Diyette Son Durum

Konusu 'Beslenme' forumundadır ve saydam tarafından 2 Aralık 2005 başlatılmıştır.

  1. saydam
    Offline

    saydam Özel Üye

    Katılım:
    4 Eylül 2004
    Mesajlar:
    7.092
    Beğenileri:
    1.922
    Ödül Puanları:
    0
    Meslek:
    serbest
    Yer:
    Academic Sport Center
    Diyet hadisesinde son durum

    Diyetisyenler sağlığımızla mı oynuyorlar acaba? 'Diyetzedeler sessiz kalmayın ona buna kanmayın!' demiştim hani iki hafta önce... Sonra da oturup gelişmeleri beklemiştim. Ancak hassas konular öyle yarım bırakmaya gelmez. Öncelikle küçük bir hatırlatma yapayım, hafızaları zorlamayayım. Her şey Dr. Ozan Tunçer'in 'Diyetsiz Kalıcı Zayıflıyorum' kitabını okuyup, kendisiyle konuşmamla başlamıştı. Tunçer, "Tüm zayıflama diyetleri sonunda kişiye kilo olarak döner, insanın açlık tokluk ve doyma hisleri önemlidir. Kişi acıkınca yemeli, doyunca bırakmalıdır" demişti. Ancak 'Diyetisyenler sağlığımızla mı oynuyorlar acaba?' başlığı ortalığı birbirine kattı. Abartma yok, ülkenin dört bir yanından diyetisyenler, üniversitelerin beslenme ve diyetetik bölümü öğrencileri beni e-mail yağmuruna tuttu. Ve tam da üstüne Uzman Diyetisyen Selahattin Dönmez bombayı patlattı: "Haluk Saçaklı Beden Eğitimi Öğretmeni, Ender Saraç Aile Hekimi, Muzaffer Kuşhan Travmotoloji Uzmanı, Osman Müftüoğlu dahiliyecidir, hiçbiri diyetisyen değildir..."
    Ve şimdi karşınızda son durum... Ender Saraç ve Haluk Saçaklı ile görüştüm. Ender Saraç, "Ben diyetisyen değil, aile hekimiyim" dedi. Peki aile hekimi diyet verebilir mi? Saraç, bilinçli beslenme vererek bünyedeki hastalık gerilimini azaltıyor ve metabolizmayı ayarlıyormuş.
    Saraç "Ben diyet vermiyorum, vücudu toksinlerden arındırıyorum" dedi. Haluk Saçaklı ise Anadolu Hisarı Gençlik ve Spor Akademisi'ni bitirmiş. Yüksek Lisans tezini obezitenin egzersiz ve diyetle nasıl giderilebileceği konusunda yapmış. O da, "Ben obezite danışmanıyım" dedi. Savunmayı dinledikten sonra söz Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç Dr. Funda Elmacıoğlu'nda... Elmacıoğlu, "Diyetisyenlere haksızlık edenler yine kendileridir. Taylan Kümeli'yi bir diyetisyen olarak diyetisyen olmayan kişilerle oturup röportaj verdiği için eleştiriyorum. Diyetisyenlik belli bir eğitimden geçmeden olmaz" dedi. Ve halkı uyardı: "Bu işin eğitimini almış, beslenme ve diyetetik bölümü mezunu kişilere gitsinler. Haftada 3-5 kilo verdiren diyetler saçmalıktır..." "Peki Haluk Saçaklı 'Obezite uzmanıyım' dedi, böyle bir uzmanlık var mı?" "Obezite uzmanlığı denen bir şey yoktur. Sağlıklı beslenme okullarda öğrenilebilir. Bu işin eğitimini almamış bir kişi başkalarına nasıl öğretebilir?" "Ender Saraç 'Aile hekimiyim, diyet vermiyor vücudu toksinlerden arındırıyorum' der?"
    "Yılların hocasıyım böyle bir şey bilmiyorum. Haa siz ilaçlı sebzeden, meyveden toksin aldınız diyelim. O zaman acil serviste tıbbi tedavi gerekir. Ender Saraç beslenme eğitimini nerede almış. Soya diye tutturmuş. Bakın sarı ırk cins olarak osteoporoza daha yatkındır. Bizim nohutumuz, kurufasulyemiz, mercimeğimiz soyaya eş değerdir. Mecbur muyuz soyaya..." Funda Elmacıoğlu Muzzaffer Kuşhan'ın Polonezköy'deki zayıflama çiftliğine de gitmiş. Bakmış ne oluyor oralarda?
    "Muzaffer Kuşhan yıllardır İstanbul'un anasını ağlattı. İnsanları yarı açık ceza evi gibi o çiftliğe tıktı. Herkese aynı bin kalorilik diyeti uygulatıyor. Diyet kişiye özel verilir. Kişinin vücuduna, sağlık durumuna, genetik ve kültürel yapısına, yaşayışına göre verilir." Hocalarını dinledikten sonra Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğrencilerinden Müge Özyurt'un e-mailine yer vermek istiyorum. Yazımı sınıfta okumuşlar.
    Benim yazım onların mesleğine zarar vermiş!! Emailinin bir kısmı şöyle: "...Diyetisyen olmadığı halde mesleğimizi benimseyen, kullanan doktor sıfatlı insanlara ne demeli?.. Bu işin peşini bırakmayacağız, mesleğimizi elimizden almayı başaramayacaklar. Yeni nesil diyetisyenler, bizler geliyoruz..."
    Şimdi ben Müge'nin isyanını anlıyorum da, bu işin gündeme gelmesinin önemini görememesini anlayamıyorum. Ama yine de yeni nesil diyetisyenleri hırslandırdıysam ne mutlu bana! Hem artık o bunu yaptı, bu bunu dediyi bırakıp, işin özüne bakmalı sanki...
    Buyurun 14 yaşındayken mezuniyet balosunda güzel görünmek isteyen E. Ö'nün hikayesine...
    Kız 'diyetisyene' gidiyor iki ayda 10 kilo veriyor. Daha sonra hızla 20 kilo alıyor. Ve bu arada baş dönmesi, bayılmalar şeklinde sağlığını bozduğunu fark ediyor. Şimdi pişman... Ama geçmiş olsun... Daha ince olmak için ne taklalar atıyoruz, günümüzde her şey güzellik çünkü. Aynı şeyi ben de yapmadım mı?
    Zayıflık kadar başımıza taş düşsün. Ortalığı anoreksikler (yani yemek yemeyenler) ve blumikler (yediklerini kusanlar) sardı. Etrafta kırıtan incecik kızların birçoğu hasta; yeme problemleri var.
    Ben arkadaşlarımdan görüyorum. Ve hepsinin başlangıç noktası 'yo yo' tabir edilen haftada üç kilo tipi, onun sapı bunun kökü diyetler. Kilolu olsak bir türlü, zayıflasak bir türlü. İnsan bu; canı çekiyor, içi istiyor incecik ve dikkat çekici olmayı... Ama dayatılan diyetleri de uygulaması çok zor. Uygulasan da geri alıyorsun kiloları zaten. Peki ne yapmalı? İşin uzmanına başvurup, kendimize özel listeyi kapmalı, yavaş yavaş, sindire sindire zayıflamali
     

Sayfayı Paylaş