanser
    önleyici etkileri olduğu saptanmıştır.Omega-3 ün alzheimer ın ilerlemesini
    yavaşlattığını, otizmde yararlı olduğunu hatta antidepresif tedaviyi
    desteklediğini de biliyoruz.

    Omega 3 ,soğuk deniz balıkları dışında fındık fıstıkta da bol bulunur ama
    unutmayınız ,semizotu bunlardan hem çok daha ucuz hemde çok düşük kalorilidir.

    Hem çiğ hemde pişmiş olarak yenebilen bu sebze içerdiği musilaj nedeniyle
    midenize pansuman yapar

    Hücrelerimizin enerji üretmeleri için gerekli olan Ko enzim Q-10 de içerir

    İçerdiği diğer mineraller- fosfor ,çinko, silica,manganez,bakır,kalsiyum ve
    magnezyumdur.

    Akdeniz mutfağının en keyifli sebzelerindendir ,salatası, çorbası, zeytinyağlı
    yemekleri pek lezzetlidir. Sağlıklı bir gıda olan yoğurt ile semizotu biribirine
    pek yakışır.Minicik siyah tohumlarını sakın atmayınız,onları da tüketiniz.

    Yazan: Dr. İnci Haznedaroğlu Erkin - Orjinal yazı için tıklayın
     
    kujum bunu beğendi.

Sayfayı Paylaş