Karakter Analizi (siz kendinizi birkaç cümleyle nasıl tanımlarsınız)

Konusu 'Konu Dışı' forumundadır ve salvadore_xp tarafından 29 Mayıs 2008 başlatılmıştır.

Watchers:
Başlığı izleyen üye sayısı: 7 üye.
  1. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    Arkadaşlar bu forumdaki üyelerin birbirini daha iyi tanıması ve daha samimi davranışların gözlemlenmesi niyetiyle açtığım bir başlıktır.

    Açılışı da ben yapmak istiyorum:
    Mücadele etmeyi seven ve mücadelede netice ne olursa olsun haz alan birisiyim. Kendimi geliştirmeye çalışan ve bildiğim herşeyden de insanların faydalanmasını isteyen paylaşımcı bir yapım var. Genellikle insanları tanımadan yakın ilişkiler kurar ve daha spnra karakterime uymayanları elediğim için hergeçen gün samimi olduğum insan sayısı azalır. Kendimi sürekli bilgiye aç ve bilgiyle inatlaşan bir insan olarak görür ve genele göre gereksiz olan bir bilgi için sabaha kadar bilgisayar başında oturabilirim. Çok düşünen ve genellikle olgun davranan biriyim. Diğer insanları espri malzemesi yapan ya da yapmaya çalışanlardan nefret eder ve böyle bir görüntü sergileyenlerle direkt savaş moduna girerim(ki genellikle benim üzerimden espri yapmayanlarla özellikle)

    Arkadaşlar bir kaç cümle dedim; ama çok uzadı.
    Verilen bilgilerin sadece size dair olması kafidir.

    Saygılarımla.
     
    gaddarkemal ve Karasan bunu beğendi.
  2. diez
    Offline

    diez ADMIN Yönetici Admin

    Katılım:
    18 Ocak 2006
    Mesajlar:
    13.051
    Beğenileri:
    15.000
    Ödül Puanları:
    123
    Cinsiyet:
    Bay
    Yer:
    Çorum
    başkalarını mutlu ederek daha mutlu olabilen, kendine yapılmasını istemediğim şeyi başkasına da yapmayan adamın biriyim..
    birine içtenlikle dostum diyebiliyorsam gerçekten dostumdur..
     
    Karasan, salvadore_xp ve saydam bunu beğendi.
  3. Karasan
    Offline

    Karasan Özel Üye

    Katılım:
    18 Ocak 2006
    Mesajlar:
    2.598
    Beğenileri:
    2.095
    Ödül Puanları:
    0
    Vallahi güzel bir konu, gerçi kendimiz hakkında yanlış fikirlerimiz olabiliyor, ama bende kendimi tanımlamak istersem, bende ilgimi çeken konularda çok meraklı ve araştırmacı ama ilgimi çekmeyen konularda inanılmaz umursamaz ve ilgisiz biriyim.
    Mücadeleciyim demişsin Salvadore_xp mesela bu konuda da önemli konularda oldukça mücadeleciyken bazı konularda çok umursamaz olabiliyorum.

    Temel özelliğim ise, mevcut bir ortamda haklı olup kendimi geliştirememek yerine, haksız olup uzun vadede faydasını görmeye çok inanırım.
    Zaten bu forumda zaman zaman geri adım atıp kolaylıkla özür dilemem bu yüzdendir, yanlışsam ısrar etmem, gurur yapmam, çünkü küçük bir alan için mücadele edip yalancı zaferler kazanmak yerine, hayat yolunda kendime gerçek birşey katmaya inanırım.

    Ya zor işmiş bu, yazsam daha çok yazarım, ama son olarak çevremde hayatı gerçekten seven, mutlu olmasını bilen ender insanlardan biri olduğuma inanıyorum, en sevdiğim özelliğim sanırım budur...
     
    1 kişi bunu beğeniyor.
  4. marthel
    Offline

    marthel Üye

    Katılım:
    21 Ocak 2007
    Mesajlar:
    429
    Beğenileri:
    125
    Ödül Puanları:
    53
    hayatta mücadeleden nefret ettiğim halde mücadele gerektiren sporları çok severim basketbol futbol gibi..malesef çok rahat yalan atabilirim hatta artık alışkanlık oldu zor gelen durumlarda hemen yalanla sıyrılıyorum..iki ayrı karaktere sahibim yeni tanıştıklarıma inanılmaz soğuk eski arkadaşlarımlada tam tersi inanılmaz sıcağımdır..hiçbirşeyi kafama takmam nasıl olsa ölüp gidicez..araştırmayı hiç sevmem önüme hazır olarak koyulmasını isterim..galiba en kötü karakter bende :)
     
  5. Karasan
    Offline

    Karasan Özel Üye

    Katılım:
    18 Ocak 2006
    Mesajlar:
    2.598
    Beğenileri:
    2.095
    Ödül Puanları:
    0
    Marthel konuyu sulandırmaktan çekinerek, ölüme değindiğin için az önce bitirdiğim bir kitaba değinmek istiyorum.
    Meşhur Psikoterapist, Irvin Yalom'un, Güneşe Bakmak, Ölüm Endişesi ile Başa çıkma isimli kitabına değinmek istiyorum.
    Daha çok genciz, ama ben ölüm fikrini kafamda çıkartamam, ki ölüp gitmek konusunda çok hazırlıklıyım, babam yaşlı bir baba olduğu için kendimi bildim bileli onun ölümüne hazırlanmış, ölümün kaçınılmaz bir son olduğunu çok çok küçük yaşta kabullenmiştim.
    Ölümden sonra yaşama da inanmadığım için, hayatın çok boş gelmesi gerekir, ancak gelmiyor.
    Ne bu kitaptan önce geliyordu, hele bu kitabı okuyunca düşüncelerim pekişti.
    Ölümden sonra yaşam inancı gene, insana bu dünya da hıyar gibi yaşasa bile öbür tarafta herşeyin değişme ihtimali üzerinden umut verebilir, gevşetebilir.
    Ancak benim için ne yaparsam burada yapacağım, bir anlık bir hediye olan yaşamı en güzel şekilde yaşayıp pek fazla keşkeler olmadan ölebilme arzusu var.

    Gerçi dine inanan insanlar içinde farklı olması gerekmiyor, onlarda, öbür dünya olsa bile, buraya gelmişken hakkıyla yaşayalım diyebilirler.

    Eklemem gerekiyor ki, dinsel inancı olmayan insanlarında, bu dünyadan haz alıp, dolu dolu yaşayıp, gözü açık ölmemeleri için diğer insanlarla doyurucu ilişkiler kurup, gerçekten "iyi" yaşamaları gerektiği.

    Yani ölüm herkes için, iyi yaşamak için bir zorlayıcı.
    Bir anlık bir kıvılcım gibi birşey olan hayatı layıkıyla yaşamak bence en büyük motivasyon.
    Ölüm olmasa yaşam katlanılmayacak kadar sıradan olurdu...
     
  6. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    Karasan, bence de mutlu olmasını bilen ender insanlardansın. Ama Ölümden sonra hayata inanmayan; yani dini inancı olmayan birisinin nasıl mutlu olabileceğini pek anlayamıyorum. Hatta ölümden sonra hayatın olmaması gibi bir söz öbeğini okuyunca inan tüylerim diken diken oldu. İlerde bu düşüncenin değişip değişmeyeceğini çok merak ediyorum.
    Dini inancı olmayan derken sakın beni yanlış anlama karasan. Kınar bir şekilde söylemiyorum bunu ki seni çok sevdiğimi samimi yazılarımda ve iltifatlarımda da anlarsın.

    Benim şahsi düşüncem, ben de bir zamanlar İslamiyeti adam akıllı bilmezken ateist yazarların allah'ın varlığı her cümle inkar eden kitaplarını okuduğumda dinimi kaybetmek üzereydim. DBu konuda direkten döndüğümü düşünüyorum. Ve böyle hayat daha güzel. İrwin Yalom'dan aşkın celladı nı okumuştum. Sen de okumuşsundur eminim.

    Konuya gelmek gerekirse; "bu hayattan zevk almayı bilmek ya da bilmemek" Bence Karakterden de öte hayatın mihenk taşı budur.
     
    Karasan bunu beğendi.
  7. Karasan
    Offline

    Karasan Özel Üye

    Katılım:
    18 Ocak 2006
    Mesajlar:
    2.598
    Beğenileri:
    2.095
    Ödül Puanları:
    0
    Din çok karmaşık bir olgu, her insanın bir inancı olması gerektiğine inanıyorum, en azından belli bir entellektüel düzeyde olan, temel ihtiyaçlar seviyesini aşmış her insanın bir inancı vardır bence.

    Din, eğer hayatı anlamlandırmaya yönelik inançlar bütünü olarak tanımlanabilirse, benimde hayatı yaşadıkça şekillenen inançlarım var.

    Ölümden sonra yaşam olmaması bence insanı birçok farklı şekilde etkileyebilir, bunu, çok güzel bir otelde, sadece bir kere kalabileceğinizi bilerek orada bulunmak olarak düşünebilirsiniz.
    O oteli çok sevseniz ama sürenizin kısıtlı olduğunu bilseniz, bu sizi çok farklı şekillerde etkileyebilir.
    Kimisi oradan hiç keyif almaz nasılsa ayrılık vaktinin geleceğini bilerek, kimisi de oradaki her aktiviteden, yediği her yemekten ayrı bir haz alır.

    Orada geçici olduğunu bilerek bence daha duyarlı ve bilinçli davranmayı seçebilir.
    Elbette kimisi de tam tersine yıkıcı ve kaba olur, ancak öyle davranan insan, yani yıkıcı ve kaba, oradan mutlu ayrılma şansını sıfıra indirir.
    Bir daha dönmeyeceğini bildiği halde, iyi niyetle, temiz şekilde orada vakit geçiren kişi ise iç huzuru ve mutlulukla ayrılır.

    Bunlar uzun konular ama bu söylediklerimin sebebi, üzerine çok iyi düşünüldüğünde, ölümden sonra yaşam olmadanda insan hayatı sevip ona bağlanabilir, iyi olabilir.

    İlla ölümden sonra ceza ya da mükafat gibi motivasyon ve korkutma imgelerine gerek yok.

    Konu dışı gibi gelmiş olabilir ama değil aslında, insanın en büyük kişisel özelliklerinden bir tanesi inanç sistemi, beni de en iyi tanımlayan özelliklerimden bir tanesi sürekli üzerinde çalıştığım inanç sistemimdir sanırım.
     
  8. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    Evet iki grup insan modeli var. 1. "doya doya yaşayayım; bir daha mı gelcez Dünya'ya" diyenler. 2. "Bunlar fani şeyler; asıl güzellikle öbür dünyada" diyenler. İkisininde kendisine göre yetersizlikleri var bence.

    Herşeyin öbür Dünyada olduğuna inanan kişi belki bu dünyadaki problemleri pek problem olarak algılamaz. Daha güçlüdür. Çünkü bu Dünyayla herhangi bir işi yoktur. Ama bu Dünyanın tadını çıkarmaya çalışmayacaktır.
    1. grup Yapmak istediği herşeyi bu Dünyada yapmaya çalışacaktır. Tüm sapkınlık ve haddi aşmalar da dahil, aklına gelen herşeyi yapmak isteyecektir. Onu bağlayan ve kendini yerine göre frenlemesi sağlaycak mistik bir mekanizması yoktur. Bu açıdan bakarsak 1. gruptakilerin işi gerçekten daha zor.

    Ben seni inançsız kategorisine koymuyorum. Sen kendi inanç sistemini kendin yapmaya çalışıyorsun. Ama şunu da belirtmeliyim, sen azınlıksın. Senin gibi Öbür Dünya'ya inanmayarak da yaşam dolu olmak tabiri caizse her yiğidin harcı değil. Senin herhangi bir kontrol mekanizmasına ihtiyacın yok. Çünkü belirli bir olgunluk ve bilgelik seviyesine gelmiş ve bazı şeylerin farkına vararak bilinçli düşünerek kendine uygun şablonu zaten oluşturmuşsan, senden mutlusu yoktur.
    Velhasıl belli bir olgunluk düzeyine gelmemiş, bilinçsizce ve duygusal davranan kişiler için bence Ölümdan sonraki hayat, dini kural ve doktrinler olmazsa olmaz olmalıdır. Yoksa bu gruptaki insanları kontrol etmek çok zordur. Hem kendisine hem de sosyal çevreye büyük zarar verecek ve akabinde yanlış örnekler olacaktır.

    Samimi bir itirafda bulunmak istiyorum. Aslında ben İfşa özürlü bir adamım; ama seni görünce böyle oluyor işte: Bu konuda tartıştığım ve fikirlerimi paylaştığım tek insansın. Bunun sebebi de çevremdeki insanların aşırı duygusal ve ön yargılı tutum ve davranışlarının bir sonucu olarak düşünüyorum.
    Saygılarımla.
     
    Karasan bunu beğendi.
  9. Karasan
    Offline

    Karasan Özel Üye

    Katılım:
    18 Ocak 2006
    Mesajlar:
    2.598
    Beğenileri:
    2.095
    Ödül Puanları:
    0
    Vallahi salvadore_xp kendini bence çok güzel ifade ediyorsun,

    "çevremdeki insanların aşırı duygusal ve ön yargılı tutum ve davranışlarının bir sonucu"

    Bu benimde zaman zaman başıma gelir, bunu şöyle örneklemek isterim.
    Bir kuzenim var, iyi insandır, ancak ben onu biraz deli olarak görüyorum.
    Adamla çok çok yüzeysel konular hakkında konuşabilirsiniz, cömerttir, duygusaldır ama aynı zamanda müthiş yüzeysel ve anlayışsızdır.
    Şimdi bu adamın yanında ben güzel konuşamam, bu adamın yanında pek konuşmam daha doğrusu.
    Çünkü Mevlana'nın dediği gibi, "Karşındakinin anlayabildiği kadarsın."

    Beni anlamayan, benim ilgilerime yabancı ve duyarsız olan bir insana ben inanç ve düşüncelerimi açsam, adam beni dinler dinler sonra arkamdan "Lan manyağa bak, zıvanadan çıkmış" der geçer.

    Çevre zaman zaman seni aşağı çeker, mesela küfürbaz, yelloz bir kocakarı hayal et otobüste, sen düşük sesle müzik dinliyorsun, kadın sana bayağı bir şekilde "KAPAT ŞUNU BE, KAFAM ŞİŞTİ" diyor.
    Sen o insana ne tepki verirsen ver, çirkin, saldırgan bir karşılık alacağın için, o insanla girdiğin her diyalog seni aşağı çekecek, böyle durumlarda böyle insanları yok saymak, muhattap olmamak gerekir benim inancıma göre.

    Al Pacino'nun Oscarlık film monologları vardır hani, para babalarına, güç odaklarına o müthiş karizmasıyla verip veriştirir, rezilliklerini anlatır.
    Ancak o güç odakları umursar mı?
    İşte hani, "küçük ortamlarda zafer kazanmaya inanmam" dediğim şey buydu, gidipte Gültepe'de ağzı bira kokan, hiçbir içgörüsü olmayan, bazı yazarlarımızın Lümpen olarak tabir ettiği tiplere mesela bu dünya görüşümü anlatsam heralde beni oracıkta katli vaciptir diyerek linç ederler.

    Gelelim dediklerine,
    beni çok güzel anlamışsın, insanın anlaşıldığını bilmesi çok güzel.
    Sen anladığım kadarıyla, gerçekten çevresinin dar görüşlülüğünden bunalmış, duyarlı bir adamsın.
    Yabancıların bir lafı var, bulduğun ortama "uymuyor-sığmıyorsun"

    Zaman zaman kendini suçlayabilirsin, eksik, hatalı görebilirsin.
    Çünkü 10 kişi yanlışsın derken doğrularını bulmak ve savunmak gerçekten zor, ama bir kere eşiği aştığında gerçekten keyifli.

    Yerleşik dinlere inanmadığım halde, ve birçok savaşın dinler arasında çıktığını bildiğim, Kudüsteki karışıklıkları gördüğüm, Haçlı Sefelerini, 11 Eylül Bombamalarını, Yahudilerin katledilişini görüp yazık dediğim halde,
    Senin dediğin sebeplerle,
    Hani John Lennon'ın yüzyılın şarkısı seçilen
    Imagine'de, sözleri geçen şekilde, Dinlerin olmadığı bir dünya dileyemiyorum.

    Çünkü dinsel inançları sayesinde, içindeki sapkınlığı bastıran çok insan var.
    Dinler olmasa dünya bence olduğundan daha kötü bir yer olurdu.

    Yanlışta anlaşılmasın, dinlerin tek amacının sapkın insanları frenlemek olduğunu falan düşünmüyorum asla, ancak bu konuda çok önemli bir görev üstlendikleri kesin.

    Şu da var, insanın kendi değerlerini yaratması (ki hayat boyu sürecek bir süreç) kendi doğrularına kafa yorması gerçekten çok asil ve güzel bir uğraş.
    Ancak bunların etkinliği gerçekten test edildiği zaman anlaşılır.

    Ben çok açık sözlü bir insanım, ben cehennem düşüncesiyle değil, kendi doğrularım için iyi olan, dürüst olan bir insanım.
    Ancak hayatın karşıma çıkaracağı ahlaki testlerde, dini bütün bir adam kadar korunaklı değilim, bunu çok iyi biliyorum.

    Zaten ılımlı bir ortamda, herşey yolundayken iyi olmak çok kolaydır, etrafte güzel kadın yokken karına sadık olmak, çalacak para yokken para çalmamak.
    Ancak önüne içi dolu bir valiz geldiğinde onu sahibine götürmek, güzel bir kadın sana kuır yaptığında görmezden gelmek, inancın ve kişisel değerlerin sınanması işte aslında böyle olur.

    Uzun konular, ama şunu diyeyim, büyük konuşmayı sevmem, bu yüzden dilerim içsel inanç ve doğrularım bana güzel bir hayat yaşamamda yardımcı olur.
    Çünkü bir hayatının güzel olup olmadığı en sonuna kadar yaşanmadıkça belli olmaz.
    Nice hayatlar, güzel, şan söhretle yaşanıp, son anda bir yalan üzerine kurulduğu anlaşılıp yıkılarak son bulmuştur, böyle bir son hepimize uzak olsun.
     
  10. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    Duygularımız inan karışılıklı karasan. ÖZellikle çevresinin dar görüşlülüğünden müthiş derece muzdarip bir insanım. Senin bahsettiğinin ve yüzeysel olan yeğeninle kurduğun iletişimi ben tüm insanlarla kurmak zorundayım. Bahsettiğin şekilde hayata dair düşüncelerimi perspektifi geniş olarak tanımladığım bir arkadaşıma açma hatasında bulundum. Adam bana " sen farklı olmaya mı çalışıyorsun" dedi. Ben de "çalışmıyorum; zaten öyleyim" dedim.
    Artık bu bağnazlık geleneksel bir hal almış. Adamların körü körüne bağlandığı değerlerle çelişen bir cümle kullansan bir anda ağzından alevler saçan bir ejderhaya dönüşüyorlar. Senin dediğin gibi katl-i vacib'e kadar gidecektir bunun sonu. O yüzden bulunduğun ortamda toplum gibi düşünen; sürü psikolojisiyle hareket eden ve tek derdinin toplumun beğenesiymiş gibi yaşamak zorunda bırakılmak, benim içten içe verdiğim savaşın ne kadar çetin olduğunu birkez daha görmeme sebep oluyor.
    Aslında ne kadar sosyal bir görüntü çizilse de neticede yapayalnızım bu konuda.
    Aslında benim durumum seninkinden daha vahim; çünkü sen sadece çevrendeki insanlara derin konulara giremiyorsun. Ama inan ben bu kafaya sahip insanlarla derin muhabbetler yapmayı bırak, eğlenemiyor, gündelik konuları bile konuşamıyorum; konuşmak istemiyorum.
    Artık "acaba tüm insanlar yanlış da tek doğru ben miyim" diye düşünüyorum. Tam bu noktada inandığım ve kutsal saydığım değerlerim giriyor devreye. Başka bir sığınağım da olmuyor.

    Karasan, bence asıl marifet toplumun tüm baskı ve yıldırma çalışmalarıyla mücadele edip, kutsal ve hak saydığın değerlerden kopmamaktır marifet. Çünkü bu yolda tek başına ilerlemek zorundasın. Senin düşüncede olan insan sayısı çok az. Bunlara tanışmış olsan bile bu insanlar bir elin parmağını geçmeyecektir.
    Hele bir de benim gibi Giresun'da taşra bir memleketin taşraya uygun okulunda(kınama maksatlı söylemiyorum) bu düşünceleri ifşa etmek sevilmeyen, sayılmayan, inançsız, farkı görünmeye çalışan vs... tüm suçlandırmalara maruz kalman la eşdeğer. Ki bunlar %90 senin arkandan söyleyenecektir.
    Neticede Aziz Nesin'in Kitabını elinde görünce " kesin bu ateist" Jack London'ı görünce "kesin bu kominist", Elif Şafak'ın kitabını görünce "kesin bu devlet düşmanı" diyecek olan ve içten içe sana kin besleyecek insanlar olduğu sürece derin mevzuları geçtim; insanın kendi gibi olması bile ne kadar zor; bir düşün...
    Toplum'a sığmamak sözünü çok sevdim inan. Bu Dünya'da çağdaş insanların ve çağdaş gikirlerin olduğu, önyargı ve kontrolsüz duygusallıktan arınmış olduğu gibi olan ve bu fikirlerin değer gördüğü bir ülke vulursan bana da haber et dostum.

    Keşke başlığı ağlama duvarı diye açsaydım :D
     
  11. fitnessist
    Offline

    fitnessist Üye

    Katılım:
    28 Nisan 2008
    Mesajlar:
    323
    Beğenileri:
    437
    Ödül Puanları:
    73
    önyargıdan nefret ederim. herkezin düşündüğü fakat kimsenin dile getiremediği şeyleri , insanların yüzüne "pat" diye söylemekten haz duyarım.

    hayatı esasen çok ciddiye almam. bu yüzdendir ki çok ciddi konularda bile işi espriye vurabiliyorum. bu uslubum çoğu zaman yanlış anlaşılır ve ukala olduğum kanısına varılır ama benim bu tavrım tamemen samimiyetten kaynaklanıyor.
     
  12. Karasan
    Offline

    Karasan Özel Üye

    Katılım:
    18 Ocak 2006
    Mesajlar:
    2.598
    Beğenileri:
    2.095
    Ödül Puanları:
    0
    salvadore_xp, ya da Ergün diyeyim, çok mekanik oluyor öyle söyleyince, aslında açık fikirli, kendini geliştirmiş sandığımızdan daha çok insan var, ama seninde çok iyi farkında olduğun gibi, Giresun'un küçük bir kazasında böyle insanlara denk gelme ihtimalin gerçekten çok çok azalıyor.
    Orada çok harika insanlar vardır, hani derviş denebilecek, okumadan topraktan öğrenmiş, doğa insanı bilgeler ama bunlar heralde daha bile zor bulunur, okuyup kendini geliştirmiş insanlardan.

    Sana enteresan bir örnek, 1 ay kadar önce, nişanlımın ders verdiği 17 yaşında bir gençle tanıştım, nişanlım çok sever ama biraz ukala olduğunu söyledi Alp için.
    Tanıştığımız zaman inanamadım, 17 yaşında, bu kadar okuyan, kültürlü, toplumun değer yargılarını aşmış ama etik, siyaset, toplum üzerine kafa yoran, gerçekten yaşının çok ötesinde birini ilk kez gördüm.
    Ancak konuştukça anlaşılıyor sebebi.
    Anne baba Alman Lisesi mezunu, aynı şekilde amca ve teyzeler en seçme okullarda okumuş, dede ve büyük dede bile kolej ve ünivesite mezunu.
    Şimdi bu tür insanlar haliyle ukala olur, ve toplum bunlara alaycı şekilde "elit" der.
    Ama bu böyle, bazı insanlar şanslı oluyor, senin benim emekle, uğraşlarla kazandığımız fikir ve düşüncelerin içine doğuyorlar.
    Düşün 5 belki daha fazla kuşaktır yüksek öğrenim gören bir ailenin ferdi, bir kültür ve görü dalgalar halinde, kesintisiz olarak aktarılıyor böyle insanlara.

    Senin benim, düşünerek, araştırarak, kafa patlararak ulaştıklarımız adamlar için kanıksanmış fikirler, adam (genelde adam) 15-16 yaşında benim 25 yaşımda vardığım çıkarımlarla düşün hayatına giriyor.

    Neden bunu anlattım, farklı olmak, düşünmek güzel ama gevşememek gerek, neler neler var dünyada.
    Farklı olduğunu bilmek ama kendi farklılığınla kendinden geçmemek, kendini çok özel görmemek lazım.
    Tıpkı Arnold'ın ben harikayım diye kendinden geçtiği gibi, karşısına Frank Zane ya da Sergio Oliva'nın çıkıp onu kendine getirmesi gibi, bu tür deneyimler önemli.

    Bence senin yapman gereken, ve benim üzerinde çalıştığım konu, madem çevreni beğenmiyorsun, kendi çevremizi yaratmak.

    Bunun için iyi bir kariyer, belirli bir yön duygusu gerekiyor.
    İyi bir çevre Nişantaşında oturup, boş muhabbetler yapmak değil elbette, ama anlattığım Alp gibi adamları bulabileceğin bir kariyer, bir sosyo-kültürel düzeye ulaşmak.
    Gidipte Fikirtepe'nin en belalı yerinde oturursan, sürekli abuk sabuk tiplerle uğraşır, kendini geliştirmeye vakit bulamazsın, ama bu temel kaygıları aşabildiğin bir çevrede, 2500 yıl önce yaşamış büyük filozofların ki kadar olmasa bile, gerçekten keyif veren, hayatın tadını arttıran sohbetlerle mutlu olabilirsin, olabiliriz.
    Ana fikir, beğenmediğin çevreyi değiştir, kendi çevrene ulaş, ulaşalım ;)
     
    salvadore_xp bunu beğendi.
  13. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    Ben de bu fikri bayağı zamandır düşünüyorum. Bir elin parmaklarını geçmezden kastım kesinlikle ukalalık değildir. Yanlış aksettirdim sanırım. Neticede aynı kanıya varmışız. Belki de bu yüzden bu üniv'i bitirip ya da bırakıp daha seçkin bir bölüm okuma isteğini taşıyorum. Elbette zaman zaman çevremde kaliteli sınıf öğretmenleri var. Sosyal ortamımı genişletip; daha seçiçi davranmaya başladıktan sonra geriye kalan sayısı yine bir elin parmağını geçmiyor. Bana bir elin parmağını geçen yerler lazım :D Aslında böyle bir yerde bu düşüncelere sahip olmak da çok güzel. Önyargı ve komplexlerin illetinden yeni kurtulmuş ve birey olmaya adım atmış bir insan olarak önyargılarımdan arındığımı hisseder haldeyim; ama bu hiçbir zaman bir ukalalık düzeyinde değildir. Kendimi yeterli gördüğüm zaman kendimi geliştirmem mümkün olamaz. Binevi dimağımın kapılarını ve bilgi ve önerilere kapamış olur ve bu tavrımdan yine en büyük zararı ben görürüm. Bu yüzünden öğrenmenin ve kendimi geliştirmenin sonu yok. İnşallah ölene kadar da böyle devam eder.

    Yeni bir ülke muhabbetini biraz abarttım. Maksat mübalağa olsun :D

    Ben açıkcası o kadar soylu bir aileden geldiğimi söyleyemem. Elbette varyemez amcalarım vardı. ama onların yeni görüşlere açık olacağını sanmıyorum. Özellikle babam bu konuda numberone dir :D Ama babam. Onu her haliyle çok seviyorum.
    Aslında Karasan, soylu ailelerdeki yetişen insanların elbette düşünceleri temel sağlam ve köklü olduğu için daha oturmuş olacak. Ama bizim aile türünde de ahlak keza saygı, terbiye vs... çok iyi öğretiyorlar. Her ikisinin de avantajlı olduğu noktalar var. Ama sen çocuğunu hangi ortamda yetiştirmek istersin diye samimi bir soru sorarsan ben "her ikisini de sentezlemeye çalışırım" derim :D
    Velhasıl: Kendimizi geliştirme arzunun hiçbir zaman son bulmaması dileğiyle.
    Emre, Ben İrwin D. Yalom'dan aşkın celladı'nı okudum. Tavsiye edebileceğin varsa okuyabilirim.
    Saygılarımla
     
  14. Karasan
    Offline

    Karasan Özel Üye

    Katılım:
    18 Ocak 2006
    Mesajlar:
    2.598
    Beğenileri:
    2.095
    Ödül Puanları:
    0
    Yok Ergün asla ukalalık olarak algılamadım dediklerini, o yazdıklarımı yazarken kendi geçmişime bir öz eleştiri vardı.
    Sosyal bölümlerde okumuş olduğum halde, sosyal bilimlere gönül veren sayısı çok azdı çevremde, çok yakın bir dostumla, sosyoloji, felsefe gibi konularda konuşurken farklılığımızın bilinciyle kendimizi özel hissederdik.

    Hiçbir zaman süperiz, harikayız demedik ama senin düşündüğün gibi bizim gibi insanlardan çok az var düşüncesi belirdi, ki doğru az var, ama işte az olana ulaşmak gerekiyor bence.

    Kitap konusunda, sizi etkileyen kitaplar diye bir konu var, gerçekten en az 20 kitap önerebilirim.
    İlk aklıma gelenler;
    Jerome Salinger'in Gönülçelen'i
    Jack London'ın Martin Eden'ı ve Ateş Yakmak isimli hikaye kitabı.
    Lermontov'un Çağımızın bir Kahramanı.
    Yalom'un Nietzche Ağladığında, Divan isimli diğer iki romanı güzel ama edebiyat devlerinin eserleri bunlar bence daha öncelikli.

    Zaten bunları okuduğu zaman insan çevresinden ne kadar farklı olursa olsun, insan türünün üstün örnekleri karşısında saygıyla eğilmeden edemiyor, benim inancıma göre gerçekten okuyan ve okuduklarını anlayan kişi çok ukala olamaz, çünkü okudukları adamlar ona haddini bildirirler her seferinde ;)
     
  15. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    Martin Eden, Ateş yakmak ve nietzchi ağladığında'yı okudum. Jack london ve Jean cristopher grange hastasıyım zaten. Etkilendiğimiz kitaplar bölümü bayapı inceledim. Ben özellikle İrwin D Yalom'dan tavsiyeler istemiştim. Her neyse...
    Doğru anlaşıldığıma sevindim Emre, yeni insanlar keşfetme çalışmalarını hızlandırıyorum. Genelde belli başlı yazarları benimseyip, genellikle tüm setlerini almaya çalışır ve daha sonra okurdum. Artık daha çeşitli ve adı duyulmamış yazarları da özümsemeye ve içimdeki ergüne uygun bir karakter aramaya başlayacağım. Buna dair zaten çalışmalarım vardı. Artık ivme kazandırma zamanı geldi.
    Ben "insan kitabın içinde kendinden birşeyler bulursa o kitabı sever" diye düşünüyorum. Sosyal ve ekonomik gidişatım Maritn Eden'le çelişse de ideallerimizin bir bölümü ortaktı onunla. Aynı duyguları Demir Ökçe ve Beyaz Diş'de de yaşadım. YAzar jack London ya da jean ise beni bir yerden yakalıyor ve kulağım tutarak kitaptan kafamı kaldırmama aman vermiyor. Hayatı yaşanılası kılan zevkler de bence bu küçük ayrıntılarda gizli değil midir?
     
  16. Karasan
    Offline

    Karasan Özel Üye

    Katılım:
    18 Ocak 2006
    Mesajlar:
    2.598
    Beğenileri:
    2.095
    Ödül Puanları:
    0
    Senin çok seveceğine inandığım bir diğer kitap o zaman, o bölümde bahsetmiştim sanırım, Muhteşem Gatsby, büyük Amerikalı yazar F. Scott Fitzgerald'ın.
    Martin Eden'daki kişisel gelişimi sonucu toplum içinde yer bulamayan, sığmayan karakterlerin romanları büyük keyif verir banada.
    Irvin Yalom'un okuduğum tüm kitaplarını tavsiye ederim.
    Divan okuduğum ilk romanıydı, çok beğendim, sonra Aşkın Celladı ve Nietzche ağladığında geldi.
    Bağışlanan Terapi okuduklarım içerisinde zayıf halka oldu diye hatırlıyorum.
    Güneşe Bakmak çok faydalı geldi bana, hayata (ve ölüme) bakışı etkileyen kitaplardan birisi diyebilirim.

    Roman okuymayı küçümseyen insanlar görüyorum, genellikle mühendislik gibi branşlarda okuyanlar bunlar.
    Üzülüyorum, roman öyle birşey ki bence,
    Eğer büyük bir deha, mesela Dostoyevski yazdıysa,
    adam yaşadığı toplumu+zamanı+dünyayı+dünya üzerindeki siyasi ve kültürel dalgalanmaları+insan tiplerini ve daha birçok şeyi, muazzam bir zeka, sezgi ve kavrayışla yakalayıp, bunları kendi içerisinde işleyen bir sistem olarak, romanında kurguluyor,
    Bizlere dünyadan gördüklerini romanı üzerinden, bal yapan bir arı gibi, damıtılmış olarak veriyor.

    Roman 3-5, 10-20, 100-200 kişinin laklakı, geyik muhabbeti değil asla (sözüm sana değil, yanlış anlama)
    Orada geçen sözler, insanlar, topluımda nefes alan insanların yansıması, Matrix gibi, adam kafasında dünya kurup, çağın resmini çiziyor.
    Gidipte o romanlardaki her bir konu üzerine uzun uzun;
    Bu insan tipi böyledir, böyle yapar, çünkü böyle bir kişiliğe sahiptir.
    Nihilistler böyledir, çünkü bu etkilerde kalmışlardır.
    Aşırı dindar insanlar böyledir, çünkü....

    Gibi yazmak eminim daha kolaydır, en güzeli, büyük bir yazarın bunları yapay bir kurgu ile bir araya getirip bize sunması.
    Romanı sadece olay örgüsü olarak görenlere,
    Pek az şey için okuması büyük bir zahmet olarak nitelendirenlere cidden üzülüyorum.

    İçinde yaşadığı topluma bakıp, nefes gibi içine çeken, aldığı ilhamla arı gibi eser üreten yazarların bilgeliklerinin kıymetini ben her geçen gün daha fazla anlıyorum.
     
  17. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    "İçinde yaşadığı topluma bakıp, nefes gibi içine çeken, aldığı ilhamla arı gibi eser üreten yazarların bilgeliklerinin kıymetini ben her geçen gün daha fazla anlıyorum."
    Mevzunun kırılma noktasını biliyorsun zaten. Bu fikre sahip olan insanlar romanı ya da romancıları aslında hiçbir şeyi bilmiyor demektir. Öyle düşünenlerin okudukları kitap İlköğretimde zorunlu olarak okutulan Cin Ali tarzında kitaplardır ki onlardan bile çıkarılacak ve anlaşılan o kadar bilgi ve hayat dersi dolu ki bunları bile okurken özümsememektir.
    Bizim Lise sondayken çok değerli bir edebiyat hocamız vardır. Mevzu bahis kitap okumak ise bize hep şunu söylerdi: Kitap okuma alışkanlığı olmayan birine kitap oku demek, piyano çalmasını bilmeyen birine piyano çal demekle eşdeğerdir"derdi. Onun sözü zamanında bana süslü ve dikkat çekici öğrencileri etkilemek maksadıyla söylemiş basit cümle olarak gelirdi. Şuan ne kadar doğru söylediğini kafama dank ederek anlıyorum.
    Diğer bir konu ise kitaba yazarın gözüyle bakmak belli bir birikime ulaştıktan sonra yapılabilecek birşeydir. Ki okuduğu kitap sayısı 10 olan birisinin yazarın gözüyle olaya bakmaya çalışması gerçekten istisnai bir durumdur. Zaten kitabı okurken olaylara yazarın gözüyle bakıyor diyebilirsin. Aynı şekilde eline kağıt kalem ve gerekli kaynakları versek, al bakalım roman tadında bir roman yaz bize desek; elbette tutuşacaklardır. Çünkü yılların birikimi ve zeka örneğidir binevi. Hani Bir bardak vardır ya. O bardak dolmadan taşmaz. Aynı şekilde önce bardağı doldurmak gerekirse bu taşan kısım eser vermeye (hepsi için değil) tevik etsin insanı.
    Ben o kadar da iyi bir okuyucu olduğumu söyleyemem; ama okuduğum kitaplarda kendimi bir anlık o yazarın yerine koyarım. Bunu yaptıktan sonra yazarın zanaatına ve becerisine saygı duymamak mümkün değil.
    Metal Fırtına tarzı kar amaçlı kitaplar için aynı şeyi düşünmüyorum. Ki onları yazmak için bardağın dolmasına da gerek kalacağını sanmıyorum.
    Velhasıl: Bu düşüncedeki insanların değişmesi için roman okumaları ve okuduklarını özümsemeleri gerekiyor. Yoksa bu düşünceyi ki zamanlar önyargı haline gelecektir dizginlemek gerçekten çok zor bir hal alacaktır.
     
    Son düzenleme: 3 Haziran 2008
  18. KD
    Offline

    KD Üye

    Katılım:
    9 Mart 2007
    Mesajlar:
    244
    Beğenileri:
    54
    Ödül Puanları:
    0
    evet karasan.. olum korkusunun nedeni hep daha fazla istememiz ama dedigin gibi hayat bizi iyi yasamaya zorluyor ve mevcut imkansizliklar, istedigimiz bir hayat surmemize mani oluyor, bu da gereksiz yere huzursuzlugu beraberinde getiriyor.
     
  19. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    Aradan ne kadar da zaman geçmiş. Başlıkta Karaşan'a ve kendime ait yazıları büyük bir zevkle tekrar okudum. Hakikaten sosyaloji ve edebiyatın önünde eğilmemek mümkün değil.
    Konuya dönüyorum...
    Karakter analizi kişinin kendi inisiyatifine kalırsa bazen olduğumuz değil de olmak istemiz bir insan modeli çıkabilir ortaya. Örn. hayatta ideali zengin olan ve herdaim çalışma planı yapan birisi 4 4 lük bir cv yazacaktır. Okuduğunuzda yazan kişinin tanıdığınız kişi olduğuna bile inanamayabilirsiniz. Ben de bu devinimsel düşüncelerime bir yenisi ekleyip, önceki halimle çelişmekten bıkmış bir durumdayım. Aslında bu değişkiyi riyakar ya da karakterin oturmamış, insanın olgunlaşamamış olması olarak yorumlamamak gerek. Her daim değişime açık olmak, birnevi gelişime açık olmaktır. Bir yıl içerisinde hiçbir kat edemiyorsan, değişime kapalı, kalıplarından çıkmayan birisisin demektir. Hayatta bu değil midir aslında. Sürekli yaptıklarının yanlış olduğunu üzerinden zaman dilimi geçtikten sonra anlamak ve bir yeni davranış biçimi geliştirmek. Bu düşünceden yola çıkarsam Umarımherkese değişim ve gelişim dolu bir hayat sürer...
     
    gaddarkemal bunu beğendi.
  20. Berkthagar
    Offline

    Berkthagar Üye

    Katılım:
    1 Eylül 2007
    Mesajlar:
    438
    Beğenileri:
    282
    Ödül Puanları:
    0
    güzel bir konu başlığı, güncelledim ve diğer arkadaşların da yorumlarını bekliyorum.sanal alemde gördüğüm insanların gerçek hayattaki kişiliklerini hep merak etmişimdir,herkes kendini biraz tanıtsın bakalım.

    Kendi adıma düşünmeyi ve analiz etmeyi seven,ama bazı şeyleri uygulamakta zorlanan biriyim.aslında sevecen biri olduğum halde çok hareketli ve sosyal birisi değilim,ama zamanla kendimi sevdiririm.Toplumun bazı değerlerine pek inanmadığım için genellikle önemli konularda susmayı tercih ederim.Dengesizliğim arkadaş çevrem tarafından onaylıdır:) sakin biri olmama rağmen bazen kendimden beklenmeyecek psikopatlıklar yaptığım olur.
     

Sayfayı Paylaş