Baskıcı bir ailede yetişen çocuk-demokrat bir ailede yetişen çocuk

Konusu 'Dertleşme' forumundadır ve salvadore_xp tarafından 14 Haziran 2008 başlatılmıştır.

Watchers:
Başlığı izleyen üye sayısı: 5 üye.
  1. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    Ailenin fiziksel, zihinsel ve psikomotor gelişimde; karakter, hayat görüşü ve hayattan bekletinleriki etkilerini hepimiz kabul ediyor ve bazı davranışlarımızdan dolayı psikiyatriye gittiğimizde neden çocukluğumuza inmeye çalıştığını da anlıyoruz.
    Çocuk arkadaşlarıyla oynaması, sınıfta söz alması, arkadaşları arasında lider olması, bazı arkadaşlarıyla çatışmalar olması ve bunu gerek münakaşa gerek fiziksel yollarla halletmeye çalışması, öğretmeninden işittiği azar ya da yediğin tokat vs... Baskıcı bir ailede bunların hiçbir önemi yoktur. Neticede çocukdur ve büyümelidir, nasıl büyüdüğün önemi yoktur zaten 18'den sonra da aieyle iplerinin kopacağı planlandığı için çocuk psikolojisini ya da pedegojiyi bırakın çocuğa dair konularda bu umursamaz ve hoyratlık ne kadar önemsiz ve etkisizdir baskıcı ailelerde.
    Demokratikten kastım: çocuğun fikirlerine ve kendisiye, sade ve sadece bir birey olduğu için değer vermilmesi.
    Demokratik ailede de olaylar baskıcı ailede olanların tersi olarak cereyan edecektir.
    Baskıcı ailede büyüyen çocuğun bir birey olması gerçekten çok zordur. Öncelikle içinde bulunduğu komplexlerden kurtulmalı ve ikinci planda durma isteğinin geçmişindeki yaşantıların bir meyvesi olduğunu anlamalıdır. Elbette kişi kendi iradesini eline alabilmeyi ve geçmişini objektif değerlendirmeyi başardktan sonra farklı bireylerle olan farklıklıkların kaynağını bir parça mukayese ettiğinde gerçek gün gibi ortaya çıkacaktır.
    Sınıf öğretmenliği'nde okuduğum için düzenli olarak staja gitmez zorundayız ve staja gittimde şehir merkezinde çocuklarla ilçedeki çocuklar arasında uçurum var inanın. İlçe merkezindeki çocukların aileleri baskıcı. Öğretmen de keza baskıcı. Çocuklar dayaktan öyle bir korkutulmuş ve dayağa şartlanmış ki sevmek için elimi kaldırdığımda tokat atacağımı sanarak yüzünü korumaya çalışıyor. Anında kızarıyor ve gözleri doluyor. Öğrencilerin bu pasiflikten kurtulup derse aktif katılımı sağlamak için tek tek söz hakkı verdim ve bol bol onure ettim. Övgüler yağdırdım. Benim için ne kadar önemli olduklarını anlattım vs... 20 dk. bununla uğraştım; sonuç yine aynıydı inanın. Birkaç öğrenci söz aldı ders boyunca; ama kitaptan ezberlediklerini söylemekle yetindi. Çünkü bu zamana kadar öğretmenleri bunu yapmış, öğrenci fikirleri kitaptakine ne kadar uyarsa ödül de o derece büyük olacak. Virgülü virgülü söylemeye çalıştı garibim.
    Şehir merkezindeki okullarda durum biraz daha farklı. Enazından öğrencilerin gözlerinde korku ve cezalandırma psikolojisi yok. Düşüncelerinden emin olmasa bile söylemeye cesaret edenler var.

    Farklı ortamlarda, farklı ailelerde ve farklı öğretim yöntemleriyle yetiştirilen çocukları sınavlarda ve iş hayatında aynı kategoride yarıştıracaklar. Şehir merkezindeki çocuklar her daim bir adım önde gidecek. Taşradan çıkıp başarı gösteren çocuklarda da tam bir deha oluyor zaten. Onu o seviye getirmek marifet gibi görülse de harcandığının gösteridir bayağı; onun yeni laboratuvarla da buluş yapmak ve ilim ve fennin ortaya çıkarılacak yönlerini bulup insanlığın hizmetine sunmaktır.

    Ben kendimi baskıcı ailede yetişen çocuk kategorisine koyuyorum. Düzenli terapi seanslarına katılacak bir param olmadığı ve 5 dk.lık devlet hastanesinde yapılan psikiyatri seanslarının da fayda göremeyeceğimin bilincinde olduğum için kendi kendimin psiyatristi olmaya çalıştım hep.
    Serbest ailelerde büyüyen arkadaşları görünce daha alacağım çok yol var diyorum kendime. Kısa vadede olacak ve tamamen silinecek bir yaşantılar değil çünkü bunlar.
    Yine şükrediyorum içinde bulunduğum durumun kaynağını araştıracak ve içinde bulunduğum durumdan utanç duymayacak bir yapıya sahip olabildiğim için.
    Sizin kendinizi hangi kategoriye koyduğunuzu ve bahsettiklerimi yaşayıp yaşamğını merak ettiğim için açtım başlığı. Yorum yapan ve yapmayıp sadece okumakla yetinen herkese teşekkür ederim.
    Saygılarımla
     
  2. petsy
    Offline

    petsy Üye

    Katılım:
    28 Ağustos 2006
    Mesajlar:
    66
    Beğenileri:
    44
    Ödül Puanları:
    28
    insan hayatta kendinde olmayan şeyleri daimi surette mukemmel zanneder.bu hayatta zıtların birbirini çekme prensibidir .eet insan sahip olmadığı şeyleri kötü dahi olsa mukemmel zanneder. mesala cok zayıf bir insan şişman birine kısa boylu uzuna ve sair zıtların birbirine hayran oldugu gibi. seninde baskıcı bir ailde yetişip,Serbest ailelerde büyüyen arkadaşlarına duydugun hayranlık gibi.
    bu cekim yasasıda idealiteyi bulma adına bir aldatmacadır.cunki zıtlar birbirlerindeki negatif tarafları
    nötralize ederler.ve ideale yaklasırlar


    mesala ben senin ifadenle cok serbestci bir ailede yetiştim.düştüğüm zaman elimden tutup kaldıran biri olmadı. düsmesinide kalkmasınıda hep kendim ögrendim. ve bende senin gibi diğer baskıcı otriter ailenin cocuklarını mukemmel zannederdim fakat hayatta her insan kendi içerisinde mutsuz oldugunu cok gecmeden ogrendim.
    bu minvalde devam etmicem.

    yani ben hep bir diyalektikten bir sentezden yanayım.yani birinden biri eksik olursa olmaz eksik olur.
    yani yeri geldiğinde otoriter yeri geldiğinde demokrat hosgorulu olunmalı diye dusunuyorum.
     
  3. fehmican
    Offline

    fehmican Üye

    Katılım:
    1 Ekim 2007
    Mesajlar:
    228
    Beğenileri:
    44
    Ödül Puanları:
    0
    Ben de kendimi baskıcı ailede yetişmiş birisi olarak tanımlayabilirim. Bu genellikle ailemin dindar olasından kaynaklanıyor.mesela 25 yaşımda olmama rağmen hiç kız arkadaşım olmadı ve oldukça kısır bağnaz bir çevrede yetiştim ama ne varki bunlardan sıyrılmasını ve kendi hayat görüşümü oluşturmasını bildim,fakat bazı şeyler var ki bunları değiştirmek gerçekten imkansız gibi örneğin utangaçlık ,sıkılganlık,atılgan olamama gibi sanırım bunlar bir kere çocuğa kaydedildimi bir daha değiştirmek oldukça zor.
    önemli olan kişinin birey olduğunun farkına varması kendine dayatılan yaşam tarzını sorgulayabilmesidir.
     
  4. Karasan
    Offline

    Karasan Özel Üye

    Katılım:
    18 Ocak 2006
    Mesajlar:
    2.598
    Beğenileri:
    2.095
    Ödül Puanları:
    0
    Petsy ilk paragrafta yazdıklarına hiç katılmıyorum, ama son bölümde yazdıklarına katılıyorum, senteze varmak elbette en güzeli ama aynı zamanda en zoru.
    Yüzgöz olmadan samimi olmak mesela.
    Soğuk olmak kolaydır ya da yılış yılış olmak.
    Ama ortası çok daha zordur.
    Yeri geldi mi otorite kurup, yeri geldi mi bir arkadaş olmak, dertleşmek.
    Zaten insanlar bunu yapamadıkları ya da göze alamadıkları için sorunlar gelişiyor.

    Ya aileden gördüklerini birebir taklit ediyor.
    Ya da kendisi iyi niyetle birşeylere çabalıyor ve soluğu kesiliyor.

    Ben kendi ailemden örnek verecek olursam, yapı olarak çok sosyal, dışa dönük cemiyet insanı denebilecek anne ve babanın çocuğuyum.
    Annem daha köklü bir aileden gelen, babası Danıştay üyesi olan, eski tarz terbiye ile yetişmiş bir kadın.
    Dedem, ki çok iri yarı, evde ilah gibi dolaşan, çok kibar ama eski kafalı bir beyefendiymiş, anneme sultanım dermiş, dayımların ise dedemden ödleri koparmış.
    Annemde babasının otoriterliğini almış, ama yapısı gereği çok hoş sohbet, sosyal ve güleç bir kadındır.

    Babam ise çok büyük ekonomik zorluklarla büyümüş, tamamen zeka ve becerisiyle hayatta iyi yerlere gelmiş, yoktan varolmuş bir insandı.
    Babasından işitmediği dayak ve hakaret kalmamış.
    Dedem çok sert, küfürbaz bir kasapmış.
    Babam ilkokulda çok başarılı, gözü açık, dışadönük bir çocukken, amcam içine kapanık, suskun bir çocukmuş.

    Dedem, "oğlum Cevdet, ikinizi okutacak maddi gücüm yok, sen çalışarak bana yardım edeceksin, abin okula devam edecek" demiş.
    Babam, üstün bir yazma kabiliyeti olan, ilkokul mezunu olduğuna asla inanmayacağınız bir insandı.
    O yaşadıklarını, ölümünden sonra okumamız için bizlere yazmış, bu acısını öldüğünde sonra öğrendim.

    Babam kasap çırağı olarak çalışırken, amcam okuyup İnşaat Yüksek Mühendisi oluyor.
    Hayat boyu babam kardeş olarak kenetlenin derdi, birbirinizin kıymetini bilin derdi.
    Dedeme daima her namazında dua ederdi.
    Onu döven, sürekli aşağılayan dedeme, kendi yerine okutulan amcama asla laf söylemezdi.

    Uzun oldu ama, bu hikayede öncelikle insanın hamurunu görüyorsunuz. Üstün bir karakter olunca insanda, yaşanımlar bile bazı şeyleri bozamıyor.
    Babamın zorba dedeme olan saygısı, 35 yaşında bile babam fabrika müdürü olmuş, dedeme yardım eder haldeyken bile babama hakaret edermiş, ama babam asla sesini çıkaramazmış, büyüklere saygısından.
    Ki babam öyle sessiz, sakin biri değildi, ama aile dendiği zaman akan sular dururdu.

    Babam bana hiç elini kaldırmadı, doğru düzgün sesini hiç yükseltmedi, çünkü yaşadıklarını yaşamamı istemedi.
    Kusurları vardı, aşırı korumacıydı, küçükken onun korumacılığı yüzünden çok asosyaldim, ürkektim.

    Annem ise tatlı sert insan tipine harika bir örnektir, babamın beni şımartmasına müdahale ederdi.
    Bende ona kızardım aramıza giriyor diye :D
    Sonradan annemin ne doğru yaptığını anladım, annemin açılıp, kişiliğimi geliştirmemde faydası çoktur.
    Zaman zaman beni azarlaması kendimi toparlamamda faydalı olmuştur.
    Yalnız bana bazen vururdu, bu bana çok dokunurdu, ne tuhaf, baba dayağı yemedim ama anne tokadını iyi bilirim.

    Sonuçta annem hayattan korkmayan otoriter ama sıkmayan bir anne oldu. Babam ise sevgi dolu, şımartan ve destekleyici bir figür oldu.
    Babamın izin vermediği alanlarda annem müdahale edip izin verdi.
    Babamın yumuşak kaldığı durumlarda annem affetmedi, ya da annem beni fazla boğunca babam nefes aldırdı.

    Biraz uzun oldu ama yazma eylemi aslında en güzel psikoterapi.
    Bu konuları yazarken daha iyi anladım.
    Anne babalarımızın geçmişi, onları anlamak için çok önemli, onları anlamak zaten kendimizi anlamak için şart.
    İşte benim hayatımdan bir kesitti bu...
     
    salvadore_xp bunu beğendi.
  5. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    Gerçekten anne ve babaları anlamak için onladın hayatlarını, yaşadığı ya da yaşayamadığı şeyleri çok iyi bilmek gerekiyor. Babam yapı olarak seninkine biraz benziyor; ama benden tokadını esirgemedi sağolsun. En ufak yanlışımda bir yerlerden çıkıp cezamı veriyordu. Şuana kadar küçükken yaptığım hiçbir yanlış cezasız kalmamıştır gibi geliyor bana. Onlardan hiçbir şeyimi gizleyemedim şimdiye kadar. Babam dedemden düşmanın düşmana yapmayacağını işkenceleri, şiddettin çok garip şekillerini yaşamış. Aynı zamanda da parasızlıktan da çekmiş. Dedem de babama ufak kardeşini okutalım, sen benimle çalış demiş. Babam da evden kaçmış ve eniştemi veli göstererek okula yazılmış. Dedem de benim rızam olmadan nasıl okursun diyip, maddi-manevi tüm desteğini kesmiş. Babam da zorunlu olarak imamlık yapmak zorunda kalmış. Hep imamlık yapmış, hem üniv okumuş. Formasyon derslerinde otoriter öğretmen modelini işliyoruz. Aynı zamanda geleneksel öğretmen de diyorlar bunlara. Konu otoriter öğretmen okulunca aklıma babamdan başka örnek gelmiyor. Babam şiddetinin tamamını kısamamış bir türlü. Dozajını düşürse de abime ve bana uygulamış. Ama parasızlığı hiçbir zaman yaşatmadı bize. Zaten babam geçmişine dair değerlendirme yaptığında yediği dayaklardan değil de çektiği parasızlıktan muzdariptir hep.
    Babamı psikolojisi düzgün, sağlıklı bir çocukluk dönemi geçiren, ön yargılardan kurtulmuş, geçmişte yaşadığı kötü olaylardan sıyrılmış bir insan olarak değerlendirmek çok yanlış olur. O yüzden babamı eskisi kadar eleştirmiyor ve bazı yanlış davranışlarına hakveriyorum. Şuan tek gayretim çocukluk dönemimde yaşanmaması gereken olayların etkisiyle evladıma aynı şeyleri yaşatmamak.
     
  6. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    Konudan biraz kopacağız; ama sizlere bugün sınavda başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum:

    Ful etkinlik soracağını belirten güzel hocamız, bilgi düzeyinde ve ilk döneme ait konulardan sorular sordu. Zaten 4 soru vardı. Neyse...
    Öğretmenimiz sınavda yapamayan öğrencilerin yanına giderek yardım etmeye çalıştı, doğru gidiyorsa kafa salladı, yanlış yapıyorsa "sil" dedi. Arkadamda oturan arkadaşa "doğru gidiyorsun" dedi. Ben de nasıl yaptığı görmek için arkama döndüm, bu esnada hoca da bana döndü. Kabak gibi kaldım. "Ergün, en öne geç, bir yanlışın daha olursa uyarmam" dedi. Kuzu kuzu geçtim en öne. Arkamda ve sağımda kimse yok. En öndeyim. Kopya çekmeme imkan yok. Yumuldum yorum yeteneğine. Bu esnada bizim hoca sınıfı diğer bir öğretmene bıraktı. Sanırım wc'ye gitti. 5dk. sonra geldiğinde benim kağıdımın biraz daha dolu olduğunu gördü. "Ergün, ben gidince sana ilham mı geliyor" dedi. Yani, ben gidince kopya çekiyorsun dedi. "Ne alakası var" dedim; ama duymadı sanırım. %90 kalacağım bu dersten. Sinirime de hakim olamıyorum; haketmediğim bir muameleyi görüyorum çünkü. Hoca bunu diyince kağıdımı verdim. Ve kapıda hocayı beklemye başladım. Ama halim perişan, sinirden titrer bir haldeyim. Çünkü taktımı takan bir hoca, sittim sene geçirmez taktığını. Neyse çıktı, konuşmak için yaklaştım, "hocam özür dilerim " dedim, duydu; ama durmadı, yüzüme bile bakmadı. Yanında kimse yok; ama koşar adım gidiyor odasına. Koştum, "hocam 5 dk. lütfen" dedim. Kısa kes der gibi suratıma baktı. Hocam ne yaptımda bu kadar nefretinizi kazandım dedim.-son derste de bana yatarak geçmenin yollarını arıyorsun" demişti çünkü.-
    -Ne demek bu
    -Hocam şuan bu sınavdan kalmak değil, benim hakkımdaki olumsuz düşünceleriniz canımı sıkıyor ve zoruma gidiyor.
    -Sınav ve derste davranışlarına göre bu davranışlarım Ergün.
    -Bana haketmediğim muameleri yapıyorsunuz, size çok değer verdiğim için bu davranışınız zoruma gidiyor.
    -Senin verdiğin değeri isteyen yok :D ( hocanın şu lafına bakın)
    -Sizin de bana değer verdiğinizi düşünerek değer veriyordum zaten. Artık böyle bir durum söz konusu değil
    -Ergün, edepsizleşme; ben bu okulda olduğum sürece bu dersi verebileceğini mi sanıyorsun
    -Ama hocam vs....
    dinlemedi beni ondan sonra. Kesinlikle geçecek kadar doğrum var; ama ders FF gelecek. Bunu çok iyi biliyorum.

    itiraz edip, dilekçe vereceğim. Gerekirse mahkemeye bile giderim. Olay boyutunu aştı; onur, halsiyet meselesi oldu.
    İlk başlarda konuştuğum ve hocalardan bunları duyduğum için çok pişmandım. Şuan da pişmanım. Keşke biraz daha ağır konuşsaydım keşke.
    Bu kadar gereksiz ve uzun yazıyla anlatmak istediğim, böyle küçük bir kıvılcımın hocanın içindeki ergün nefretini ateşleyebileceğini nerden bilebirdim ki.
    Arkadaşlara göre kendimi ateşe attım; ama bence kendime, tüm karakterime ve içimdeki ergüne saygı gösterdim ve düşüncelerimi söyledim. Hocayla konuşmasaydım belki dersi geçecektim; ama konuşmadığım, düşüncelerimi ona söylemediğim için içten içe pişmanlık duyacaktım.
    Hayatta yaptığın hatalar unutuluyor; ama yapmak isteyip de yamadıklarının acısı hiçbir zaman gitmiyor insanın içinden
     
  7. Karasan
    Offline

    Karasan Özel Üye

    Katılım:
    18 Ocak 2006
    Mesajlar:
    2.598
    Beğenileri:
    2.095
    Ödül Puanları:
    0
    Ergün bence kendini çok haklı görme, elbette itilip kakılmayacak, haksız yere suçlanmayı sineye çekmeyeceksin, ama şunu unutma, orada bulunma amacın o öğretmene ders vermek değil, işini gördürmek.
    İşini gördürmek tabii çok şekillerde olabilir, yalakalık yaparakta olur, bunu hiçbirimiz istemeyiz.
    Geriye diyalog seçeneği kalıyor.
    İnsanların türlü türlü kompleksleri var, senin bir davranışın kimbilir öğretmeninde hangi tuhaf mekanizmaları harekete geçirdi.

    Zaten en büyük mesele bence bu, en büyük kavgalar bu yüzden çıkıyor, senin bir davranışın, onun algı dünyasında çok farklı yorumlanarak arada bir uçurumun belirmesine neden oluyor.

    Etkiye tepki vermemek bence en büyük meziyetlerden, yani o sana bunu dedi, senin ağırına gitti, daha zoru, o denileni savuşturabilmek, üstüne bile almadan savurup atabilmek.
    Uzakdoğu Dövüş Sanatlarındaki gibi, darbeyi hiç absorbe etmene gerek yok, akıcı olup onu savuşturman mümkün.

    Şu halde yaptığının sana pek bir faydası yok.

    Tabii belli olmaz, yani teorik olarak hocayı okulda haksız çıkaramazsın, çıkarsan da bunun bedeli ağır olur.
    Çok inanır ve inat edersen birşeyler olur belki ama bence buna deymez, tabii bu benim yapımdan ötürü böyle değerlendiriyorum, yürek sıkıntısını, belirsizliği sevmem.
    Konuşarak pek çok sorunun çözüleceğine inanırım.
    Bence olay soğuduktan sonra adamla gene şansını dene.
    Adamın her türlü nemrutluğuna hazırla kendini, ezilmeden ama diyaloğa kararlı olarak yaklaş diyecem.
    Diyecem ama gözümde canlanan o hocayı düşününce egosunun esiri, belli şeyleri aşamamış insanla diyalog kurmanın ne zor şey olduğunu da iyi bilirim...
     
    salvadore_xp bunu beğendi.
  8. aneximandros
    Offline

    aneximandros Özel Üye

    Katılım:
    14 Aralık 2007
    Mesajlar:
    1.830
    Beğenileri:
    2.154
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Teorik Kimya
    Yer:
    USA
    Hoca olup da insan olamayanlardan ben de hic hazzetmiyorum. Hayati ders calismak zannedip, kafasini kumdan cikarmadan bir yerlere gelen asosyel insanlar oluyor bazilari. Kucuk adamlar bunlar, kafalari calissa da kucukler. Cunku o calisan kafa ile ne yapacaklarini anlayamamislar.

    Ben de Karasan gibi dusunuyorum. Isini gordursen, yeterdi. Benim de uni'de benden hic hazetmeyen bir hocam vardi. Neden anlamadim, benden daha tembelleri el ustunde tutardi. Kopya cekmezdim, derste gurultu yapmazdim, ve de onun bana davranislarini hic haketmedigimi dusunuyordum. Yalakalik yapmadim, ama gerekmedikce muhatap da olmadim. Isimi gorecek notlar aldim, dersten cikinca da unuttum gitti. Hala gicik olurum ama kendisine. Amerika'da nereye geleyim diye konustugumuzda, hocam ben princeton'a gitmeyi dusunuyordum siz ne dusuyorsunuz dedigimde alayci bir ses tonuyla sen orada yapabilecek misin demesi bazen hala aklima geliyor ki bolum ikincisiydim. Afedersiniz, denyo iste, ne olucak!
     
  9. krn
    Offline

    krn Yeni Üye

    Katılım:
    13 Ağustos 2007
    Mesajlar:
    193
    Beğenileri:
    56
    Ödül Puanları:
    0
    baskıcı aile modeli maalesef bizim toplumumuzun bi gerçeği..bunu zamanla atabileceğimizi düşünüyorum ama daha var..zamanla atarız çünkü yeni yetişen gençler senin gösterdiğin bu duyarlılığa sahip..sentezci ve tepkici....bunu aldıkları yeni tip eğitime bağlıyorum ben...baskıcı bi ailede yetişen çocukların kişilik gelişiminin 5 yaşına kadar temellendiği düşünülürse ileride geri dönüşü olamayan bi yolda olduklarını söylemek yerinde olur sanırım...senin kendi eksikliklerini bilmen ve bunun üzerine gitmen bişeyleri sıfırlamak adına değil ama bazı şeyleri değiştirmek adına kendi iç dünyanda oldukça mühim...ama şunu unutma baba profilin artık bilinçaltında ve tasvip etmesen de doğru olanı bilsen de ileri de zayıf bir anında kendi çocuğuna ve öğrencilerine göstereceğin profilin aynısı olacak.. en amiyane ifadeyle yontulmuşu kırpılmışı ama benzeri....
    öğretmeninle yaşadığın soruna gelince...tahmin ediyorum bahsettiğin aile örneğiyle büyütülmüş ve pedagojik eğitimi zayıf bir öğretmenmiş...sınıfiçi yönetim kurallarını bilirsiniz....yanlışa karşı bireysel değil genel bi uyarı yapılır...olmadı göz temasına geçilir..o da olmaz ise birebir görüşmeye alınır...yani tavır neresinden tutsanız elinde kalıyor türünden...ama dikkatimi çeken başka bişey oldu öğretmeninle diyaloğunda..sınav sonrası sorduğun soruya aldığın cevap...bana ders içi performansında bildiklerini çok birebir ifade edemeyen bir tip düşündürdü...öğretmeninin "..senin verdiğin değeri isteyen yok" çıkışı da senin "ondaki " benliğinde silik bi karakter çizdiğini......eminim sen düzenli çalışan bilinçli bireylerdensin eğitimin içinde...ama üniv.te bir kural vardır bilirsin...orda her zaman doğrular hakedeni almaz..!!!!!yani senin çıkışın olması gerektiği gibi olsa da mantıken(altını çiziyorum)yanlış olmuş..sıkıntısını yaşayacağını bil....
    başarılar diliyorum....
     
    salvadore_xp bunu beğendi.
  10. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    olay dizisi olarak aynı olaylar olmasa da netice olarak benzeri olaylar. Hocanın gözünde ben, işimi başkasına yaptıran, kopya çeken, sorumluluk alamayan ve posta koyduğunda da cevap veremeyen birisiyim. Bu son ifadeyi de son tartışmamdan sonra anladım.
    Susup hiçbirşey olmamış gibi evime gelmeyi seçebilirdim; ya da hocanın yanına "affetin hocam, ne yaparsan doğrudur, alemin horozu sensin bu kümeste" demem gerekirdi. Bu bayanı sevdiğim bir gerçekti. Ona değer verdiğim için yaptığı davranışların zoruma gitmesi de su götürmez.
    Aslında hoca tam bir karaktersiz. Öğrencinin notunu sınavına göre verirsin. Yüzüne göre değil. Vize2 hakkı vermişler işte %20 lik. Oradan bas 0'ı sen de rahatla ben de rahatlayayım.
    Ben üniv hocalarını sürekli öğrencilerle rekabet halinde görüyor ve bu mücadelelerinde de birkaç öğrenciyi harcamaları gerekirse genel otoriteyi ve gücünü göstermek için gözünü kırpmadan yapacaklarını düşünüyorum.
    Hocalarla takışan, uyumsuz ve dik başlı bir insan değilim. Tek takıştığım hocadır ve kurula kalsam bana referans olacak hocalarım da vardır.
    Kısa vadede emre'nin dediği gibi, dersten kurtulup "bana eyvallah" demem daha mantıklı ve çıkarıma olurdu.
     
  11. petsy
    Offline

    petsy Üye

    Katılım:
    28 Ağustos 2006
    Mesajlar:
    66
    Beğenileri:
    44
    Ödül Puanları:
    28
    karasan ilk paragrafıma katılmadıgını soylemişsin.aksini iddia etmediğin için cevap yazamıcam ama aynı cizgide devam etmek istiyorum.



    insan hayattta hep kendinde bulunmayanı arar.bir başka ifade ile sahip olmadığı şey tarafından cekilir. dünyadaki bütün hadiseler bu prensip uzerine kuruludur.mıknatusun aynı kutuplarını birleştiremessiniz. Ancak zıt kutuplarını bir araya geirirsin.mesala hayatın kaynagı olan su (h2o) bir yakıcı(hidrojen) bir yanıcı(oksijen) gazın birleşmesiyle olusur. bu elementler birbirlerini cekerek suyu olusturur. daha yakınımızdan hayatımızdan bir ornek vereyim;

    mesala erkeğin bir bayanda aradyıpta bulduğu şey veya bir baska ifade ile onu ceken sey kendinde olmayan bulunmayan ozeliklerdir.erkeğin geniş omuzlarına dar kalcasına ,yogun kas kutlesine mukabil kadında onu ceken, onda bulduğu sey dar omuz geniş kalca ve erkegin kas kutlesinden mahrum bir vucuttur.erkeğin sahip olma ozeliğine karsı kadının sadakat duygusu.bu ozelikler zıt olsada bunlar birbirini tamamlayan ozelikler.bir bütün için iki zıt kutup gerekirki negatif özelikleri nötralize olsun

    eet insanında daima aradığı şey onu çeken şey kendinde bulunmayandır.

    eğer bu baslık altında insanlar bilgilerini paylaşırlarsa ,takip ve dikkat edelim hep bulundugu pozisyonun aksini savunacak bir baska ifade ile kendinde olmayanın mudafii olacaktır .
     
    salvadore_xp bunu beğendi.
  12. Karasan
    Offline

    Karasan Özel Üye

    Katılım:
    18 Ocak 2006
    Mesajlar:
    2.598
    Beğenileri:
    2.095
    Ödül Puanları:
    0
    Petsy vallahi mesela şu dediğine hiç katılmıyorum, senin dediğine göre parası olmayan ille zengin birisini arar, atletik olan sıska çelimsizi arar.
    Bu böyle değil, pek çok çift var ki, aynı fizik tipinde, benzer zevklere sahip, benzer ekonomik koşulllardan.
    Senin teorin kendisiyle barışık olmayan, ait olduğu ortamda aradığını bulamayan insanlar için geçerli olabilir.
    Sürgündeki prenses gibi, içinde bulunduğu ortama ait olmadığını düşünen, o hayata soğuk duran insan arayışı kendi çevresi dışına yöneltebilir, ancak azımsanmayacak kadar çok insan içine doğduğu ortamı, çevreyi sevip benimser ve buna uyumlu kişilerle diyalog kurar.
    Ben tam böyle bir insanım, benimle benzer zevklerde, benzer ilgi alanlarına sahip insanlardan keyif alıyorum, kendimle barışığım çünkü, olduğum insanı sevdiğim için uç noktalarda insanları aramıyorum.
    Değişik insanları tanımaktan zevk alırım, merak ederim ama onlarla örülü bir çevre hedeflemem.
    Sosyal bilimlerle ilgilenen, edebiyattan tat alan, yemesini içmesini seven, sinemaya meraklı, küfürbaz olmayan, pozitif düşünen, neşeli insanları dost seçerim.
    Küfürbaz, arkadan konuşan, kavgacı, negatif, yüzeysel insanlardan hiç haz etmem, bu senin teorine uymadı sanırım.
    Hele küfürbaz, saygısız bir kız benim tam zıttım olmasına rağmen dünyanın en güzeli olsa bile katlanamadığım, memnuniyetsizliğimi dile getirdiğim insan tipidir.
    Psikolojide bile belirtiler, benzer yapıda insanlar uzun vadeli sağlıklı ilişkiler kurabilirler, zıtlıklar merak uyandırır ama uzun vadede gene bu zıtlıklar ilişkiye büyük zarar verir.
     
  13. petsy
    Offline

    petsy Üye

    Katılım:
    28 Ağustos 2006
    Mesajlar:
    66
    Beğenileri:
    44
    Ödül Puanları:
    28


    eet oncelikle ben dogada zıtların birbirini cekme potansiyelinin cok yuksek oldugunu soyledim. fakat insan zekası bu içguduye karsı gelip zekasıyla kendi menfaatine gorede hareket edebilir.evet bu bir içgudu. Eger sen bu icguduyle hareket edersen kendine deil tabiatın kanununa hizmet etmiş olursun.cunki doga dengeyi zıtların birbirini cekmesinde bulur.bi onceki mesajımda bunla ilgili ornekler verdim.yani kendini mutlulugunu tabiatın kanununa feda ediyosun.

    aynı fizikte cifler konusunuda soleyeyim

    fiziği birbirinin aynısı olan ciftler dunyaya getirdiği cocuklarına kendi vucudunun kusurlarını tumuyle
    aktarırlar.kendileri mutludur ama olan cocuklarının fiziği turun ideal tipine uygun olmayacak.yani cocukları
    kendi içinde mutsuz olacaktır.özetle aile kendi mutlulugu için turun yeni bireyini riske eder bir baska ifade ile
    dogaya deilde kendi mululuklarına hizmet eder.fakat buda zıtların birbirini cekmediğini göstermez.

    mesala hidrojenle oksijen birleşirken kendi yanıcı ve yakıcı ozelikleri kaybolur bir baska ifade ile kendilerini feda ederek suyu yani hayatın kaynagını olustururlar.yani insan iç guduleriyle hareket ederse kendi mutlulugunu kaybeder doganın kanunlarının bir hizmetcisi olur.

    eet senin dediğin zıtların ilişkiye uzun vadede zarar vernesinin nedeni bu.ama bu needen zıtların birbirini cekmediği anlamına gelmez.aksine kanıtlar.kaldıki zıtlar birbirni semerelerinde meyvelerinde tamamlar demek istedim.

    fakat insan zekasıyla bu icguduyu yenebilir ve kendi menfaati adına bu zıtları terkedebilir.ama bu zıtların birbirini cekme potansiyelini değiştirmez. insan, şuurun dısına yerleştrilen icgudulerle hareket ederse afadersiniz bir hayvan gibi dogaya hizmet etmiş olur. ama insan zekasıyla hayvandan ayrılır bi bakıma ve icgudulerine iradesine zekasıyla hukmedebildiği noktada insanlıgk mertebesine ulaşır hayvandan ayrılır kendi mutlulugunu sağlar.


    zenginin fakire fakirinde zengine ozendiği konusu değişik romanların ve filmlerinde konusu olmustur.hatta birbirine benzeyen fakir ve zengin iiki insanın birbirleriyle yer değiştirdiği onlarca romana onlarca filme tesaduf ederiz.
     
  14. salvadore_xp
    Offline

    salvadore_xp Üye

    Katılım:
    25 Kasım 2007
    Mesajlar:
    1.113
    Beğenileri:
    531
    Ödül Puanları:
    123
    Meslek:
    Öğrenci
    Yer:
    İstanbul and Giresun
    Baskıcı bir ailede yetişen ve birey olma mücadelesi veren insanların bilinç altında ve tesirinde kalındığında "insanlığa yakışmaycak davranışları yapma" hisleri söndürmek adına yapılacak olanlar gerçekten çok sınırlı. Ben bunun çözümünü tam manasıyla ne psiyatri'de ne eğitimde ne de bilinçli bir çevrede olduğunu sanıyorum. Belki bunlar kişinin aydınlanmasına ve içinde bulunduğu durumu analiz etmesine faydalı olacaktır; ama tam manasıyla çözümü ve bu dürtüler oluştuğunda bunun sebeplerini zamanında anlayıp önleyecek binevi frenleyecek ve geri yandıracak olan tamamen bireydir. Kişilik oluşurken inşata yerleştirilen çatlak direk ve kremitler elbet sıva ve destekleyicilerle güçkendirilecek; fakat temelde sağlam yapılmış gibi olmaycaktır. Bu düşünceyle yola çıkmak ve büyük beklentilerin getireceği motivasyondan mahrum kalarak psikolojini düzeltip bilinç altınınki istenmeyen izlenimleri silmek gerçekten çok zor. Neticede açtığım konuyya başlık olan bu iki kategorinin insanlarının kendilerine göre avantajları ve dezavantajlarının olacak ve bu insanların hiçbiri diğer kategorideki insanlar gibi olmayacak. Zaman zaman aynı kategorideki insanları kandırmak yanlışsa, farklı kategorideleri karşılaştırmak iki kat yanlış olacaktır.
    Böyle kalıplaşmış ve sınırlı verim alacağımı düşündüğüm durumlardan ve bu düşüncelerden hiç haz almam; ama görünen gerçeği ed kabul etmek ve alışmaya çalışmak hayrıma olacaktır diye düşünüuorum.
     

Sayfayı Paylaş