Kaslarimiz

Konusu 'Çeşitli Makaleler' forumundadır ve Guest tarafından 22 Temmuz 2005 başlatılmıştır.

  1. Guest
    Online

    Guest Guest

    KEMIKLERE GIYDIRILEN KASLAR

    Kas ve iskelet sistemimiz, ihtiyacımız olacak her hareketi âhenkli bir şekilde yapmak üzere sonsuz bir İlim ve Kudret Sahibi'nin ihsanı olarak yaratılmıştır. Kaslar, sinirlerden gelen emirle kasılarak fonksiyonlarını eda ederler. Kemikler ise; hareketli, hareketsiz veya az hareketli eklemlerle birbirlerine bağlanmıştır ve böylece kaldıraç misali bir fizikî kuvvet üreterek hareket ederler. Vücudumuzun direncini ve dikliğini temin etmesi için konulan 206 adet kemiğe bağlanan 550 adet kas (başları 1,2,3,4 olanlarını sayarsak 600 civarında) o kadar yerli yerinde monte edilmiştir ki, bütün diğer ihtimalleri hesaba katarak incelediğimizde, olması gereken en ideal yerlerin seçildiğini görmekteyiz. Böylece el ve ayak parmakları, el ve ayak bileği, boyun, sırt, bel, omuz, dirsek, kalça ve diz, kendilerine yüklenmiş vazifeleri en güzel şekilde yerine getirmektedir. Her türlü hareketi yapmamıza vesile olarak yaratılan 550 civarındaki kas, 1.200'e yakın yapışma yeriyle kemiklere bağlanır. Kasların bir çekme gücü üretebilmesi için her kasın kendisine verilmiş iki ucuyla kemiklere yapışması gerekir. Eğer kasların 1.200 yapışma yerinden bir tanesi bile yanlış bir yere yapışsa, onunla ilgili fonksiyonda bir bozukluk veya yetersizlik ortaya çıkar. Meselâ sağlığı tam olan kişilerde dirseği büken biceps brachii kasının bir ucu kürek kemiğine; diğer ucu ise, dirsekten geçerek radius denen ön kol kemiğine, dirsek ekleminden 5 cm ileride yapıştırılır. Bu kas 15 cm2 alana sahip olduğundan, azamî kasılma gücü 136 kg'dır. Çünkü kasların 1 cm2'sine 3-4 kg kasılma gücü verilmiştir. Kolumuzu tam uzattığımızda biceps kasının tutunma noktası, dayanma noktasına 5 cm'den daha fazla yakınlaşır ve bu durumda ön kolun ileri doğru getirilme gücü 19,4 kg gibi zayıf bir değere düşeceğinden, bükülmüş olan dirseğimizi kolayca açarız. Bu yapışma yerinin dirseğe mesafesi 5 cm'den küçük olsa, kolumuzu bükmek zor olacak, aksine bu mesafe daha fazla olsa, kasın kuvveti dirseğe az aksedecek ve kolumuzu açmak zor olacaktı. Bu zaviyeden bakıldığında 550 civarındaki kasın her birinin, kemiklerimiz üzerindeki 1.200'den fazla yapışma yerine yapacakları fonksiyonlar hesaba katılarak, milimetrik bir şekilde monte edildiğini görebiliriz.

    Kaslar yaratılış gâyeleri doğrultusunda kemiklere bağlandığı noktalara gerilim uygulayarak iş görürken, kemikler de bir kaldıraç sistemi teşkil edecek biçimde yerleştirilmiştir. Bundan dolayı Kur'an'ın ifadesiyle, kaslar kemiklere âdeta giydirilmişlerdir. Kemikler rahimdeki hayatın 4. haftasından sonra yaratılmaya başlar; önce kol, sonra bacak tomurcukları belirir, 5. haftada şişkinleşir, 6. haftada ilk hyalin kıkırdak, 9-10. haftada ise kemikleşme taslakları görülür.

    Kaslar ise kemiklere giydirilmiş tarzda kemiklerin gelişimini takip ederek gelişir. 5. haftada kol tomurcuğu, 6-7. haftada alt bacak tomurcukları, 12. haftadan sonra kasların çizgilenmeleri başlar. Kur'an-ı Kerim'de, bu embriyolojik ve anatomik bilgi Mü'minûn sûresinin 14. âyetinde: "Sonra o nutfeyi kan pıhtısı haline getirdik. Sonra o kan pıhtısını bir parça et yaptık. O et parçasını da birtakım kemikler haline getirdik. O kemiklere de et giydirdik. Sonra ona başka bir yaratılış (ruh) verdik. Şekil verenlerin en güzeli olan Allah'ın (cc) şanı ne kadar yücedir." şeklinde veciz ifadelerle açıklanır. Bu açıklama, kemiklere giydirilen kasların 1.200 civarında yapışma yerinin milyarlarca insanda şaşırmadan aynı fonksiyonları eda edecek matematikî dengeler içinde yapışması, apaçık bir şekilde İlim ve İrade Sahibi'nin kudretindeki sonsuzluğu göstermektedir.

    Kaslar birbirlerini tamamlayacak ve dengeleyecek karşı güçleri üretecek şekilde çiftler halinde, yani alternatifli yaratılmıştır: Dirseği büken kasın (biceps) tamamlayıcısı dirseği açan kas olarak (triceps) yaratılmıştır. Eğer dirseği açan kas olmazsa, dirsek bükülü kalır. Dirseği büken kas olmadığında ise, dirsek sopa gibi dik kalır ve bükülmezdi. Bütün hareketli eklemlerde, birbirini dengeleyici ve tamamlayıcı kaslar yaratılmıştır. Çift kaslar, her türlü harekette kasılma kuvvetlerini dengeleyecek şekil ve hacimde plânlanmıştır.

    Kaslar yapılacak iş için gereken gücü sağlayacaklarından, aynı eklemi açmak ve kapamak için gereken güç de birbirine eşit olacaktır. Bu sebepten büken adalelerin toplam hacmi, açan adalelerin toplam hacmine eşit olur. Ancak bazı eklemlerde bu durum vücut estetiğini bozacağından, kas hacimleri dengeli yaratılmamış; bunun yerine, yapışma yerleri ayarlanarak kaldıraç kuvvetleri yönüyle mucizevî bir şekilde denge sağlanmıştır. Biceps kasının eklemden 5 cm ileride, triceps kasının ise, tam eklemin arkasındaki kemiğe yapışması büken ve açan arasındaki kuvveti dengelemek içindir; çünkü bu iki kasın hacmi eşit değildir.

    Hareketli eklemlerde hareketin oluşturulabilmesi için, kaslar hareket ettireceği eklemin üzerinden geçirilerek, eklemin altındaki kemiğe (veya kemiklere) yapıştırılır.

    Yüzdeki toplam 40 kas hariç, 510 civarındaki kasa, eklemleri hareket ettirmek için birinci ya-pışma yeri ile ikinci yapışma yeri arasında mutlaka bir eklem konulmuştur. 1.100 civarındaki yapışma yeri, bu gâye gözetilerek yaratılmıştır. Eğer bu kasların iki yapışma yeri de aynı kemik üzerinde olsaydı, hiçbir eklemimiz hareket edemez ve kalıp gibi uzanıp yatan, vücudu tir tir titreyen, bir varlık olurduk. Eğer yapışma yerleri tesadüfî olsaydı, bazıları eklem atlayarak, bazıları da aynı kemiğin farklı yerine yapışsaydı, o zaman da hareketler noksan olurdu: Dizimizi büker, fakat açamazdık veya aksine açardık, ama bükemezdik... Dolayısıyla hareketli eklemlerde 1.100 civarındaki yapışma yerinin hareket gâyesinin matematik ve fizikî kaidelere uygun tespit edilip yerine monte edilmesi asla tesadüfî olamaz.

    Hareket sistemimiz, maksada ve yapılacak işe göre farklılıklar gösterir. Herhangi bir şeyi masa üzerinden alacağımız zaman, elimizin avuç kısmı o cisme bakar, parmaklarımız pençe gibi kavrama vazifesi yapar. Peki elimizin avuç kısmı alacağımız cisme dönmeseydi, elimizin sırt kısmıyla alabilir miydik? Elin sırt kısmı kavrama görevini yerine getiremez, elin avuç kısmını cisme döndüren kaslar ve bu kasların yapışma yerleri döndürecek şekilde uygun yapıştırılmasaydı, tabii ki alamazdık. Parmaklarımız çalışsa bile, hiçbir cismi tutamazdık. Bir ucu dirsek iç kısmına, bir kısmı ön kol kemiklerinden radius'un arka dış yüzüne yapışan m. pronator teres, m. pronator quadratus kasları ve iki yardımcı kas, milyarlarca insanda uygun yerlere şaşırmadan yapıştırılmasaydı, hiçbir cismi parmaklarımız çalışsa bile yerden alamazdık. Almamız için, her cismin elimizden yukarıda bir seviyede havada asılı olması gerekirdi. Diğer taraftan, pençe gibi kavrayan parmaklarımızın en uç kemiklerine kasların kirişleri yapışmasaydı, yine hiçbir şeyi kavrayamazdık. El üzerine yapıştırılmış tamamlayıcı kaslar, yerlerine, uygun biçim ve gerginlikte yapıştırılmasaydı, büken kasların yönünde kuvvet dengesi bozulacağından, insan eli kazık gibi sertleşir ve işe yaramaz bir şey olurdu.

    Kasların vazifelendirilmesi, sinirlere göre değil de kemiklerdeki yapışma yerlerine göre yapılmıştır. Meselâ koldaki bir siniri düşünelim: Nervus medinus adındaki sinir, hem ön kolun, hem de elin kaslarını çalıştırır. Herhangi bir cismi alacağımız zaman, aynı anda elimizi yere doğru döndüren kaslara uyarı gönderdiği gibi, parmakları ve bileği bükmek için çalışan kaslara da uyarı gönderir. Ortopedi uzmanları, felç neticesinde fonksiyon görmeyen adalelerin yerine başka adale transfer ettiği zaman, transfer edilen adale, felç olan adalenin vazifesini yapmaktadır. Sinir felci sonucu ayak bileğini kaldıramayan hastanın ayağına supinasyon (tabanı içe döndüren) yaptıran adale transfer edildiğinde, düşük ayak bileği yukarı kaldırılmaktadır.

    Bundan dolayı adaleler; yapacakları vazifeye, eklemin hareket serbestliğine, kemiklerin biçimine ve kendilerine bağlanacak sinire uygun olacak şekilde sonsuz bir ilim ve kudretle kemiklere giydirilmiştir. İhtimal hesabı, şans veya tesadüf gibi kavramları alt-üst eden bu mucizevî yaratılış sâyesinde, insanların bütün eklemleri, hareketleri ve biçimleri birbirine benzemektedir.

    Kaynak:

    Dr.Aslan Mayda
    PANZEHIR
     

Sayfayı Paylaş