66 yaşında kanseri yendi 70 yaşında boşandı hayırlısıysa yine evlenirim diyor

Konusu 'Çeşitli Makaleler' forumundadır ve saydam tarafından 13 Şubat 2011 başlatılmıştır.

Watchers:
Başlığı izleyen üye sayısı: 2 üye.
  1. saydam
    Offline

    saydam Özel Üye

    Katılım:
    4 Eylül 2004
    Mesajlar:
    7.092
    Beğenileri:
    1.922
    Ödül Puanları:
    0
    Meslek:
    serbest
    Yer:
    Academic Sport Center
    Şehriban OĞHAN [email protected] 13 Şubat 2011 [​IMG]
    [​IMG]
    [​IMG]

    [​IMG]


    [​IMG]


    Özer Baysaling’in hayatının hangi dönemine zoom yapacağınızı şaşırıyorsunuz. İstanbul hukuk öğrencisiyken harçlığını akrobasi gösterilerinden çıkarmasına mı, kendisinden 14 yaş büyük dünyaca ünlü oryantalle 30 yıl süren ateş dansına mı, Arnold Schwarzenegger tarafından Mr.Olympia’ya vücut geliştirme antrenörü olarak davet edilmesine mi, 66 yaşında yakalandığı lenf kanserini ‘kemoterapi üstü barfiks’ formülüyle yenmesine mi, şimdi 70 yaşında olmasına rağmen bir ay önce boşanmasına, hatta ‘Aramıyorum ama hayırlı kısmet çıkarsa yeniden evlenebilirim’ demesine mi...

    İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde annesi ve iki erkek kardeşiyle birlikte kaptan babasının seferden dönmesini beklerken koymuştu kafasına: Kaptan olacaktı. Ancak babası avukat olmasını istiyordu; karşı koyamadı. İstanbul Hukuk’ta okumaya başladı. Üniversite öncesi gittiği güreş kulübündeki arkadaşlarıyla akrobasi-jimnastik grubu ‘Olimpikler’i kurdu. Tarihler Ocak 1966’yı gösterirken İstanbul’un ilk Avrupai gazinosu Kazablanka kapılarını açıyordu. Hem de dünyaca ünlü bir şöhretle... Roma’dan Paris’e, oradan New York’a uzanan 17 yıllık dans sanatını biraz da ülkesinde konuşturmak isteyen Nejla Ateş, bir revü hazırlıyordu. Olimpikler, Ateş’i omuzlar üstünde ilahların ülkesine götürecek çıplak erkek figürleri için biçilmiş kaftandı. Grubun kurucusu Özer Baysaling ile Nejla Ateş arasındaki ateş dansı başlıyordu:
    “Nejla hayatıma girdi, her şey değişti. Benden 14 yaş büyüktü. Ailem reddetti. Okulu bıraktım. Onun evine taşındım. Erol Büyükburç, Hamiyet Yüceses, Tanju Okan’la aynı kulisi paylaşıyorduk. Kazablanka hınca hınçtı. Zeki Müren’li Maksim gazinosu bile kısa kesiyordu programlarını. Bir süre sonra Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel komaya girdi ve bütün gazinolar kapandı. Biz de turneye çıktık. Sonra işler kesildi, paralar suyunu çekince Taksim’deki o evden onun ailesinin gecekondusuna taşındık. Okula döndüm, azmettim, mum ışığında o gecekonduda bitirdim üniversiteyi. Hiç okula gitmemiş kadın eğitmişti beni. Artık avukattım. O sahneyi bıraktı, ben başka bir dünyanın içine girdim.”
    Ailesinin duruşu nedeniyle 15 yıl evlenemiyorlar Nejla Hanım’la. Annesinin ölümünden sonra, Nejla’ya nefret kusan babası bir gün çıkıp geliyor ve dizlerine kapanıp özür diliyor. “Evlenmeye karar verdik ama kimseyi çağırmadım nikahıma. İşlerim iyi gitti bu arada. Feneryolu’nda da bir spor salonu açtım. Mahkemelerden çıkıp salona koşuyordum. Kurucusu olduğum Vücut Geliştirme Derneği sayesinde de dünyayı gezdik. Hatta Arnold Schwarzenegger ile bir yarışmada tanışmıştık, başka bir yarışmaya antrenör olarak davet etti beni. 1981’de Nejla’yı da alıp gittim ABD’ye.” Ancak mutluluk daha fazla sürmüyor. “Hayatı Kamelyalı Kadın’a taş çıkartır” dediği Nejla’sı kansere yakalanıyor. Son beş yılında tüm malvarlıklarını Nejla’yı kurtarmak için harcıyorlar. Ama derman olmuyor, 30 yıllık can yoldaşı 1995 yılında kayıveriyor kucağından. Kendisiyse sonbahar yaprağı gibi savruluyor yeniden. Bir süre sonra tutunacak dalı buluyor. Bir arkadaş grubu içinde tanıdığı ikinci eşi, Nejla’yı unutturamasa da, hayat arkadaşı oluyor. Ancak bu kez kanser kendi kapısını çalıyor. Dört yıl önce lenf kanserine yakalanıyor. Kemoterapi seansları sürerken bir de zatürree oluyor. 66 yaşında, o sinsi düşmanı yeniyor. Ve hayata yeniden merhaba diyor. Hastalığı boyunca minnet duyduğu ikinci eşiyle arasına ailevi sorunlar girince, bir ay önce bavulunu toplayıp kendi evine geçiyor. 70 yaşındaki Özer Baysaling bizi bir aydır anılarla yaşadığı Küçükyalı’daki evinde ağırlıyor. Karşımızda Nejla Ateş’in dev portresi, yanımızda albümlerle o günlere geri dönerken soruyoruz: “Peki gelecekten ne bekliyorsunuz?” Baysaling yanıtlıyor: “Kul plan yaptıkça Tanrı yukarıdan bakıp gülermiş. Bir arayış içinde değilim ama belki önüme hayırlı bir kısmet çıkabilir. Belki yeniden evlenirim..”
    Yaşıtlarım ahlar vahlar içinde ben her gün barfiks çekiyorum

    27 yıl avukatlık yaptım. Spor hep hobiydi ama öne geçti. Spor eğitimim yok ama kitaplarım var. Kendi kendimi eğittim ve kanseri sporla yendim. Kemoterapiden sonra benim gibi barfiks çeken var mıdır dünyada bilmiyorum. Bir fizyoloji profesörü dostum, “Senin yüzünden, sporun hastalıkları hatta kanseri yenmedeki gücüyle ilgili ders koydum” dedi. Spor bana akıl, ruh ve beden bütünlüğü getirdi. Siz kendi kendinizin doktorusunuz ve kendi kendinizi mutlu edebilirsiniz. Şu anı yaşıyorum ve bu anı bütün varlığımla hissediyorum, mühim olan bu. Anı yaşamak... Zaman zaman o yalnızlığın acısı ve yaşanmışlıklar içinizi evlat acısı gibi kavuruyor. Henüz taze bir boşanma çünkü benimki. Ama bunları hemen atıyorum. Benim yaşımdaki kişilere bakıyorum ahlar vahlar içindeler. Benim ah-vah lüksüm yok. Kitap yazıyorum, kitap okuyorum. Her gün kardiyo olsun diye bir-bir buçuk saat yürüyorum. Spor salonlarında gençlerle, o dinamizmle iç içe oluyorum. Onların müziğini dinliyorum, sırlarını paylaşıyorum. Bilgisayara giriyorum. Facebook’a yazmış biri beni, silmedim. 200-300 kişi takip ediyor, mutlu oluyorum.

    Ölümü filozofik karşılamak lazım
    Ölümü düşünmez mi insan? Kanser olunca kanser korkusunu nasıl yenerim diye belki 100 tane tasavvuf, kişisel gelişim kitabı okudum. Baktım ki ölümle barışmadan ölüm korkusunu atamayacağım, yavaş yavaş ölümün bir bitiş olmadığını kavradım. Bu büyük rahatlık ve teslimiyet verdi bana. Ölümü filozofik karşılamakta yarar var, Allah süründürmesin. Yaşamın acılarından da ders alacaksınız. Kanser çok büyük acı ama bundan pay çıkarmayı bileceksiniz. İnsan önce kendini tanımaya bakmalı. Mozaik taşlarla bir tablo yaparsınız, dağıttığınızda o taşlar hiçbir şey değildir. Ben her sene kendimi mozaik taşlara ayırıyor ve ‘Ben bir hiçim’, diyorum. Eksiklerimi tamamlayarak o tabloyu yeniden örüyorum. O tablo 3-5 sene sonra değişmezse statik kalır. Devinim içinde olmayan insan ölüme girer. Durağan kalmamak, mücadele etmek, güne
    göre kendinizi
    geliştirmek gerek.





    http://www.hurriyet.com.tr/pazar/17009304.asp?gid=59
     
    TeKiller, Bodysoft, diez ve diğer 1 kişi bunu beğendiniz.
  2. diez
    Offline

    diez ADMIN Yönetici Admin

    Katılım:
    18 Ocak 2006
    Mesajlar:
    13.051
    Beğenileri:
    15.000
    Ödül Puanları:
    123
    Cinsiyet:
    Bay
    Yer:
    Çorum
    bu işi bilinçli yapmamı sağlayan kaynaklar arasında özer baysaling hoca'nın kitapları ve yazıları önemli bir yer tutar..sağlığına kavuşması çok sevindirici..
     
  3. Bodysoft
    Offline

    Bodysoft Üye

    Katılım:
    13 Temmuz 2009
    Mesajlar:
    409
    Beğenileri:
    469
    Ödül Puanları:
    73
    Haberi bende o günkü gazetede okumuştum, kanseri yenmesine sevindim ama ölüm korkusunu hiçbir hastalığı yokken daha normal yaşantısında atması gerekirdi...

    Böyle olduğunda ciddi bir hastalıkla karşı karşıya gelinirse başa çıkmak, kabullenmek, bu dünyanın hiç kimseye kalmayacağını idrak etmek daha kolay oluyor... Tecrübeyle sabittir!

    Üstelik ölüm gerçeğini kabul ettiğinizde hastalıkları yenmek daha kolay bana kalırsa çünkü bir de ekstradan "ölecekmiyim şimdi ben" paronayası çekmiyorsunuz...

    Tabii herkes yapamaz o ayrı... Özer Hoca'ya tekrar geçmiş olsun, hayata sımsıkı sarılması bir çok kişiye ders olmalı...
     

Sayfayı Paylaş