Haşmet Babaoğlu-Vatan Gazetesi

Konusu 'Konu Dışı' forumundadır ve EyeSeeYou tarafından 12 Mart 2006 başlatılmıştır.

  1. EyeSeeYou
    Offline

    EyeSeeYou Özel Üye

    Katılım:
    5 Nisan 2005
    Mesajlar:
    509
    Beğenileri:
    242
    Ödül Puanları:
    0
    BEDEN GUZEL DINC DE YOLCULUK NEREYE?

    Sağlıklı, diri, dinç ve uzun bir yaşam...

    Herkes bunu istiyor şimdi...

    Herkes kendi çapında; cüzdanına, vaktine, imkanına göre sağlıklı bir beden peşinde koşuyor; bunu yapamayanlar da bir gün yapabilmenin hayalini kuruyor.

    Mesela günümüzün en gözde "doğru"su doğru beslenme!..

    Tabii bu arada hem bilim hem de medya kafaları karıştırıyor. Yumurta zararlı mı; iyi kolesterol kötü kolesterol ayrımı gerçekten anlamlı mı; dışardan kalsiyum desteği almak doğru mu antioksidanların kanser oluşumlarına karşı olumlu etkisi gerçek mi? Bütün bu konularda altı ayla altı sene içinde kanaatler, bilgiler, tercihler değişip duruyor.

    Ama yine de girdiği yoldan geri dönmüyor modern insan!

    Varsa yoksa beden, diyor!..

    ***


    Geçen yıl orta yaşın üzerindeki bir tanıdığımın iki ekşi yeşil elmayı midesine indirişini gözlemlerken şaşırmıştım: Her ısınktan sonra
    yüzünde tattan hiç memnun olmadığını gösteren bir ifade oluşuyordu.

    Burnunu, dudaklarını buruşturuyor sonra iştahla kocaman bir ısırık daha alıyordu.

    Aç değildi, hatta toktu. Üstelik belli ki, benim gibi yeşil elmayı sevenlerden değildi.

    Son parçayı da çiğneyip yuttuktan sonra çekirdek kısmını tabağına bırakırken bana dönüp "yeşil elma anti-aging için çok iyiymiş" deyince güldüm...

    Sonra "İyi de ağabey, bari bu meyvenin içindeki önemli maddeler neyse onları içeren tabletler alsan da bu sıkıntıya katlanmasan! Ekşi sevmediğin belli" dedim ya, aldırmadı. Yaşını başını çoktan almış ama hâlâ dinç bedenine karşı görevini yerine getirmiş olmanın ferahlığı içinde arkasına yaslandı...

    ***


    Hayat tümüyle bedene odaklanınca elbette yeni huzursuzluklar, yeni sorunlar çıkıyor ortaya.

    Egzersiz yapamamak mesela!

    Bu birçokları için büyük bir kusur, gizliden gizliye kendisini horlamasına yol açan bir eksiklik...

    Ve bakıyorum da, nasıl daha sağlıklı, daha "fit", daha "uzun ömürlü" bir bedene sahip olabilirim arayışı birçoklarında terk ettikleri sigara alışkanlığının yerini almış sanki.

    Artık laf aramızda, yeni bir bağımlılıkları var!

    Bir de dün bilmemne otu tozu tabletleri alınırken, bugün onların çöpe atılıp bilmemne yosunu tabletleri alınmaya başlanması meselesi var.

    Sonra... Aerobik bitiyor, pilates başlıyor...

    ***


    Tamam, kimse itiraf etmek istemese de, bu arayış fena halde obsesif bir karaktere sahip ve hayalkırıklıklarıyla dolu bir döngü...

    Ama yine de sağlıklı bir bedene sahip olmak gerekiyor.

    Ve her insan için elbette kaliteli ve dinç bir yaşlanma süreci çok önemli...

    Ancak bu alanda benim zihnimi kurcalayan başka bir şey var. Biz modernler, bedenlerimizin sağlığını unuturken bence çok hayati bir noktayı gözden kaçırıyor, savsaklıyoruz.

    Sağlıklı bir beden ve kaliteli bir ömür istiyoruz. Kabul. Ama ne için?

    Sadece yaşayıp, sonra yine de kaçınılmaz biçimde ölmek için mi?

    Bilen bilir, düşünür Edward de Bono'nun pek sevdiğim bir örneği vardır: Arızalı gemi örneği...

    Modern insanı işte o gemiye benzetiyorum.

    Hani geminin motorları teklemeye başlamış. Dümeni tutmuyor, ışıklan soluk. Aşın alkolden sızmak üzere olan kaptan her şeyden habersiz. Mürettebat moralsiz. Yolcular servisten şikayetçi.

    Derken helikopterle gemiye yeni bir kaptan ve ekibi iniyor. Motorlar tamir ediliyor. Işıklar yanıyor. Moraller düzeliyor. Servis iyi.

    Fakat gemi hâlâ aynı yönde... yanlış rotada ilerliyor.

    Eduuard de Bono bu anekdotu işler yoluna soktuğumuzda genellikle yaptığımız bir yanlışı vurgulamak için anlatır.

    Yani arızayı tamir ettik, bozuk düzeni düzelttik ama gidilen yolu hiç tartışmadık...

    Ben de diyorum ki, bedeni sağlamlaştırıyoruz, ömrünü uzatıyoruz, güzel de, bu bedenle nereye gidiyoruz?

    Hiç sorduk mu nereye?

    O meseleleri unuttuk değil mi?
     
  2. diez
    Offline

    diez ADMIN Yönetici Admin

    Katılım:
    18 Ocak 2006
    Mesajlar:
    13.051
    Beğenileri:
    15.000
    Ödül Puanları:
    123
    Cinsiyet:
    Bay
    Yer:
    Çorum
    Haşmet Babaoğlu'nun yazıları gerçekten kaliteli oluyor..okumaktan zevk aldığım köşe yazarlarından birisi ama aslında biraz da abartı yok değil yazıda..olayı fazla dramatize etmeye gerek yok..spor yapanlarda ölecekler ama belki yapacakları spor dünya görüşlerinide etkileyecek , kendilerine güvenlerini sağlayacak ve aslında işte ozaman nereye gittiğini sorgulayacaklar..

    yani mükemmel bir vücut için herşeyi yapan adam, ona ulaşınca daha ulvi , ulaşılamaz olayların ,gizemlerin peşinden koşacaktır.ulaşılan her hedef insanı yaratılış gizemine sürükleyecektir bence..ki çok büyük bilim adamları dahi ulaşabildikleri kadar uzağa ulaşmışlar daha sonrasına insan aklı müdahele edemez diye ulvi bir güçten medet ummuşlardır..

    madem öyle neden spor yaparak zarardan kar edenlerden olmayalım..
     
  3. Blitz
    Offline

    Blitz Özel Üye

    Katılım:
    9 Ocak 2006
    Mesajlar:
    1.418
    Beğenileri:
    209
    Ödül Puanları:
    0
    Yer:
    Istanbul
    Tabi canım bence de iyi bir yazarın iyi bir yazısı olmuş bu ama abartı var. Sanki hiçbir işe yaramıyor vücudumuz gibi konuşmuş ama biraz dar giyinince herşey bambaşka işlemeye başlıyor 8)
     

Sayfayı Paylaş